Yıllardan beri Kıbrıs müzakereleri tıkandığında süreci “kurtarmak” için yapılan her yeni diplomatik girişim “son şans” olarak nitelendirilir.
İki yıl önce Talat ile Hristofyas arasında başlayan ve geçen hazirandan beri Eroğlu ile Hristofyas arasında devam eden müzakereler de şimdi böyle bir noktada...
Açıkçası şimdiye kadar yapılan 80 küsur toplantıda çözüm yönünde kayda değer hiçbir ilerleme olmadı. Son 3 ayda mülkiyet meselesine odaklanan müzakereler ise iyice tıkandı.
Oysa 2010, Kıbrıs meselesi için “çözüm yılı” olarak ilan edilmişti. Nerede?.. Yılsonu yaklaştı: Anlaşma umudu olmadığı gibi, sürecin kesilmesi kaygısı da var.
Bu nedenle BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon, Eroğlu ile Hristofyas’ı New York’a çağırdı. Başta Rum lideri böyle bir buluşma istemediği sinyalini verdi; ama biraz baskı ile sonunda buna razı oldu. Şimdi New York randevusu 18 Kasım’da gerçekleşecek.
Amaç, her zamanki gibi, müzakerelerdeki tıkanıklığı gidermek, sürece yeni bir ivme kazandırmak.
Ban Ki-moon bunda ne kadar başarılı olacak, göreceğiz.
Yalnız bu şunu gösteriyor: Uluslararası camia, Kıbrıs görüşmelerinin kesilmesini istemiyor. Bu, adada yeni huzursuzluklara ve sürtüşmelere yol açabilir, bölgesel dengeleri sarsabilir. Dolayısıyla -anlaşma olanakları zayıf da olsa- iki tarafın konuşmaya devam etmesi isteniyor.
Bu, tribünlere oynanan bir şov gibi görünebilir; ama yıllardır seyrettiğimiz oyun açıkçası bu. Belki de herkesin mutabık olduğu tek husus, bu gösterinin devam etmesi gerektiğidir!
Yeni yıla havale...
NEW YORK buluşmasından ne çıkabilir?
Lefkoşa’da bir grup meslektaşla beraber görüştüğümüz KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nu (açık söylemek gerekirse) pek umutlu görmedik. “Yıllardır süren müzakerelerde her şey denendi, daha yeni ne çıkabilir ki?” şeklinde konuştu.
Ama diplomasiden ümit kesilmez! Eroğlu, her şeye rağmen, New York’a “iyi niyetle ve hazırlıklı olarak” gideceğini söyledi. Çantasında hem mülkiyet meselesinde, hem de diğer konularda bazı öneriler olacak.
Aslında Eroğlu gibi, geçmişte “en iyi çözüm, çözümsüzlük” diyen bir politikacının, uzlaşma yolunun tıkandığı bir noktada, müzakere sürecinin devamına razı olması, kayda değer bir gelişme. Bu tavır değişikliğinin nedenini sorduğumuzda yanıtı şöyle oldu: “Bulunduğum mevki, böyle bir sorumlu davranışı gerektiriyor...”
New York’taki toplantıda büyük ihtimalle, müzakerelerin (herhalde Ban Ki-moon’un ortaya koyacağı “taze” fikirlerle) önümüzdeki yıl da devam etmesi kararlaştırılacak.
Dün “Financial Times” gazetesinin “son şans” diye nitelendirdiği New York toplantısı pratikte, müzakere sürecini 2011 yılına aktarmış olacak.
Peki, 2011 bir “çözüm yılı” olacak mı bari? 2011’in Güney Kıbrıs’ta (mayısta) ve Türkiye’de (Haziranda) seçim yılı olacağını da unutmayalım...
Bıkkınlık geldi
Bu sonu gelmeyen “son şans” dizisi, insanları bıktırmıyor mu?
Bıktırmaz olur mu? KKTC’ye her gelişimizde bunu biraz daha hissediyoruz. En azından halk artık bu “son şans”lardan bir şey beklemiyor. Hatta çoğu ilgisiz ve umutsuz...
Böyle bir noktada, adaya gelip eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın düşüncelerini sormamak olmaz. Girne’deki evinde yaptığım sohbette Denktaş’ın vurguladığı nokta, şimdi müzakerelerin yanlış temelde yapıldığı, adada tek egemenliğin kabulü ile Türk tarafının en önemli haklarını teslim ettiğidir.
“Bu noktada önemli olan haklarımıza sahi çıkmamız, Türkiye’nin de dış politikasındaki yeni ağırlığını bu yönde kullanmasıdır” diyor Denktaş.
Yani onun nazarında Türk tarafının “son şansı” da bu...
Yarın: Mal mülk kavgası...
Kaynak: Milliyet