'Komutan' konuşuyor, 'gazeteci' aktarıyor...

Dün, CNNTürk'ün 'Balyoz Harekâtı' planıyla ilgili haberine bağlanmak için telefondaydım...

Benden önce konuşan gazeteci de 'Balyoz Harekâtı' planları üzerine yorumlarda bulundu. 'Bunların hepsi uydurma' anlamına gelecek ifadeler kullandı. Şaşırmadım. Daha önce ortaya çıkan darbe planlarında da 'ilk başvurulacak isim' olarak TV ekranlarında yerini alan bir gazeteciydi bu... Sözlerine 'yalan bunlar' diye başlayıp, 'komutanlarının' kendisine verdiği 'bilgileri' aktarmak, onun 'gazetecilik stili'ydi.

Kendisinin yorumları bu kez daha orijinal noktalara ulaştı. 'Komutan'la bu konuda yaptığı görüşmeyi aktarırken plandaki '200 bin kişiyi stadyumlara doldurmak' işinin nasıl yapılacağına ilişkin aldığı cevaptan söz etti ve inanmış bir edayla şunları söyledi: "Komutan 200 bin kişinin depremde nasıl stadyumlara yerleştirileceğini düşünmüştü." Rapora nedenle böyle bir örgütlenme yapılacağı eklenmişti. 

***
Gazeteci, komutanın açıklamalarına bütün kalbiyle ve bütün ruhuyla inanmıştı. Elbette inanabilir, buna hakkı var...

Planın gerçekleştirilmesi halinde kurulacak hükümetin listesi de yapılmış... Eğer bir darbe hükümeti değil de bir depremden korunma hükümeti söz konusuysa insan insaf için depremden anlayan Prof. Celal Şengör, Prof. Ahmet Mete Işıkara gibi isimleri listeye koymaz mı?

Gazeteciye keşke şu soru da sorulsaydı: "'36 gazeteciyi de depremden korumak için mi tutuklayacaklardı?' sorusuna acaba komutan ne cevap verirdi?"

***
Gazeteciyi izlerken, darbecilerin hazırladığı 'kamuoyu desteği sağlanmasında faydalanılacak medya mensupları' listesini hatırlamadan edemedim. Darbeciler, darbe girişimcileri, askeri vesayeti sürdürmek isteyen komutanlar vb., her dönemde medya mensuplarından faydalandılar... Hatta bu 'faydalanma faaliyeti'nin bir bölümünü (dün de tanık olduğumuz gibi) açıktan gerçekleştirdiler, gizlemeye bile gerek duymadılar.

Meslek etiğiyle de insanlık onuruyla da çelişen bu tür işlere alet olan gazetecilerin büyük çoğunluğu, yaptıklarından zarar görmediler. Hatta tam tersine karlı çıktılar. Kitaplar yazacak malzemeler edindiler, çeşitli gazete ve TV'lerde kendilerine kolaylıkla yer buldular. İtibar gördüler.

Ülkemizdeki çeşitli güç odaklarının, medyanın gücünden yararlanmak konusundaki isteklerininin yoğunluğunu belirtmeye bile gerek yok... Bazı gazeteciler, 'güç odaklarıyla işbirliği'ni, meslekte yükselmenin en önemli koşulu olarak algılıyorlar. Onların tek ilkeleri var: Gücün nereye doğru evrildiğini görmek ve yelkenleri ona göre şişirmek. 'Güç analizi'nde yanıldıkları durumlarda da, 'yeni mizansen'lere adapte olmakta zorluk çekmiyorlar.

***
Çeşitli güç odaklarıyla işbirliğine gitmeyi, güç dalgalarına uygun şekilde sörf yapmayı bir alışkanlık, hatta bir 'mesleki felsefe' haline getiren gazeteciler, gazetecilik mesleğini olağanüstü derecede yozlaştırdılar. Güç odaklarıyla girdiği ilişkilerin sonrasında kendi kendini de neredeyse sınırsız bir iktidarın sahibi olarak görmeye başlayan ve egosu şişen gazetecilerle de karşılaştık... Bir güç odağının yanındayken karşısındakine en ağır ifadeleri kullananların, bir süre sonra saf değiştirip aynı üslupla geçmişte beraber oldukları çevrelere hücum ettiklerine defalarca tanık olduk... 'Patron değiştiren' gazetecilerde de benzer davranışlar gözlemledik... Toplum da giderek bu tarz davranışlara alışmaya, bu tür gazetecilere şaşırmamaya başladı...

Bir ülkede liste yayımlamayı alışkanlık haline getiren darbeci güçlerin varlığının, demokrasi, hukuk devleti, insan hakları, medya etiği gibi kavramlarla olan uzlaşmaz çelişkisini vurgulamaya gerek yok. Bir gerçek daha var ki, bu listeler ilk kez yayımlanmıyor. Askerler, sürekli 'bizden/ bizden olmayan' listeleri yaparlar. Hükümetin de benzer listeler yaptığı biliniyor. Hükümet ve asker arasında bu açıdan bir yaklaşım paralelliği olduğu düşünülebilir. Ne olursa olsun, bir askeri müdahale amacıyla kullanılan gazeteciler arasında yer almanın gazetecilik etiğiyle ve insan onuruyla olan çelişkisi başka hiçbir şeyle karşılaştırılamaz.

Mesleğimizin tarihinin en ağır 'töhmetler'inden birisiyle yüz yüze geldiği bu dönemde, bu durumu fırsat bilip içinde bulunduğumuz durumu tartışmamızda büyük yarar olduğunu düşünmekteyim. Yaşanmakta olan bu kriz, 'Gazetecileri neden kullanmak istiyorlar?', 'Gazetecileri kullananların Türkiye'ye verdiği zararlar nelerdir?', 'Gazeteciler, çeşitli güç odakları tarafından kullanılmaktan, hukuğa ve insan onuruna aykırı operasyonlara alet olmaktan kaçınmak ve meslek ilkelerini korumak için neler yapabilirler?' gibi soruları cesurca tartışmak için mükemmel bir fırsat sunuyor bize...

 Kaynak: Radikal