Klor gazı

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin espri anlayışına bayılıyorum. Kendisi, hem verdiği kararlar hem de bunları sunuş biçimiyle ilginç bir yapıya sahiptir. Şuna bakın; BM Güvenlik Konseyi, Suriye’de klor gazı kullanımını yasaklayan bir karar tasarısını kabul etmiş. ABD teklif etmiş, Rusya onaylamış, Venezuela nedense çekimser kalmış. Anlaşılan Venezuelalılar bu gaz işinden bir şey anlamamış. Kararda rejim ya da muhaliflerin ismi zikredilmiyormuş. Klor gazını kullanan “hangi taraf olursa olsun” yaptırım uygulanacağı belirtiliyormuş. Tabi, onca silah arasında, muhalifler, klor gazı da kullanabilir. Önlemek lazım.

Karar, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nün, evlerde kullanılan çamaşır suyu veya klor içeren maddeleri kontrol etmesini de sağlıyormuş. Bildiğimiz kadarıyla klor çamaşır yıkamada ve havuzlarda kullanılıyor. Dezenfektan özelliği var. Silah olarak kullanıldığını ilk defa duyuyoruz. Acaba Suriye’deki havuzlara Esed’in uçakları bombaların dışında bir de klor mu atıyor diye soruyoruz. Bunun, neresi kötü? Yoksa Esed, Suriye halkının kirli havuzda yüzme özgürlüğünü elinden mi alıyor? Bu da insan haklarına aykırı mı oluyor?

Güvenlik Konseyi bundan sonra hızını alamayıp tabiatta bulunan ve “güvenli olmayan” diğer gazların kullanımını da yasaklayacak mı bilemiyoruz. Bildiğimiz kadarıyla dünyamızda zararlıları olduğu kadar, nice faydalı gazlar da mevcuttur. Şimdi aklımızı başımıza toplayıp, BM Güvenlik Konseyinde Suriye sorunu görüşülürken konunun gaza gelmesini incelemeye çalışalım. Olay çok açık; Konsey üyeleri gerek Esed rejiminin muhaliflere karşı, gerekse muhaliflerin Esed’in uçaklarına karşı klor gazı kullanmasını istemiyor! Daha önce “varil” bombasıyla ilgili de bazı çekinceleri olduğunu duymuştuk. Hatta Filistin’de kullanılan “misket” bombalarını bile Bay Ban Ki Mun, konu etmişti.

Biz burada, bazı bomba çeşitlerinin centilmenliğe aykırı olduğunu anlıyoruz. Bir ordu, uçaklarla kendi şehirlerinin üzerine kurallara uygun bombalar yağdırabilir, tüm sivil binaları, okulları, hastaneleri, camileri, tarihi eserleri yerle bir edebilir. Kadın, çocuk, yaşlı ayırt etmeden herkesi öldürebilir. Yeter ki attığı sadece “bomba” olsun. Varil, misket veya klor gibi ön takıları olmasın. Bir de günde ortalama 50 kişiyi aşmamak kaydıyla! Aşarsa Batı dünyasındaki büyük medya kuruluşlarında bile haber olabiliyor.

Güvenlik Konseyi’ne göre, “sivil ayaklanmanın” başlamasından bu yana 300 bin kişinin ölmesinden daha da önemli bir şey var; klor gazı! Yüzbinlerce kişinin ölmesi, Milyonlarca insanın yaralanması, sakat kalması, başka ülkelere iltica etmek zorunda kalması neyse de bir de klor gazı mı? Bu kadarı da fazla doğrusu!

BM Güvenlik Konseyi üyelerinin gaza karşı özel bir alerjisi olabilir. Çünkü beklenenin aksine, bu konuda kolayca karar verebiliyorlar. Tamam, öldürmenin her türlüsüne karşı çıkabiliriz. Ama bir ülkede yaşanan katastrofun ölçütleri neler olmalıdır? Ben burada kimyasal silahların dışındaki insan kayıplarının da “önemli” faktörler arasına alınmasını önermek istiyorum. Yaşlılar, kadınlar, çocuklar öldüğünde, bu durum, “ne şekilde” öldüklerinden daha önemli olmalıdır. Sivil insanları, evlerini başlarına yıkarak, yakarak öldürmenin bir kuralı olmamalıdır. Sadece insanları öldüren, çevreye zarar vermeyen birtakım gazlara karşı çıkılıyorsa, o zaman özellikle çevreye zarar verilmesi isteniyormuş gibi anlaşılabilir. Yaşadığı ortamı, kültürü, tarihi yıkabilirseniz, o zaman insanı da öldürebilirsiniz. Öyle mi?

Kimyacı olmadığımız için gazlardan anlamıyoruz. BM Güvenlik Konseyinin neden insanlarla değil de gazlarla ilgilendiğini hiç anlamıyoruz. Bu şekilde karar daha “bilimsel” görünüyor olabilir. Ama sıradan bir dünya vatandaşı olarak beklentimi ifade etmek istiyorum; uçaklardan, toplardan atılan normal bombalarla, normal füzelerle, sivillerin, kadınların, çocukların, yüzbinlerin öldürülmesi de yasaklar arasına alınmalıdır. Bir askeri rejim ayakta duracak diye bütün bir ülkenin yıkılması, bütün bir halkın tehcire, diasporaya zorlanması, “normal” bir şey değildir. Ve bu durum, klor gazından çok daha önemlidir.