Kahire’de bulunmama rağmen kitap fuarına gitmek için çok da heyecanlı değildim açıkçası. Özellikle havanın sertliği ve bitmek bilmeyen trafik çilesinin yanı sıra, devlet ve medyanın da körüklediği güvenlik endişesi, çıkmak için cesaretimi yeterince kırmıştı. Bir müddet sonra arkadaşlarım tarafından ikna edildim ve fuara gitmeye karar verdim. Amacım hızlıca gidip hiçbir maddi-manevi hasara uğramadan yine hızlıca geri dönmekti. Ama insan her zaman planladığı gibi yaşamıyor. Fuardan iki büyük kayıpla geri döndüm.
Dikkatimi çeken ilk şey; Kahire sokaklarında Kitap fuarı ile ilgili hiçbir afişin olmamasıydı. Herkes kendi günlük işleriyle uğraşıyor, amaçsızca sokaklarda geziniyor, Kahire, bu görüntüsüyle terkedilmiş ve üzücü bir tablo çiziyordu. Meydanları, köprüleri dolduran tek şey ise, gelecek seçimlerde başkan olmak için yarışan adayların devasa resimleriydi. Fuara girer girmez ise, abartılmış güvenlik önlemlerinin, hiçbir hazırlığı olmayan organizasyonun, çeşitli ülkelerden gelen yayıncıların ve hatta organizatörlerin Mısır’ın şu anki berbat durumunu acı bir şekilde gözler önüne serdiğini hissettim. Stantlar, daha çok yeni değişim ve dönüşümleri takip ettiklerini göstermek için aceleyle yazılmış, ayrıca karşı- devrimin başarılarını anlatmak için birbiriyle yarışır hale gelmiş kitaplarla doluydu.
Renkli kapaklar ve dikkat çekici başlıklarla hazırlanan kitaplardan bazıları, Mısırlıların 25 Ocakta devirdikleri Hüsnü Mübarek’in sahte başarılarından bahsederken, Diğer bazıları ise müelliflerinin ve yayıncılarının İslamcılara karşı taşıdıkları nefreti birebir yansıtıyordu. Bu nefretin ilk muhatabı, doğal olarak birkaç ay önce hükümet kararıyla terörist cemaat olarak ilan edilen Müslüman Kardeşler Cemaati. Geçtiğimiz yıllarda fuarın olmazsa olmazlarından olan ve büyük satışların elde edildiği dini kitaplar ise hemen hemen yok gibiydi.
Muhtemelen bu yılki fuar, 25 Ocak devriminden bu yana Hüsnü Mübarek’i ve onun saltanat sürecini iyi niyetli çerçevede ele alana kitapların yer aldığı ilk fuar. Bu durum, Müslüman Kardeşler’in iktidardan düşüşünden sonra bazı Mısırlıların değişen ruh halleriyle de tutarlı bir görüntü çiziyor. Bu durum aynı zamanda, Mübarek ve Sisi’nin yan yana fotoğraflarını koyup devrimin 3. yılında tahrirde dans edenlerin karakter değişimlerini ve yeni rejimin Mübarek rejimine nasıl yakın olduğunu da ortaya koyuyor.
Hüsnü Mübarek döneminin kahramanlıklarından, onun bürokrasisinden ve devlet adamlığından bahseden kitapların çokluğu, eski rejimin Mısır’ın entelektüel ve kültürel hayatına yeniden geri döndüğünün bir işareti gibiydi. Çünkü fuarın yansıttığı atmosfere bakılırsa, devrim sanki Hüsnü Mübarek’e karşı değil de çok başka birisine yapılmıştı. Bu göz ardı edilemeyecek bir siyaset. Durum, daha çok ikiyüzlü siyasi havadan faydalanmak için acele eden bir kısım gazetecilerin, Abdülfettah Sisi’nin başkan adaylığını ilan etmeden önce onun başarılarından bahseden kitaplar ele almalarıyla da çok bağlantılı. Bu tarz kitaplardan bazılarına konan “Abdülfettah Sisi’nin Başarıları: Devrimin Arkasındaki Komutan”, “Mısırı Kurtaran Adam” ve “ Mısırın Lideri Sisi” şeklindeki başlıklardan da niyet ve hedef çok net anlaşılıyor.
Mısır’ın ve Mısırlı entelektüellerin içler acısı halini ortaya koyan başka bir durum da, tabiri caizse, fuarda gazete raporlarına benzeyen ve sırf ticari amaçlarla yazılan kitapların boy göstermesiydi. Bunların hedefi ise doğrudan Muhammed Mursi ve Müslüman kardeşler Cemaati. Ele alınan kitapların çoğunda bir yandan devlete bağlılık sunulurken diğer yandan medya ve hükümetin de altını oyduğu Müslüman Kardeşler fobisini halkın üzerinde oluşturmaya çalışılmış. Bu realiteyi görmek için ise kitapları öyle derinlemesine analiz etmeye gerek yok. “Müslüman Kardeşlerin İhaneti” “İhvan- İktidar ve Para” “Müslüman Kardeşlerin Düşüşü” “Tapınağın Gizemi ve Kötü Liderler” “Müslüman Kardeşlerin Dönüşümü” “Siyasal İslam” “Siyonist Liderler” başlıklarıyla yazılan kitaplar hedef ve metodu yeterince ortaya koyuyor. Bunların tümü Müslüman Kardeşler’e karşı düşmanca hisler besleyen ve Temmuz darbesinden sonra cemaatin düşüşüyle birkaç makale yazan bazı gazetecilerden oluşuyor. Standlarda yer alan bu tarz kitaplar sayesinde Kahire’deki fuar, Müslüman Kardeşler mensubu olan herkesi kötüleyen, cemaatin tarihine siyasi yürüyüşüne ve liderlerine saldıranların yarattığı bölünmüşlüğe de sahne oldu. İşin güzel tarafı ise, yayınevi sahibi bir arkadaşımdan aldığım bilgilere göre halkın bu kitaplara ilgi göstermemesi ve satışlarının çok düşük olması. Standa gelen okuyucu hızlı bir şekilde bu tarz kitapları taradıktan sonra yerine koyuyormuş. Bu da bir anlamda halkın protestosunu yansıtırken, diğer yandan toplumun siyasi içerikli kitaplara artık hiç önem vermedikleri ve yazarlarına güvenmediklerini de ispatlıyor. Mısır’ın siyasi durumu ve güven eksikliğinin yanı sıra taraflı yayınların çokluğu da halkın kültürel trajedisinin de bir yansıması.
Kahire bu yıl 45. kez kitap fuarına ev sahipliği yaptı. Bu yıl standlara konulan Siyasi içerikli kitaplar hiç ilgi çekmezken, okuyucular daha çok roman, hikaye gibi edebi türlerle karikatür ve mizah kitaplarına yöneldiler. Bazı yayıncıların da vurguladığı gibi, Mısır halkı, medyanın kötü etkisinden sıyrılmak veya çoğunluğu yoran siyasi icraatlar ile meşgul olmak istemediği için edebiyatla ilgilenmeye başladı. Çünkü insanlar ancak bu yolla üzerlerindeki baskıdan kurtulabiliyorlardı.
Bu yıl ki Kahire kitap fuarı bazıları için, -protestoların gölgesinde de olsa- hükümetin başarılarını yansıtsa da, bazıları için Mısır’daki kutuplaşmayı gözler önüne seren bir sahne. Tek bir vizyonun hakimi olduğu kültürel faaliyetler, sergiye katılımın çok az olması, katılanların çoğunluğunu da geçici hükümetin destekçilerinden oluşması, bu kutuplaşmayı biraz daha netleştiriyor. Geçen yıllardaki fuara katılan İslami eser yayıncılarının bu yıl olmaması ise, Mısır’da ifade özgürlüğünün ortadan kalktığına işaret eder ki bu, kolay bir açıklama olur. Zor olan ise sergide “kültür ve kimlik” sloganının kaybolduğudur.
Kaynak: Shabiba
Dünya Bülteni için çeviren: Tuba Yıldız