“Kitlesel karşı koyma”

Genelkurmay Başkanlığı internet sitesi, 27 Nisan'daki ünlü bildiriden bu yana kendisini unutturmayacak çıkışlarda bulunuyor.

Bu defa, terörle ilgili bir bildiri ile kamuoyunun önünde.

7 maddelik bildiride Türk Silahlı Kuvvetleri'nin terörle mücadelede sarsılmaz bir kararlılığa sahip olduğu vurgulandıktan ve, “Türkiye Cumhuriyeti, ulusal ve üniter yapısının, çağ dışı bir yapı olduğunu düşünen bir yaklaşım ile karşı karşıyadır. Ulusumuzun bu tehlikeli yaklaşımı fark etmek zorunluluğu vardır ve olmalıdır.” dendikten sonra “Türk Milleti teröre karşı kitlesel karşı koyma refleksi gösterme”ye çağırılıyor. Bildirinin bu bölümü şöyle:

“Türk Silahlı Kuvvetlerinin beklentisi; bu tür terör olaylarına karşı, yüce Türk milletinin kitlesel karşı koyma refleksini göstermesidir.”

Evet TSK Türk milletini teröre karşı kitlesel karşı koyma refleksini göstermeye çağırıyor.

Tabii ki burada ilk akla gelen husus, bunun ne anlama geldiğidir.

Yani tam olarak TSK, teröre karşı milletten ne istemektedir? Kitlesel karşı koyma refleksi ne demektir?

Buradan anlaşılan, teröre karşı kitlesel anlamda silahlı mücadele olmadığı açıktır. Çünkü silahlı mücadeleyi silahlı kuvvetler veya ülkenin güvenlik kuvvetleri yapar.

Halktan beklenen ise, olsa olsa, kitle gösterileri ile terörü lanetlemektir.

Peki bunun, terörle mücadeleye katkısı nedir?

Burada kuşkular gündeme geliyor.

Türkiye'de ilk defa, terörle mücadele konusu bu kadar irdeleniyor. Çünkü işin bir boyutunda siyaset kuşkusu seziliyor.

Genelkurmay'ın “Site eylemleri”, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde bir siyasi operasyonun uzantısı gibi devreye girdiğinden bu yana, Kuzey Irak harekatı ile ilgili, medya üzerinden dile getirilen “siyasi irade beklentileri” de, terörle mücadeleden daha çok siyasi operasyona monte oluyor.

Böyle bir oluşumun sağlıklı olmadığı açık. Türkiye'nin bir terörle mücadele gerçeği var. Bu konuda da toplumda geniş bir mutabakat söz konusu. Ama, işin bir ucuna siyaset monte edildiğinde, toplumun farklı cenahlara savrulması kaçınılmaz oluyor. Evladların can verdiği bu süreçte, böyle bir savrulma Türkiye için büyük zaaftır.

Genelkurmay bildirisindeki üslubun tadı tuzu yok. Savruk bildiriler bunlar. Dili devlet ciddiyetini değil, meydan okuma üslubunu sergiliyor. 27 Nisan bildirisindeki “Cumhuriyet düşmanı olacaktır ve öyle kalacaktır” cümlesini hatırlayalım. Bugünkü bildiride yer alan “Ulusumuzun bu tehlikeli yaklaşımı fark etmek zorunluluğu vardır ve olmalıdır.” üslubu da aynı tonu taşıyor. “Vardır ve olmalıdır” Bu üslup, ne yazık ki bir örgüt üslubu niteliğinde. Nereden çıkıyor bu üslup? Güven vermeyen bir tarz bu.

Önceki Genelkurmay Başkanı Org. Özkök'le ile ilgili “site tavrı”nın dikkat çekmesi de bu yüzden, Org. Özkök'ün GATA'da yakışıksız bir muamele ile kaldığı iddiası (bu iddia sonra yalanlandı) da bu yüzden hemen spekülasyonlara yol açıyor.

“Türk milleti nasıl bir refleks ortaya koyacak?

Bu işler, kendiliğinden, spontane, refleks niteliğinde pek olmadığına göre, kim örgütleyecek halkın teröre karşı tavrını?

Siyasi bir operasyonun uzantısı olarak devreye sokulan ve nihayetinde CHP'ye oy akıtma aracı haline getirilen “Cumhuriyet mitingleri”nin ardında askeri organizatörler bulunduğu iddiaları da yerli – yabancı basında dile getirildi.

Şehid cenazeleri ile ilgili gösterilerle, Genelkurmay'ın önerdiği refleksler arasında nasıl bir bağlantı olacak bu da çok tartışılacaktır.

Askerle, son zamanlarda şehid cenazelerine büyük kitleler halinde katılıyor, şehid yakınları ile çok sıcak ilişkiler kuruyor. Bunlar güzel. Ama bunun biraz ilerisinde kuşkular gündeme gelecek. Biraz ilerisi dediğim şey, şehid cenazelerinin siyasi protesto gösterilerine dönüştürülmesidir. O noktada TSK'nın önü alınamayacak tartışmalara konu olması kaçınılmaz olacaktır.

TSK'nın şu andaki üst kadrolarının, AKP iktidarından memnun olmaması mümkündür. Bu kadronun yarın seçimlerde ortaya çıkacak yeni bir Ak Parti iktidarından hoşnud olmaması da mümkündür.

Ama demokratik bir ülkede, askerin kurumsal planda siyaset yapması kabul edilemez. Bu ülkenin görünümünü yaralayacaktır, askeri siyasi taraf haline getirecek, yani taraftarları olduğu gibi karşıtları da olacaktır.

Kaldı ki onun geleceği de yoktur. Ne yapılacak yani, sandığa el mi konacak? Siyasi her tavır, toplumun bir kesiminde tepki uyandıracaktır. Hele bu siyasi tavırlarda, ülke güvenliğini ilgilendiren bazı konuların malzeme olarak kullanılıyor görüntüsü verilmesi, ülke güvenliği için atılması gerekli adımlarda toplum desteğini zaafa uğratacaktır.

Terör konusunda zaten duyarlı olan ve tepki gösteren halka, refleksif tepkilere çağırmak, bu alanda halkta tereddüt uyandığı kaygılarının ürünü olmalıdır. İşin buralara gelmemesi lazımdır.