işlediğin bir iyiliği kimse görmese de, gören biri ve gördürdükleri var.. yetmez mi?..
asıl yeten o'dur. her şeye asıl yeten o'dur.
hem, bir kötülüğü kaldırdığında, bunun değerlendirmesini, dedikodusunu kişilerle konuşurken, kuvvetle muhtemel ki, o kötülüğü bilerek/bilmeyerek işleyen hakkında ağzını bozacak, dilini kirletecek, gözünü karartıp böylece sen de bir kötülüp işlemiş olacaksın –neticede... işte bu bakımdan, işin aslını görenin görmesini yeterli bulup konuşmaman pek münasib ve güzelliğe uygun...
dilini acı hakaret ve sövgü ile sıvamakdansa, sükut balını sürüp süruruyle tadlanmak... sadece tadlanmak mı? balın, binbir çiçekden derlenmiş kokusu da var...
ammaaa.. hemen olduğun yerde otlayıvermenin zahmetsizliği ve binbir çiçeği dolaşmanın nazenin sabrının süruru...
önce sabrın acılığı...
kolay değiiil, kolay değiiil... kolay olsa idi, herkişinin işi olurdu. bak etrafına, sövüp–sayma otlarını otlarken ağzını yayan mı çok, sükut çiçeklerini derleme yolunda er gibi ağzını toplayan mı?..
ara ki bulasın o ağzı salyasızları...
bulur isen –talih eseri, sakın bırakma.. sükût derlemeğe çalış ondan. kozasından nasılsa çıkıp sana görünmüş ipek böceğinden...
...
mesai harc etdiğim bina kurbunda, görüp farkedemediğim cam parçaları takıldı ayağıma. bakdım, bir cam bardak düşürülmüş ve kırılan bardağın parçaları toplanmadan bırakılmış, ortalık yerde, ayak altında... menzil dahilinde kimse yok. önce öfkelenip saymağa, saydırmağa başladım. anlık patlamanın ardından seriye takılı mitralyozün tetiğini gevşetdim. tek tek birkaç mermi daha sıktıkdan sonra, gömülmemiş ama görülmesi pek güç saydam mayın gibi cam parçalarını ve kırık–kıymıklarını tek tek, elceğizimle toplamağa karar verdim. toplarken de havaya birkaç el daha salladım. ve, içimden, yirmi–yirmibeş metre ötedeki, aynı binada mesai harc eden birkaç kişi ile, ortalık yerde bardak kırıp bırakan/lar hakkında ileri geri konuşmak geçdi içimden. –şeytan bastırdıkça bastırıyor. yetiş ya settar! fırın gibi açılmış nefsim ağzından içeri düşüp hazla kavrulmakdan sen koru.. acı biber sürmeme yardım et şu hazza doymayan –akıl-baliğ olmamış– ağza...
...
... icabet edeyim.. diyen icabet eder/se, ki eder unutmayıp usturubuyla çağırırsan, işte baştaki gibi düşünürsün: gören, görmesi gereken görüyor ya, deyip, binbir çiçeğin ziyaretgâhı olursun. hediye dolar için. başka şeye yer kalmaz.
(kolay değil.. kolay değil: çiçek bu, aç bırakmadan yâr olmaz.)
innallahe meassabirîn, vesselâm.