Kim ne derse desin, Türkiye özgürleşiyor

Ermenilerden niçin özür dilemiyorum?" başlıklı son yazım üzerine üç farklı kesimden mesaj yağdı. Bunlardan birincisi, satır aralarında beni  "laf kalabalığı arasında gizlice özür dilemekle" suçluyordu.

İkincisi,  aydınların "Ermenilerden özür diliyorum" bildirisine "imza atma cesaretini gösteremediğim için" beni kınıyordu. Üçüncüsü ise, beni "konuya nesnel yaklaştığım için" kutluyordu.

Bir adım geri atıp her üç kesime biraz uzaktan bakınca, kendi adıma Türkiye için memnuniyet veren bir görüntü çıkıyor ortaya. Bu görüntü de en hassas konuları bile artık konuşmaya ve tartışmaya başlayan bir Türkiye görüntüsüdür.

Türk Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı (TESEV) ile Fransız Uluslararası Araştırmalar Enstitüsü (İFRİ) tarafından Türkiye üzerine düzenlenen bir konferans için hafta içinde Paris'teydim. Oradan bakıldığında da görülen buydu.

Ancak,  üzülerek not edilmesi gereken bir husus da var. Bu da, maalesef,  Başbakan Erdoğan'ın aydınlara dönük ve Türkiye adına tekrar olumsuz bir görüntü veren saldırgan tutumudur. Ermeni meselesinin Fransa'da yakından takip edilmesi nedeniyle bu tutumun, burada soru işaretleri ile not edildiğini söyleyebiliriz. 

Pandora'nın kutusu açıldı
Kanımızca Erdoğan bu konudaki görüşünü saldırgan ve suçlayıcı olmayan bir şekilde "suhuletle" ortaya koyabilseydi, Türkiye ve kendisi açısından daha iyi bir görüntü vermiş olacaktı. Batı basınına önceki gün göz atıldığında, Erdoğan'ın tutumunun bir çok habere konu olduğu da zaten görülüyor.
Fakat, öyle anlaşılıyor ki,  bu husus başbakanın pek umurunda değil. Erdoğan'ın tutumuna karşın, Cumhurbaşkanı Gül'ün ve - ASALA terörü nedeniyle Ermeni konusuna doğrudan taraf olan - Dışişleri Bakanlığımızın meseleye ilk etapta daha "bilge" bir yaklaşım getirmeleri ise kötü görüntüyü bir ölçüde gidermiştir.

Sonuçta kabul etmeliyiz ki bu konuda "Pandora'nın Kutusu" artık açılmıştır. Fakat bu  tek bir aydınlar bildirisi sayesinde olmamıştır. Son yıllarda bizde yayınlanan bazı kitaplardan bu konudaki arayışı görmek mümkün.

Ünlü tarihçi Arnold Toynbee'nin imzasını da taşıyan ve bizde lanetlenen "Mavi Kitap"ın Türkçe çevirisi bile bugün kitapçılarımızda serbestçe satılıyor. Tabii karşı tezleri sunan kitapların sayısı da hayli yüksek.

Buradaki asıl "katalizör" görevini,  bizce, gazeteci dostumuz Hrant Dink'in hunharca katli oynadı. Karakolda Türk bayrağı önünde resmi çekilen Dink'in katilinin bu şekilde yüceltilmeye çalışılması ise bardağı taşıran damla oldu. 

Türkiye özgürleşiyor
Bu imajdan son derece rahatsız olan Türkler,  bu cinayet ve bu yaklaşım ile hiç bir şekilde özdeşleşmek istemediklerini net bir şekilde  ortaya koyma ihtiyacını artan bir şekilde duydular.

Önce "Hepimiz Ermeniyiz" diye sokaklara döküldüler. Ardından da işi bugünkü noktaya getirdiler. Dreyfus davası zamanında Fransa'yı nasıl ortadan bölüp, "ihanet" suçlamalarıyla bezenmiş sert tartışmalara neden olduysa, bu konunun da Türkiye'yi benzeri bir şekilde böleceği kesin.
Bunun açık emarelere de zaten ortada. Fakat, kalkınma yolunda olan toplumlar zorunlu olarak bu süreçlerden geçmektedirler. Dünya tarihine baktığımızda bunu görü yoruz.  Sonunda sorunlar aşılıyor ve o toplumlar da daha olgunlaşmış olarak ortaya çıkıyorlar.

Türkiye  de zaten koşulların zorlamasıyla bu noktaya geldi. Bu nedenle, arzulanmayan görüşleri Pandora'nın Kutusu'na tekrar  sokmaya çalışmak bu aşamada nafile bir çabadır.

Kim ne derse desin, Türkiye özgürleşiyor. Hoşlarına gitmese de buna bazılarının alışması gerekecek. Çünkü geri dönüşü olmayan bir süreç başlamıştır.

Kaynak: Milliyet