Kirli bomba ve Romney'in bulanık zihni

Eğer İran’ın yerinde olsaydım, kaçık bir fanatik olsaydım, Hizbullah’a bir miktar nükleer malzeme verelim o da bunları Şikago yahut benzer yerlere götürsün ve bir şeyler yanlış gittiği veya Amerika harekete geçtiği takdirde “pozisyonunuzdan çekilmediğiniz takdirde kirli bombayı niçin patlatmayacağımızı söyleyin bakalım?” derdim sadece. Kastım bu noktaya vardığımızı söylemek yani İran’ın, mollaların, kaçık kişilerin Amerika’yı engelleyebildiği veya şantaj yapabildiği bir yerdeyiz.  Dolayısıyla İran’ı nükleer silahtan uzak tutmaktan başka bir seçeneğimiz yok.” (Mitt Romney 17 Mayıs 2012)

Vali Mitt Romney’in İran’dan gelen nükleer tehdit hakkında bir görüntü kaydında yer alan bu tasviri, Romney’in nükleer tehditler hakkında esaslı bir yanlış anlama içinde olduğunu ve onun ulusal güvenlik konusundaki yetersizliklerini göstermektedir.  İran’ın nükleer programı ile kirli bombalar arasında hiçbir alâka yoktur. Teröristler kirli bombada– ne İran’dan ne de başka bir yerden gelmiş- uranyum kullanmayacaklardır. Vali Romney sesli mi düşünüyor yoksa danışmanları onu bu şekilde saldırsın diye mi yönlendirdi belli değil. Fakat ölümcül şekilde hatalı.

Nükleer bomba işi ciddi bir meseledir ve yayılmasını, ABD’ye karşı kullanılmasını engellemek başkanın fevkalade görevleri arasındadır ki bir başkan, Amerika’nın kendi nükleer cephaneliğinin kullanılıp kullanılmayacağına da karar verecek kişidir. İran’la ilgili böylesine endişe taşımamızın başlıca nedeni, uranyum zenginleştirme tesislerinin aynı zamanda nükleer bomba imâli için de gerekli olan parçalanabilir maddeyi üretebilmesidir. Bu ülkede en yüksek makam için seçimlere katılan bir kimse kirli bombalar,  nükleer bombalar ve İran tehdidi hakkında  temel bilgilere sahip olmalıdır. İzlediğimiz görüntüler Vali Romney’in  gerekli bilgilere sahip olmadığını ispatlamaktadır.

Kirli bomba, bomba yüklü kamyondur ki bomba karışımında radyoaktif madde de bulunur. Radyolojik silah olarak da bilinen böylesi bir aygıtta, nükleer maddenin geniş bir alana yayılması için dinamit veya C-4 gibi geleneksel patlayıcılar kullanılır. Patlama nispeten küçük olacaktır fakat kurbanlar, hayatlarını tehdit edecek düzeyde bir radyasyona maruz kalırlar. Radyasyon, acil durum ekiplerinin hızla kurbanlara ulaşmalarını da engelleyecek ve geniş bir bölge yıllarca radyoaktif kirlilik içinde kalacak ve de pahalı bir temizlik gerekecektir.

Bir terörist tam tersi bir kirli bomba da üretebilir. Mesela, nükleer santral, tüketilmiş yakıt havuzu veya radyoaktif izotoplar üreten bir fabrika gibi radyoaktif madde kaynağının yakınına patlayıcılar yerleştirebilir. Hiç denenmemiş olan kirli bombalar nükleer bombalardan tamamen farklıdır; nükleer bombalar, büyük patlama üretmek için parçalanabilir maddenin (zenginleştirilmiş uranyum veya plütonyum) içinde nükleer tepkime zincirini tetikler. Patlamayla birlikte ortaya ısı, infilak basıncı ve radyasyon çıkar ve bunların hepsi feci bir hasar oluşturur.

Buradaki kilit nokta, kirli bombalarda parçalanabilir maddenin olmayışıdır. Vali Romney’in zikrettiği zenginleştirilmiş uranyum veya plütonyum bulunmaz. Sebebi basit: Bu maddeler tam da öngörülenin aksine yeterince radyoaktif değildir. Radyoaktif yayılma çok uzaklara gitmez ve ten, giysi gibi basit engeller tarafından alıkonur. Kirli bombada az miktarda sezyum veya kobalt gibi yüksek derecede radyoaktif madde kullanılır – uranyum değil. Bu elementlerin parçacıkları bile duvarlara, bedenlere nüfuz eden ölümcül gama ışınları üretir ve derhal yaralanmaya yol açar.

Amerikan Bilimadamları Federasyonu’na göre kirli bombaya konulacak 41 gram sezyum-147 dahi Manhattan’ın büyük bir kesimini kirletecektir. Aynı düzeyde radyasyon üretmek için ise tam 1.460 ton düşük düzeyde zenginleştirilmiş uranyum lazımdır. Bilmeniz gerekeni fazlasıyla almışsınızdır. İran’ın elinde plütonyum yok ve Hizbullah’a bir miktar parçalanabilir madde göndermesi demek, 1.400 ton uranyum göndermesi demektir ki İran’ın elinde toplam 6 ton uranyum vardır.

İran’ın zenginleştirilmiş uranyum üretmesiyle kirli bomba arasında hiçbir alâka yoktur. Ana sorun şu: İran’ın reaktör yakıtı olarak kullanmak için zenginleştirdiği uranyum, nükleer silah yakıtı olarak da kullanılabilir. İran’ın nükleer programını kuşatmanın en önemli sebebi Ortadoğu’da tehlikeli, istikrarsızlaştırıcı bir nükleer silahlanma yarışını ve cüretkâr bir İran rejimini engellemektir yoksa İran’ın kirli bombalar yapsın diye teröristlere nükleer madde vermesini engellemek değildir. İran nükleer programı hakkındaki tartışmaya katılan herkesin – özellikle de Cumhuriyetçi başkan adayının – bunu bilip anlamış olması can alıcı önemdedir.

Kirli bombanın ciddi bir sorun teşkil etmediğini söylemek değildir bu. Kirli bombanın kullanıldığını görmeye en yaklaştığımız an 1995 Kasım’ıydı; Çeçen ayaklanmacılar neler yapabileceklerini anlatmak amacıyla Moskova parkında bir çöp kutusuna bir miktar sezyum yerleştirmişlerdi. Ne Çeçenler ne de sezyum’un orijinal kaynağı teşhis edilebildi. Uzmanlar bazı küçük grupların gerçek bir kirli bomba üretmelerinin sadece zaman meselesi olduğundan dolayı kaygılılar.

Problem şu ki yüksek radyoaktif maddelerin yüzlerce kaynağı vardır. Doktorların ofislerinde, madencilik işlemlerinde, duman dedektörlerinde çabucak bulunabilirler. Çok sayıda sivil alanda kullanılmaktadır. Teröristler bomba için gerekli maddeyi sivil aygıtlardan bol miktarda çalabilir veya örtülü bir operasyonla satın alabilirler. Temel çözüm, radyoaktif madde kullanımını azaltmak ve geri kalanını daha güvenli şekilde korumaktır. Uluslararası bir gayret olmalıdır bu. Bu yıl Seul’deki İkinci Nükleer Güvenlik Zirvesine katılan 54 ülke ilk adımı atarak “nükleer kaçakçıların teşhisi, düzenleyici kurumlarının kontrolü dışındaki nükleer ve radyolojik maddelerin kurtarılması ve sorumluların yasal takibe alınması önemlidir ve teröristlerin nükleer veya diğer radyolojik maddeleri ele geçirmesini engellemek için etkili faaliyetlerdir” dediler. 2014 yılında Hollanda’da düzenlenecek olan diğer zirve küresel parçalanabilir madde stoklarını güvenceye alma amaçlı hâlihazırda ilerleyen ulusal ve uluslar arası listeye radyolojik maddelerin kontrolünü de ekleyecektir. Kirli bombalar küresel kontrol çabalarında büyük biraderlerine katılacaklar.

O halde farzedelim ki Romney ABD’ye karşı nükleerle alâkalı bir başka güvenlik tehdidini tespit etmiş  ve “kirli bombayı” ham nükleer araç gereçle karıştırmış olsun. Ama hala İran liderlerini “kaçık/çılgın kişiler” diye anması var ki aynı derecede sorunludur.

İran liderlerinin kaçık olduğunu düşünüyorsanız demektir ki nükleer silah edinmekten, İsrail’i veya bir Amerikan şehrini imha etmekten onları vazgeçiremezsiniz. Ne askeri tehditler, ne müeyyideler ve elbette ne de müzakereler işe yarar. Onlar kaçıktır; akl-ı selim değillerdir. Tek seçeneğiniz onları öldürmektir.

Charles Krauthammer geçenlerde sırf bu ana fikri savunan bir köşe yazısı yazmıştı.

Fakat Amerikalı ordu ve istihbarat yetkililerinin buna inanmadığını kaydetmek gerekir.

Ferit Zekeriyya geçen Şubat ayında Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey’e şunu sormuştu: “ İran’ın davranışlarını gözlemlediğinizde size irrasyonel geliyor mu? Etkileyici şekilde öngörülemezlik söz konusu mu? Yoksa hayli hesaplayıcı şekilde ulusal çıkarlarının peşinden mi gidiyorlar?” Dempsey de şu cevabı vermişti: “Genelkurmay Başkanı olduğum 2008 yılından beri bu soruyla karşılaşıyorum. İran rejiminin rasyonel bir aktör olduğu kanaatindeyiz. Bundan dolayıdır ki üzerinde ilerlediğimiz mevcut patikanın bu noktada en ihtiyatlı patika olduğunu düşünüyorum.”

Bazı Kongre üyeleri bu cevaptan hazzetmediler. Birkaç hafta sonra Kongre’de yapılan oturumda Temsilciler Meclisi üyesi Tom Price, Dempsey’in yorumunun kendisini şaşkına çevirdiğini ve halen bu sözlerinin arkasında durup durmadığını bilmek istediğini söyledi. General tereddüt etmeden şunları söyledi: Evet, sözlerimin arkasındayım zira alternatifi neredeyse hayal edilemezdir. Bunun alternatifi, onlara eylemlerinin irrasyonel olduğu ve planlama esaslarının olmadığı isnadında bulunmaktır…Thucydides İ.Ö 5. yüzyılda, bütün stratejilerin korku, şeref/onur ve çıkara verilen bir tepki/cevap bileşimi olduğunu söylemiştir. Tüm ulusların, İran’ın bile bu üç şeyden birine cevaben eyleme geçtiğini düşünüyorum. Buradaki anahtar, nasıl eyleme geçtiklerini anlamak ve onlara irrasyonellik isnadında bulunup eylemlerini önemsizleştirmemektir. Bunu yapmanın bizim için çok tehlikeli bir şey olduğunu düşünüyorum.  

Eski Mossad şefi Meir Dagan da mutabıktır. Mart ayında 60 Minutes adlı programda “İran rejimi çok rasyonel bir rejimdir” demiştir. Ulusal İstihbarat Direktörü James Clapper da Ocak ayında Senato İstihbarat Komitesi’nde benzer şeyleri söylemişti: “Muhakememiz, nükleer program kararının kâr-mâliyet yaklaşımının güdümünde olduğu şeklinde; uluslararası toplumun Tahran’ı etkilemesi için fırsatlar da sunmaktadır bu. İran liderlerinin nükleer program hakkında karar alırken İran’ın güvenliğini, itibarını, nüfuzunu ve aynı zamanda uluslararası siyasi ve güvenlik çevresini dikkate aldıklarına şüphe yoktur.”

Vali Romney ordu ve istihbarat değerlendirmelerine katılmıyorsa bunun sebebini ve kendisinin neyi farklı yapabileceğini anlatmalıdır. Ama nükleer düğme üzerine parmaklarını koymak istiyorsa evvela nükleer silahlar hakkında temel bilgileri öğrenmelidir.

Kaynak: Foreign Policy

Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı