Bedensel ve psikolojik baskı altında olan sorular sorar ve içinde bulunduğu şartları sorgular. Tabiatın kucağında, güneşli günde, denizi seyreden insan için devrede olan hazdır. Soru ve sorgulama ortamın atmosferine uygun değildir. Dünyaya gelip de bir anlık haz alan için "Buraya neden geldim" sorusu sakıt olur.
Bundan ötesi keşiftir. Dünyada bulunuşun anlamını bulmaktır. Bir başka ifade ile, "ben kimim ve bu varlık neyin nesi" düşüncesi ile idraki yolculuğa çıkarmak aklın temel ihtiyacının ereğidir. Akıl ön şartlanmalara düçar olmadıkça Yaratıcı'yı bulmada gecikmez. Ancak Yaratan'ın muradı için vahye ihtiyaç vardır. Mesela insanakıl yoluyla orucu, zekatı bulamaz.
Vahiy bir ihtiyaç olarak, arz ve semavatın mülk sahibi tarafından insana indirilmesi elzemiyet ifade eder. Diğer yandan, hukuki açıdan bakıldığında sahibi mülkünün kullanış amacını belirleme, hukukunu oluşturma hakkına sahiptir. Ölçüyü koyma hakkı onu var edene, mülkün sahibine aittir. Yegane irade sahibi varlık olarak insan, bu ilahi durumu kabul ve reddetme serbestliğinehaizdir.
Hayat bir bakıma yaratılmışların en kıymetlisi olan insan için kuruluyor.
Varlık karşısında konumunu belirleme kapasitesine sahip insan için inkarı seçmek, yaratılış donanımıaçısından oldukça zordur. Buna rağmen insan Idrak yolculuğunu başlatmama yönüne giderek inkar kolaycılığına kaçabilmektedir.
İnanan için inkar şaşılası, gayri mümkün bir durumdur.
Yaratıcının bilgisini veren, insanın amacını anlatan ve kainatı tanıtan vahye sırt çeviren insan, mülk sahibine karşıçıkarken işgalci durumuna düşmüş olur. İnsan olmanın anlamına yabancılaşarak, akletme yeteneği olmayan canlıların seviyesine inmiş olur.
Varlık ki, görünür görünmez her şey, görev bilinci ve vücut ahenkleriyle ikrar korosu olarak insani düşünmeye çağırmaktadır.
Ezel ve ebed duygusundan kopuş dünyevi ömrü taşkın, çılgınlığa varan hoyrat kullanıma icbar ediyor. Tekrarı olmayan, hesabı da sorulmayacak bir hayat anlayışı için her şeyin olup bitmesinin tek mekanı dünya kalmaktadır. Ölüm bir son ise ve hesap günü yoksa, dünyada yapılan bütün haksızlıklar normalleşme temayülü gösterir. Dünyadan azami zevke almak, yegane gerçeklik olarak kabul görmesi, insanı görüntüye teslim ederken, ruhun kullanım alanı güdükleşerek hazlara indirgenmiş halegelir.
Günümüz dünyası için reelin geçerli olması ve bundan imtina etmenin maliyetinin yüksek oluşu düşünülesi durumdur. Kitle kültürü olarak dünyayı anında bir alanda toplayan haz olgusu,İslam coğrafyasını da etkisi altına almış durumdadır.
Gerçeklik gösterisi sunan bütün dünyevi başarılar, hakikati gölgelemeye yönelik misyon üstleniyor.
Ölçü birimi yönünden zuhur eden değişim, işin doğruluğunu tartma yerine ölçümü, alınan oy/reyting üzerinden deruhte edince, hakikat algısıizafiyete endeksliolarak anlaşılır oluyor. Başarıların kutsanması, hakikatle çelişirliğinin göz ardı edilmesi, Müslüman zihnin temel problemi olarak karşımıza çıkıyor. Ardından, geçicilik kaydı ile verilen ruhsatların kalıcılık kazanması, yozlaşmayı beraberinde getiriyor.
Müslüman içi hayat ezel ve ebedkavrayışı ile ancak güvenli hale gelebilir. Hakikat başarı, başarısızlık; azınlık, çoğunluk kavrayışlarının fevkinde, hiçbir gerçeklikten etkilenmeyen, temel belirleyiciliğe haizdir.
Bilimin hakikati tespit edememesi, ikrar etme cüreti göstermemesi kendi sorunudur. İzlenme / benimsenme oranının da kıymeti harbiyesi, hakikat açısından söz konusu olamaz.
Kolaycılık, hayat üzerinde unutkanlık oluşturan zevk tabakası ile gözün algısını belirleyici kılıyor.
Akletme kuşatma altında.
Mümin için, ahiret öncelikli kavrayış, tarihin her döneminde önemli olmuştur. Zaman anlayışı açısından bütünlük içeren ve iç denetimi öne çıkaran tutum sayesinde insan, yaratılışı amacı doğrultusunda, değeri salih amele raci kılmıştır.
Ahiret hesabı, dünya aritmetiğinden daha geçerli olarak işlem gördüğünde, zaman yabancılaşmanın kıskacından kurtulma emaresi göstermeye başlar.
İnsan tutarlılık adına, kimin mülkümü kullandığını iyice düşünmeli.
Hakikatle tenakuz teşkil eden gerçekliğe üşüşen kitlelere rağmen, tek başına kalsa da hikmet yolunu takip edebilecek mi?
Yaratılış amacını bulması, insanın yer yüzündeki en büyük buluşu; hayatını Rabb'inin rızası doğrultusunda yaşaması, elde edebileceği en büyük zenginliğidir.