Kıbrıs'ta 'travma merceği' kırılmalı

Seçilmiş travma' siyaset psikolojisi uzmanı Vamık Volkan'a ait bir kavram; ulusların ve yanı sıra bireylerin kendilerine yapılan bir yanlışa, kendilerinin yaptığı bütün hataları dışlayacak şekilde sarılabilmesi durumunu tanımlamak için kullanılıyor. Uluslararası Kriz Grubu'nun geçen gün açıkladığı raporu okuyunca bu kavramı hatırladım.

Raporda şu ifadeler yer alıyordu: "Müzakere halindeki Kıbrıslı Rum ve Türk liderler gelecek birkaç ay içinde güçlerini birleştirmeli ve adanın federal bir temelde yeniden birleşmesi yönünde işbirliğine dayalı bir tutum benimsemeli; aksi takdirde durdurulamaz ve hasmane bir bölünme dinamiğinin, bu yönde gösterdikleri çabalara baskın çıktığına tanık olacaklar."

Tarihi gerçekler ortada
Kıbrıslı Rum ve Türk liderler çaba gösteriyor olabilir, fakat her iki taraftaki resmi propagandaya göz atıldığında, kendi seçilmiş travmalarına ne kadar derin bir biçimde gömüldükleri ortaya çıkıyor. Kendisi de Kıbrıslı bir Türk olan Volkan, bugüne kadar Rum çoğunluğun konuşmak istediği tek şeyin Türk işgali-nin günahları olduğunu, Türk azınlığınsa Türkiye'nin müdahalesinden önce insan-larının nasıl Rumlar tarafından kuşatılıp öldürüldüğüne saplandığını yazıyor.

Kıbrıs 1960'ta bağımsızlığına kavuştu, azınlık hakları Britanya, Yunanistan ve Türkiye tarafından garanti edildi ve bu, 'enosis', yani Yunanistan'la birleşme şiarı doğrultusunda mücadele eden Kıbrıslı Rumları hayal kırıklığına uğrattı.
Bu durumu izleyen toplumlar arası çatışmadan en kötü etkilenen Türk azınlık oldu. 1964'te adaya bir BM barış koruma gücü gönderildi, fakat Kıbrıslı Rum milliyetçiler Temmuz 1974'te anavatan Yunanistan'dan subayların tahrik ettiği bir darbe girişiminde bulundu. Beş gün sonra Türkiye Türk azınlığı korumak adına adayı işgal etti ve toprakların yüzde 37'sini aldı.

Kıbrıs o zamandan beri bölünmüş durumda. Türk azınlık, Türkiye dışında hiçbir ülkenin tanımadığı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni kurdu. Son dönemde, Kıbrıs'ın AB'ye katılmasından önce, Türk azınlık eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın ortaya koyduğu BM planı çerçevesinde adanın birleşmesi yönünde oy kullandı, fakat Rum çoğunluk planı reddetti.

Travmanın merceğinden bakıldığında bu çıplak gerçekler bile yoruma açık. Washington'daki Kıbrıs Büyükelçiliği'nin hikâyesini okursanız, sadece şunu öğrenebilirsiniz: "Kıbrıs'ta yasadışı işgalin sürdüğü, Türkiye'nin işgali kınayan bir dizi BM kararını nasıl görmezden geldiği ve Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Kıbrıslıların yaşama, özgürlük, güvenlik, mülkiyetin korunması ve insanlıkdışı veya aşağılayıcı muamelenin yasaklanması gibi temel haklarının ihlal edildiği yönünde verdiği kararlara hâlâ riayet etmediği..."

Ayrıca kuzey Kıbrıs'ta 43 bin Türk işgal askeri olduğunu ve Rumların nasıl evlerinden zorla sürüldüğünü, Türkiye'nin Cenevre Sözleşmeleri'nin işgal altındaki topraklarla ilgili hükümlerini ihlal ederek Anadolu kırsalından 160 bin yerleşimciyi adaya getirdiğini öğreniyorsunuz. Türkiye'nin niye Kıbrıslı Türkleri katliamdan veya mevcut düzeni yıkan darbeden korumak için müdahale gereği duyduğuna dair tek kelime bulamıyorsunuz.

KKTC'nin internet sitesine baktığızdaysa Kıbrıslı Rumların Türk azınlığına bağımsızlıkla tanınan eşitlikten nasıl rahatsız olduğunu ve Kıbrıslı Rumların en başından itibaren bu hakları yok etmek için çalıştığını öğreniyorsunuz. 'Rumların işleri kendi ellerine alıp iddialarını kaba güçle kabul ettirmeye karar verdiğini'; süregiden 'on yıllık şiddet döneminde 25 bin Kıbrıslı Türk'ün evlerinden kaçmak zorunda kaldığını' öğreniyorsunuz. 

AB cazibesi umut veriyor
Ayrıca Yunanistan'dan gelen 20 bin askerin Kıbrıs'a nasıl yasadışı yollardan girdiğini ve enosisin eşiğine gelinmişken Türkiye'nin müdahale etmek zorunda kaldığını, dünyanın Kuzey Kıbrıs'ı tanımamasının adaletsizlik olduğunu öğreniyorsunuz. Demografik dengeyi değiştirmek için Türk yerleşimcilerin getirilmesine, BM kararlarına veya insan hakları mahkemeleri hükümlerine dair tek kelime bulamıyorsunuz.

Fakat AB'nin cazibesiyle gerek Kuzey Kıbrıs gerekse bizzat Türkiye için umut var. Ermeni katliamlarına dair kendi seçilmiş travmasıyla Ermenistan Türkiye'yle sorunlarını halledebiliyorsa, Kıbrıs için de bir çözüm çok uzakta olmayabilir. (20 Ekim 2009)

Kaynak: Radikal