Keynes: Ustanın Dönüşü

Andrew Gamble


Keynes, kendi kendini düzenleyen pazar ekonomisinin tehlikeli bir kurgu olduğunu çoklarından daha iyi anlamıştı. 2008'deki kaza onun haklılığını mı gösterdi?

Kâhin uyarıyor

2008 kazası hem entelektüel varsayımları hem de mâli kurumları paramparça etti. Rasyonel beklentiler teorisi ve onun bazı yan ürünleri – piyasaların tüm riskleri ve fiyatları hesaplayacağını söyleyen etkin piyasalar hipotezi – iyi gitmedi. Mâli erime, onun evrenine ait değildi. Bu kaza, kapitalist ekonomilerin oynaklığını ve kırılganlığını hatırlattı Mâli otoriteler Eylül 2008'de birkaç gün için bankacılık sisteminin tümden çöküşü ve yeni bir Büyük Buhran'ın yükselişi ihtimaliyle karşılaştılar. Atlatıldı fakat güçbela ve tam etkileri ancak gelecek birkaç yıl içerisinde görülecektir. İktisâdi durum istikrara kavuşturuldu ve büyüme canlanmaya başladı fakat iktisâdi manzara belirsizliğini koruyor ve tam toparlanmanın uzun ve acılı olması muhtemel.

Ekonominin bu âni patlayışı ve siyasi belirsizlik, Keynes'i bir kez daha revaçtaki isim yaptı. Görünene bakılırsa hepimiz Keynesçiyiz yine. Ekonomi derslerinde öğretilmiyor olabilir ve pek çok ekonomi öğrencisi kim olduğunu bile bilmiyor olabilir ancak siyasi kültürde halen güçlü bir anıdır. Kapitalizmi geçmişte bir kez kurtardığına inanılır ve bu yüzden Time dergisinin kapağında görmek ve hatta Wall Street Journal ve The Economist'te bile onaylanarak yer bulmuş olması şaşırtıcı değildir. Keynes, ekonomik teorilerini 1930'ların iktisâdi durgunluğunda geliştirdi ve teorileri, hükümetlerin ne yapması gerektiği hakkındaki fikirleri de içeriyordu. O zamanlarda sarfedilmiş iğneleyici sözlerden biri şöyleydi: Bir odada beş ekonomist varsa altı tane de çatışan kanaat olacaktır ve bunlardan ikisi Keynes'indir. Ancak hiç değilse kanaat sahibiydi. Çağdaş iktisat mesleğinin bu yeni kriz hakkında söyleyeceği ne de az şeyi olduğuna dair olumsuz pek yorum yapılıyor. Gerçek ekonominin konuları, iktisatçıların ilgi alanından çıkalı çok oldu. Paul Krugman ve Joseph Stiglitz gibi istisnâlar mevcut fakat kriz hakkında akıllıca yazı kaleme alanlar, mâli konular üzerinde duran gazeteciler ve tarihçiler.

Keynes geri döndü fakat bugünün krizi hakkında bize söyleyebileceği bir şeyleri var mı gerçekten? Keynes hakkında önemli çalışmalara imza atan iki yazar, Robert Skidelsky ve Peter Clarke, olduğunu düşünüyorlar. Bugünün kaygılarından bakınca uzak bir mesafede görünen Keynes hakkındaki kitaplara talep olabileceğini her ikisi de tahmin edememiş birkaç yıl önce. Geçen Eylül ayında her şey değişti. Piyasalar düşerken Keynes'in hisseleri artıyor. Kaleme aldıkları iki kitap çok farklı. Skidelsky, iktisat ve siyasetin gelişimi bağlamında Keynes ve Keynesçilik hakkında geniş bir yelpazede dağılım gösteren bilgiler veriyor. Clarke, Keynes'in 1920'lerde ve 1930'larda ana savlarını nasıl inşa ettiğini tahlil ediyor.

Her iki kitap, Keynes'in iktisat ve siyaset yaklaşımının ayırt edici özelliklerinin neler olduğunu nefis bir şekilde ortaya koyuyor. Örneğin, Keynes'in ferâsetini anlamak için devletin edilgen bir rol oynadığı ve pazarı kendi kendine düzenlemeye terk ettiği vakit bir ekonomide krizin her daim mümkün olduğu görüşü üzerinde düşünün. İstikrarsızlık, kapitalizmin tabîî özelliklerinden biridir ve ekonominin faillerini gelecekten korku duymaya iter ve risk almaktan caydırır. Modern ekonomide finansın rolü ne kadar büyükse, ekonominin o derecede istikrarsız olması muhtemeldir ve işte devletin kilit rolü, istikrar yaratmak sûretiyle güven inşasının yollarını bulmaktır. Keynes, tüm zamanlar ve şartlar için geçerli tek bir politikanın (mesela bütçe açığının kapatılması) savunuculuğunu yapmamıştır. İktisâdi meselelerin doğasında mündemiç olan belirsizliğe bakınca, hükümetler, karşı karşıya kaldıkları durumlarda ekonomiyi istikrara kavuşturmanın en iyi yolunu bulma tecrübesine her daim hazırlıklı olmalıdırlar. Hassas tecrübeleri hükümsüz kılan katı ilkelerden sakınmalılar. Clarke, Keynes'in 1929'da Lloyd George, Hubert Henderson ve Seebohm Rowntree ile birlikte yazdığı "We Can Conquer Unemployment" adlı risalenin Hazine'deki bir kopyasını çoğaltmış. Adı bilinmeyen bazı Hazine yetkilileri kapağına "israf", "enflasyon" ve "iflas" kelimelerini yazmışlar.

Skidelsky nazarında 2008 krizi Keynes'i haklı çıkarmıştır. Mevcut krizin kökeninde, ekonominin entelektüel başarısızlığının yattığını savunuyor o ve bir disiplin olarak Ekonomi'ye karşı güçlü bir polemik geliştiriyor. Skidelsky ve Clarke gibi çok açık biçimde Keynes'e hayranlık besleyenler nezdinde bir paradoksu temsil etmektedir bu. Clarke onu 20.yy'ın en büyük ekonomisti olarak kabul ediyor; Skidelsky için ise tek kelimeyle o bir usta. Gene de sonunda, ihtişamına rağmen, ekonomiyi değiştirmediğini kabul ediyorlar.

Keynesçi Devrim, Kopernikvâri bir an değildi. Bir zaman aralığından sonra, ortodokslar kendilerini yeni bir şekilde ileri sürdüler, Keynes unutuldu ve onun ferâseti, bilhassa da belirsizlik üzerindeki vurgusu bir kenara atıldı. Skidelsky, Yeni Keynesçilerin bile Şikago okulunun yeni klasikçi ekonomistlerinin teorik varsayımlarını kabul ettilerini savunuyor. Sonuç itibariyle iktisat çoraklaştı, matematik modellemeleri saplantı haline getirdi ve modern dünyaya dair gerçek kavrayıştan gitgide uzaklaştı, risk ve belirsizliği birleştirerek analizlerine sûni bir kesinlik kattı. Mâli kuruluşlar riskleri tahmin etmek için iktisat modellerini benimsendi ve yıkıcı sonuçlar doğdu.

Skidelsky, sadece belirli grupların çıkarlarıyla ilgili değil, insan doğasıyla ve tecrübeyle de ilgili neyin evrensel olduğu sorusuna cevap veren fikirlerin ayakta olduğu düşüncesiyle kendisini rahatlatıyor. Bununla birlikte, 2008 krizinin, ekonomistlerin modellerine duydukları güveni sarsacağından emin değil. Üniversitelerde gelecekte okutulacak ekonomi müfredatı için fikirler öneriyor fakat benimsenmeleri çok düşük bir ihtimal. Ekonomi, tatbiki ve fikri bir söylem olarak, bunun gerçekleşemeyeceği derecede yerleşik. Neoliberalizm kısmen gözden düştü fakat alternatif bir paradigma halen yok ve bir paradigma önerecek yeni bir Keynes de bulunmuyor. Krizden sonra İngiltere ve Amerika'da safları sıklaştırma ve değişimi mümkün olduğunca sınırlandırma çabaları görülüyor.

Clarke, Keynes'in çağdaşları üzerinde nasıl nüfuz sahibi olduğunu ve II. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında (Winston Churcill gibi) nasıl otorite kazandığını incelemiş. Daha önceleri Keynes'e zeki bir adam nazarıyla bakılıyormuş ama güven de duyulmuyormuş. Örneğin 1930'da, Macmillian komitesinde Keynes ve üst düzey Hazine yetkilisi Richard Hopkins arasında geçen bir teati var. Hopkins'in Keynes'e yönelttiği ana itiraza göre o, politik düşünüp, ilgili tüm şartları hesaba katarak pratik düşünceden siyaset üretmek yerine aşırı derecede teorik düşünüp, soyut teoriden politika üretiyordu.
Keynes'in meslektaşı pek çok ekonomist, özellikle Joseph Schumpeter ve Friedrich Hayek, onu teoriyi pratik kaygılara kurban edecek nihâi pragmatist olarak görüyorlardı. Ne ki Hopkins gibi pratik kaygılara batmış kişiler nezdinde Keynes çok soyuttu ve onun gerçekler üzerinde yürüttüğü muhakemeyi güvenilmez kılıyordu bu. Pratiğe adanmışlığına karşın, üzerinde politika inşa edilecek bir dizi rasyonel ilkeler sağlama ümidindeydi. Galiba başka herkesten çok daha fazla yakınına yaklaştı bunun ama nihayetinde başarısız oldu.

Bir politika olarak Keynesçilik, onun ölümünden sonra yozlaşarak yeni bir ortodoksluğa döndü ki 1970'lerin stagflasyonunda tökezlemiştir. Bir disiplin olarak Ekonomi, Keynes'in Genel Teorisi'nden ve onun kalın harflerle vurguladığı belirsizlik kavramından uzaklaştı, soyut teorisini ve matematik modellerini yeniledi, gerçek dünyayla temasını kopardı. Neoliberalizmin 1980'lerdeki siyasi hükümranlığı, kapitalist ekonominin, ölçek ve faaliyet sahası sınırlandırılmış bir devletin pazar düzeni kurumlarını desteklemesi durumunda en iyi sonuçları verecek, kendini tekrar dengeleyen bir mekanizma olduğu inancını yeniden tesis etti. Öte yanda, Keynes, kapitalizmin dayanılabilir olmadığı hallerde, istikrarı ve sosyal adaleti teşvik için devletin müdahil olması gerektiğini savundu. Her iki kitap, bir siyasi iktisatçı olarak Keynes'in büyük katkısını, ilgisinin genişliği ve fikriyâtının inceliğini bize hatırlatmada çok değerli çalışmalar. Fakat Keynes'in gerçek bir dönüşü için gerekli siyasi şartlar halen çok uzak görünüyor.

İlgili kitaplar: Keynes: The Return of the Master, Robert Skidelsky; ve Keynes: the 20th Century's Most Influential Economist, Peter Clarke
Kaynak: Newstatesman

Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı