Kime yaklaşıyor, kimden uzaklaşıyoruz?

İnsan bir yere yaklaşırken bir başka yerden uzaklaşıyor. Hedefleri, niyeti ve eylemleriyle; çabasını güttüğü fikirle; tercih ettiği dostlarıyla, farkında olsa da olmasa da yakınlaşma ve uzaklaşma durumuyla nefes alıp vermektedir.

İstenen odur ki, insan bilinçli tercihle nereye, kime yaklaştığının ve kimden, niye uzaklaştığının farkında olsun. İnsanı önemli kılan, bu temel tercihi yapabilecek donanımla yaratılmış olmasıdır. İrade sahibi varlık olarak vahiyle uyarılan insanın, iman ve inkâr seçeneğini bütün yönleri değerlendirerek karar vermesi ve seçimi doğrultusunda samimi olması istenmektedir.

Yeryüzünün en büyük seçimi budur. Bir bakıma bundan başka seçim de yoktur. Ardından gelen bütün tercihler, niyet, çaba, endişeyi belirleyen bu büyük seçim olmaktadır.

İman ile inkârın siyah-beyaz kadar belirgin ayrımı, hayatın her safhasında karşı karşıya durmayı, işin tabiatı olarak, kendiliğinden oluşturur.

Koşu farklı yönleredir; duygu farklı, güvenlik anlayışının birbiriyle ilişkisi yoktur. Öyle ki, aynı mekânı paylaşan iki tutumun fiziksel durumunun dışında, iki ayrı gezegen mensubu gibi anlık ve zorunlu beraberlik içindedirler.

Güncel tablolar bunu böylesine net göstermediğinde, iki tarafça bilinç kayması söz konusudur. Bir başka ifadeyle imanda ve inkârda samimi olmama hali ortaya çıkmıştır. Dünya hayatının baskın çıktığı, zevklerin toparlayıcı ve aynı zamanda yıkıcı tezahürle iman cenahını iddiasız hale getirmesi, iki ayrı yolculuğu merkezde durağan hale getirir. Böylece iman ve inkâr tercihli insan eylemleri ve duyguları arasında belirginlik kaybolur.

Vahyin iddiası ve tekrarlarla insanlık tarihine yaptığı vurgular, bir fırsat olarak ortaya çıkar. Tarihin çeşitli dönemlerinde farklı kavimlerin yapıp ettikleri, sonuçlarıyla iman ehline ikaz sadedinde sunulur. Her uyarı, insanlık birikimi olarak muhatabının muhasebesinde ayırt edici yer edinsin ve kendini yenilesin, yanlışından silkinip doğrulsun istenir.

İman ehlinin bu uyarılma ile büyük bir nimete sahip olduğu aşikâr. Rabb'i dost edinmenin mükâfatı olarak elde ettiği paha biçilemez hazine sayesinde müminler için her daim, en kötü şartlardan kurtulma imkânı vardır. Merhameti sınırsız olan Allah'ın (c.c) mağfireti sayesinde kurtulmak isteyene pek çok eşsiz imkân mevcuttur.

Peygamberler, seçilmiş insanlar bu uğurda insan fıtratını temsil ederek aklı zorlayan imtihanlardan geçerler. Neticeler insan kalbine ve aklına cevap olarak yansır; tefekkür ve şükür yolculuğa koyulur; devirler ötesinden, o şedit sahnelerin içinde yaşıyormuş gibi, müminler nasiplenmeye çalışır.

Habil ve Kabil böylesi imtihanın öncüleridirler. Teslim olmanın ve isyanın iki yakasının oluştuğu sahnenin ilk önderleri. Biri en sevdiklerini Allah (c.c) için kurban edip yaklaşmayı arzu ederken, diğeri dünyevi tutkuların etkisinde kurbanına önem vermedi.

Yaklaşma ve uzaklaşmanın ilk önderleri ortaya çıkmış oldu.

Habil sadakatini ortaya koydu ve canını vererek yaklaşmak isteğine bir an önce kavuşmuş oldu. Kabil çaresiz, pişman ve ne yapacağını bilmez bir halde, adeta "hesap günü" halini ortaya koydu.

İnsanlık tarihi içinde sık sık sembolize edilen iman ve inkâr temsiliyeti Hz. İbrahim'de bir aile imtihanına dönüştü.

Önce olmazlar "olur" oldu. Hz. İsmail geldi dünyaya. Sonra ıssız çöl de, Hz. Hacer ve İsmail baş başa; aklın bütün gücünden sıyrılıp teslim bayrağını çekmesi... Yıllar sonra da çetin imtihan; Hz. İsmail'in kurban edilme işareti...

Üçlü imtihan, baba, anne çocuk; yani bir aile. Toplumu var eden en küçük hücre. Toplumun ve bireyin kesiştiği kurum. Bir ailenin kurbanla; yakınlaşma ile imtihanı. İnsanın kendini ve Rabb'ini tanıyacağı en üst noktada sınanması...

Baba ve anne için kendini feda edeceği insan; evlat. En sevdiği; kendine denk değerde insanı, Yaratıcı'ya kurban etmek... O'na olan sevgiyi, bağlılığı gösterme vakti.

Baba, anne ve oğul sabır bahsinde gök sütunu gibi kararlı.

En sevilen; sevgiyi, varlığı toptan insana bağışlayan... Ona teslim üçü de... Titreyen bir yaprağın yağmura teslimiyeti gibi...

Gözü bağlı İsmail, gözü yaşlı Hacer, elinde bıçak İbrahim.

Ve Hz. İbrahim ailesi, en yüksek sınanma zirvesinden başarıyla döndü yeryüzüne.

Ve çoğalıp duran milletine armağan oldu kurban.

O zirve sahneyi tefekkür etsin, her an işlenen amelinin yaklaşma arzusuyla oluşmasını, İbrahim milleti, bilsin için...

Şimdi tek tek ve topyekün; ülke ülke; boy boy düşünme vakti:

Bütün ahvalimizle, kimden uzaklaşıyor ve kime yaklaşıyoruz?