Kıymetini bilmediğimiz adamın yüzde hesabı


Lafını sakınmaz. Sinsilik nedir bilmez. Boş laf veya demagoji ile hiç işi olmaz. Yeri geldiğinde, 150 Emin Çölaşan gücündedir.

Köşe yazılarını diğer okurlarından kıskanacak kadar severim. Hani, mümkün olsa sadece bana yazmasını isterdim.

O, şiir yazan bir şair, çeviri yapan bir mütercim, köşe yazısı yazan bir fıkra yazarı…

Ve, her şeyden evvel 'inanlı' bir şahsiyet kişisidir.

Şu sözler onun:

“AKP'ye seçmenin yüzde 46.6'sı değil de yüzde 99.999999'u oy verse de benim değerlendirme ölçüm değişmez…”

Buradaki virgül / noktadan sonraki 6 adet 9 rakamı sakın sizi yanıltmasın.

Bu kadarcık 9'la yetinmesi yer darlığından değilse, kesinkes mütevazı kişiliğinden kaynaklanıyor. Yoksa, o 9'lar sonsuza kadar gider.

Malumunuz, matematik hem biraz gıcıktır, hem eli acayip sıkıdır. Virgülden sonra sittin sene 9 yazsanız, 99'u tam'a (100'e) erdirmez.

Matematiğin ara sıra “yuvarlak hesaba” tevessül etmesi de, teorik olarak hiçbir anlam taşımaz. Öyle olsaydı, sayın yazarımız, maazallah, ihmal edilen bir 'büyüklük' mesabesinde değerlendirilir ve hesaba katılmazdı.

Halbuki, 'varlığının' altını özelikle çiziyor.

Mezkur ifadesinin devamında, “Recep Tayip Erdoğan, kendisinin ve partisinin Cumhuriyet ilkelerine bağlılığını, Atatürk'e olanca saygısını beş vakit ilan etse, camilerde hutbelerde söyletse bile” diyor; “AKP ve Recep Tayip Erdoğan, türbanı savunmaktan vazgeçtiklerini ilan eden bildiriler yayınlasa da benim değerlendirme ölçüm değişmez.”

'Değerlendirme ölçüsü', vesayet sistemine zeval verilip verilmemesinden ibaret.

Vaktiyle, “Su 100 santigratta kaynar, deseler de, onlara inanmam…” ifadesini serdeden bir zihniyetin 'değerlendirme ölçüsü' başka ne olabilirdi ki!

“Değerlendirme ölçüm” dediği şeyi, kendisini yalnız hissettiği için mi edinmiş; bu 'değerlendirme ölçüsü' kendisine musallat olduğu için mi yalnızlık çekiyor, tam bir muamma!

Lakin, bütün bunların ne konumuzla ilgisi de var, ne de önemi.

Önemli ve orijinal olan; onun, 'varlığını' belirgin kılan benzersiz yaklaşım tarzıdır.

Yani, şu yüzde meselesi…

Dikkat isterim; onun, 99.999999'luk yüzdesi, AK Parti yüzde 95 ile gelse de devletin çeşitli kurumlarından gerekli cevabı alacağını iddia eden Rektör Hilmioğlu'nun yüzdesine 'mana' bakımından da benzemez.

Çünkü Hilmioğlu'nun aksine, bizimki, devletin kurumlarını değil, 'varlığını' orjine yerleştiriyor.

Örneklediği yüzde hesabına göre, 'değerlendirme ölçüsünü' nispet edebileceği kurum, kuruluş veya herhangi bir Hilmioğlu kalmayacağından, 'nispet' ve 'değerin' kendinden menkul olduğu anlaşılıyor.

Peki, “Tek kalsam da ben yolumdan dönmem” yollu bir söylemi neden seçmiyor da, o sevimsiz yüzdelere başvuruyor? (Yaa, geldik mi şimdi meselenin en can alıcı kısmına!)

İki nedeni var bunun:

Birincisi, yüzde 46,6'yı küçümsüyor. Hatta, Ertuğrul Özkök'ün müthiş kavramlaştırmasıyla söylersek, 46,6'dan 'rövanş' almak istiyor.

İkincisi, işi yüzde hesabına vurarak dikkat çekmeye, dahası, kendisini 'büyülterek' her mesafeden görünür hale getirmeye çalışıyor.

Çünkü, verdiği yüzdeden arta kalan (0.000001'e tekabül eden yüzdelik) ona işaret ettiği için, 9'ları arttırmak matematiksel olarak onu küçültse de, 'değer / anlam' olarak büyültüyor.

Takdir edersiniz ki, ilave edilecek her 9 rakamı onun hanesine sıfır olarak geçer. O kadar sıfır arasında 1 kalmak da, Buda'nın dediği gibi, “Göller ülkesinde ada olmak” gibi bir şeydir.

Vah bize, vahlar bize ki; matematiksel olarak kendisini daha fazla 'küçülterek' büyüklük taslamayan bu mütevazı kişiliğin yeterince kıymetini bilmiyoruz.

Diyelim, Ertuğrul Özkök, onun kıymetini hakkıyla bilseydi; İslamcıların, 2. Cumhuriyetçilerin kâbusu olma misyonunu başarıyla tamamladığını, artık bunun için daha fazla kendisini 'küçültmesinin' gereksiz olduğunu lisan-ı münasiple anlatmaz mıydı?

Kaynak: Yeni Şafak