Konu Kıbrıs olduğunda akla çok sayıda oyuncu ve bir dizi sorun gelir, konu karmaşıktır ve karışanı da çoktur. Diğer bir ifadeyle Kıbrıs, her zaman ve durumda Türkiye ya da Kıbrıslı Türklerle ilgili anlamlar taşımayabilir. Ölçek dünya geneline yayıldığında, Kıbrıs ile ilgili gelişmelerin, olayların ya da sorunların çok daha geniş bir çevreyi ilgilendirdiği görülebilir.
Akdeniz, tarih boyu toplumsal ve ekonomik dönüşümlerin, mücadelelerin, merkezi, Kıbrıs da bunların ortasında bir tür mola yeri olmuş. Mola yerine gelen her oyuncu, adanın kendisinden çok, coğrafi ve siyasi olarak nereye yakın olduğuyla ilgilenmiş. Dolayısıyla Kıbrıs, her zaman Türkiye'ye değil Ortadoğu'ya yakınlığıyla değer kazanmış. Bu durumda Kıbrıs ile ilgilenen devletlerin, esas olarak Ortadoğu ile ilgilendikleri ve adaya haritadaki yeri bakımından sarıldıkları ileri sürülebilir. O zaman Kıbrıslılarla ilgilenmek de, adayı sadece 'seyir, hidrografi ve oşinografi' içinden değil dünya siyasetinden görmek anlamına gelebilir.Bu tür ilgilenmenin ustası İngiltere Kıbrıs dendiğinde hemen akla gelmese bile hala başoyuncudur.
Ada'daki barış ortamının KKTC'yi de AB'li yapacak bir sürece işaret ettiği ortada. Yani barış ile AB müktesebatı iç içe. Bu süreç bir yandan çözüm üretirken bir yandan bazı ülkelerin daha önceki imtiyazlı durumlarını yitirmeleri riski yaratıyor. İngiltere'nin adada önemli bir askeri üssü bulunuyor, ada vatandaşları ile İngiltere arasında kolaylaştırılmış ilişkiler var, ticari vergi muafiyetleri söz konusu, üstelik İngiltere Kıbrıs'ın garantör ülkelerinden biri. Bu koşulların devamını, en azından Türkiye AB üyesi olana kadar koruma arzusunda olan İngiltere, Kıbrıs yönetiminden garanti isteyen bir mutabakat metni sundu. İngiltere, adadaki görüşmeleri dinamitleyecek bir faaliyet yapmayı hesaplamadan, sadece uzlaşı arayışlarında kendisinin göz ardı edilmesine razı olmadıklarını hatırlattı. Nedeni gayet açık. İsrail ile Suriye görüşüyor, İsrail ile Filistinliler sorunlarına çözüm arıyor, Lübnan'da yeni bir istikrar dönemi oluşturulmaya çalışılıyor, Körfez ülkeleri batı ile ilişiklerini gayet geliştirmiş durumda ve Irak'ta da bir miktar yol alındı. Yani, yeni bir döneme girileceğinin işaretleri var, garanti olmasa da bu yeni durum yeni açılımları gerektiriyor. Her batılı devlet, birbirine rakip olarak yeni işbirliği yöntemlerini denedikleri bir sürece giriyor. İngiltere de bu yarışın dışında kalmamayı garantilemek istiyor.
Gelelim zamanlamasına. İngiltere'nin durup dururken tam da iki kesimin çözüm aradığı bir dönemde Rum kesimiyle mutabakat arayışına girmesinin birkaç nedeni olabilir. Birincisi, bu sefer adadaki görüşmelerden kalıcı sonuç çıkabileceği kanaati oluşmuş, dolayısıyla yeni düzenlemede yerini sağlamlaştırma beklentisi güçlenmiş olabilir. İkincisi, Türkiye'nin AB'ne girme sürecini hızlandıracak işler yapmak yerine kendi ayağına ateş etme sürecinde olduğundan emin olmuş olabilir. Bu durumda, AB ile ilişkisi bozulacak Türkiye'nin hem ada sorununu AB içinden çözme ihtimali zayıflayacak, hem Kıbrıs'taki gelişmeleri desteklemeyecek diye hesaplanmış olması muhtemel. Bu durumda İngiltere'nin faaliyetlerini Türkiye'yi desteleyerek ve Türkiye ile işbirliği içinde sürdürme alanı daralmış olur.
Kısacası, Türkiye'deki siyasal belirsizliğin dış politikaya nasıl yansıyacağını kestiremeyen İngiltere, belli ki daha sağlam gördükleriyle önlem alma yoluna gitmiş ve her zamanki gibi Kıbrıs'tan başlamış.
Sonuçta, Türkiye içerde birbirini yerken dışarıda bu türden gelişmelerin yaşanmasına yol açmış oluyor. Bu noktada İngiltere'de fazla kabahat aranabilir mi?
Kaynak: Star