Bilgi gösteri toplumunda her zamankinden fazla paketiyle alımlanan bir meta. Televizyon ekranlarında bilgi yarışmaları, bilmeyen veya nasılsa bilebilmiş olanın içine düştüğü zor, acıklı, özellikle de gülünç durumu yansıtacak şekilde kurgulanıyor. Bu nedenle de pazarcı bir kadının, Ümmiye Gürbüz’ün bilgi yarışmasında gösterdiği başarıyı anlaşılmaz bulmamız bekleniyor.
Hakiki bilgi ille de rafine bir şekilde paket edilmiş olanıdır sanki... Hayatın her alanında pazarcı ya da overlokçu, özellikle de “ev kadını” denilerek bir toptancılıkla hiçe sayılan kadınların bilgisini yabana atmaya zorlayan bir kültür endüstrisi tahakkümü var. Kitlesel resmi öğretim ise bütün ideolojik saplantılarıyla birlikte okuma oranını yükseltmeyi hedeflerken, aynı zamanda öğrenme yollarını ve bilginin imkânlarını daraltan bir tutuculukla malul. Okul sıralarında öğretilmeye değmeyen bilgiyi yadsımaya hazır zihinler, bir pazarcıya da okul sırası bilgilerini yakıştıramıyor. Onu kendi şablonlarıyla diğer yarışmacılardan farklı bir muameleye tabi kılmak için –yaşı başı kaç olursa olsun- diğer yarışmacıların arasından kopartarak, “teyze”leştiriyor.
Başörtülü gencecik kızların sürekli maruz kaldığı paket hitaptır “teyze”. Fatma Barbarosoğlu haklı olarak, “Niye teyze! O Ümmiye Gürbüz” diye sorguladı bu hitap tarzını Yeni Şafak yazısında.
Söz konusu olan bilginin kaynağına ilişkin kemikleşen kabuller. Kitapları çok kitaplığı mevcut olmayan Ümmiye Hanım’ın kültürü, hangi haklı sebeple insanları şaşırtabilir...
Bernhard Schlink’in “Okuyucu” kitabını okuyanlar bilir. Kimi insanlar için okumayı öğrenme zamanı, bir geçildi mi asla dönülemez bir zaman. Öylesine bir dönülemez noktadır ki o, bazen kişisel alfabenin icadına zorluyor. Urumiye’de, ümmi” bir kadının, 80 yaşlarındaki Ulduz Hanım’ın kişisel bir alfabesini inceleme şansım olmuştu. Bayram, yas, davet ve doktor aramaları için numaralar ve adresler kaydetmesine yardımcı olan ve sıfırlardan oluşan, özel bir takım işaret ve figürlerle de genişletilebilen bir alfabeydi bu.
Kimi insanlar bazen sadece hayatlarının belli bir döneminde, bazen de bütün ömür boyunca kişisel alfabeler icat ediyorlar oysa. Bir ifade, okuma ve yazma savaşı veriyorlar. 29 harfli alfabeyi öğrenme fırsatını ister istemez kaçırmış işçi kadın, kendince oluşturduğu ajandayla İstanbul içinde yolculuğunu sürdürüyor, elinde işlenmiş triko dolu bir çuval… Ümmiliğiyle kıyılara sürülen herhangi bir hayatın, ayakta kalma mücadelesi verirken içselleştirdiği bilgisiyle var ettiği şey, son derece insana yakışır, sürpriz olmaktan uzak bir olgunlaşma.
Simgesel kullanım için gösterdiği iştiyak (aslında yapısal ilgi), beşerin insanlaşma sürecinin kaynaklarından biri. Chomsky’nin hep kurcaladığı şekilde insanlar yapısal sebeplerle “başlangıçtan bu yana” anlaşmak, kayıt altına almak ya da özellikle kendini tarif edip tanımak üzere işaretler kullanıp, alfabeler icat ettiler.
Son romanım Sınıra Yakın’ın ikinci kahramanlarından biri, okula gönderilmediği için okuma yazma bilmeyen, ancak geçen zaman içinde telefon numaraları ve adresleri kaydetmek üzere kendine bir alfabe icat etmiş bir kadın, Zennure Hanım. O Zennure Hanım’ı alfabe icadına zorlayan sebepler şimdilerde Cemal Şakar’ın Harf Devrimi bağlamında hazırladığı “Sessiz Harfler”de yer alan hikayemin kahramanını da başka türlü ifade yollarına, 35 harflik bir alfabenin icadına zorluyor.
Bu yazıya, Senuber Mehdur’un çağrıştırdığı düşüncelerle başlamıştım, konu konuyu açtı. Kişisel alfabelerden ve pratiklerden söz edilince anmadan geçemediğim kadınlardan biri, Mehdur. Tahran’ın güney tarafında düşen Yaftabad semtinde yaşayan 77 yaşında bir sokak ressamı o... Şehrin güneyine doğru inerken evler gibi sokaklar da daralıyor, muhtemelen arka avlular da küçülüyor. Üretimi evinden taşıramayan kadının kendi kendini yiyip bitirmesine yol açan hastalıklarla tanışması ender bir vaka değil. Senuber Hanım caddenin bir kıyısına seriyor resim sofrasını. Çocuklar için çiziyor, ama resimleri büyüklerin de ilgisini çekiyor. Çocuksu bir neşeyle çizerken insanlığın gösterebileceği en önemli gelişmelerin temsili olmaya devam ediyor. Şehrin nispeten tutucu sayılan bir kesiminde bir nine tezgâh açmış, gelenden geçenden saygı ve destek görüyor, neşeli bir üretkenliği gerçekleştiriyor.
Bu göz kamaştıran sahnenin arka planında hangi zarurete dayalı sebepler var, bilmiyoruz. Bize görünen, evinde yumuşacık mindere kurulup torununa masal anlatacak yerde, işte orada, kaldırımın üzerinde kurduğu atelyesinde rengarenk resimler yapan bir yaşlı kadın. Arka planda zorluklar varsa da resimleri nispeten teselli edebilir. Çizgi ve desenlerle dışavurduğu zengin iç dünyası, sevimli iletişim becerisiyle, kadının sokağa düşmesine ilişkin en yaygın klişeleri ve çirkin yargıları ters yüz ediyor Senuber Hanım. Oynamayan gelin bahanelerine sığınmıyor, bulduğu yere seriyor kağıtlarını kalemlerini. Hatta, işte çöp kutusu oracıkta, hijyen hastası birileri o yere elbet burun kıvıracaktır, ancak Senuber Hanım bütün şirinliğiyle, çöp kutularından bir takım nesneleri kurtarmaya çalışan işçilerle aynı karede ikametini sürdürüyor.
“Twitter’da yoksanız bir hiçsiniz, ekranda görünmüyorsanız nâmevcutsunuz...“ Söz konusu olan sadece bilgi değil, zihinlere çivilenmek istenen bir “muktedir kılan bilgi” levhasıdır. Pazarda tezgâhı olan kadın, bilgisiyle şaşırtıyor bu nedenle ve apayrı bir kategoriye yerleştiriliyor, kaba saba bir tasnifle.
Proust, elektrik işçilerinin okuma yazma konusunda yüksek sosyetede görüştüğü nice insanı cebinden çıkartabileceğini yazmıştı, bir asır önce. Teknolojik imkânlarla beslenen türde bir “yeni cehalet”ten sıkça söz ediliyor içinde bulunduğumuz yıllarda. Önüne imkânlar serildiği halde cehaleti yeğleyen kesimler hiçbir zaman imkânsızlıklar ve dini endişeler nedeniyle resmi kurumlardan diploma alamayan kişilikler kadar hor görülmediler. Oysa okuma ve ifade yolları sınırsız.
Hazır kalıplar, aforizmalar, malumatfuruşluk ve dizi klişeleriyle, nereye kadar... Sık hatırlamamız gereken bir bilgi, kişisel alfabe olgusunu destekliyor: Asr-ı Saadet Müslümanları, bir ayeti öğrenirken hayata da geçirmedikleri sürece diğer ayetleri öğrenmeye geçmezlermiş.
*Senuber Mehdur’u çalışırken gösteren resimler için TIKLAYINIZ