Keşmir yüzünden yeni gerginlik çıkması an meselesi

Hindistan Mumbai saldırısının ardından Pakistan'a karşı sağduyulu davransa da, Keşmir sorununun yeni gerginlik yaratacağı kesin. Başka terör örgütlerinin Keşmir'deki adaletsizliği sahiplenmesi an meselesi.

Bazen nelerin olmadığını gözden geçirmek önemlidir. Mumbai'deki yıkıcı terör saldırısından sonra, Hint ordusu Pakistan sınırına asker yığmadı. Pakistan ordusu da Hindistan'la yüzyüze gelmek amacıyla, dikkatini İslamcı militanlarla savaştığı kuzeybatı sınırından çekmedi; ki Mumbai teröristlerinin hedeflerinden biri şüphesiz buydu. İki nükleer güç en azından şimdilik tehlikeli bir ihtilafın içinde değiller. Bazı Hintliler ABD ve İsrail teröristlerin geldiği ülkelere saldırabiliyorsa neden kendilerinin de bunu yapamayacaklarını sorgulasa da, en azından şu an için daha soğukkanlı sesler üstün geldi.

Fakat iyi haberler bu noktada bitiyor. Pakistan, saldırıların Leşker-i Tayyibe tarafından Pakistan'dan planlandığını daha fazla inkâr edemez; bu terörist grup Hindistan'ı Keşmir'de kışkırtması için büyük ölçüde Pakistan istihbaratınca kurulmuştu. İslamabad'ın Mumbai baskınını bildiğine veya onay verdiğine dair açık kanıt olmadığı gibi, Pakistan istihbaratının bağlantısına dair de kanıt yok. Fakat Pakistan Hindistan'ın önünde diz çökmez ve bazı tutuklamalar gerçekleştirilmiş olsa da, Pakistan içinde Leşker-i Tayyibe'yi dağıtmak için gereken siyasi irade yok. Beklenebilecek en iyi şey, Hintlilerin öfkesini yatıştırmaya yetecek kadar olağan şüphelinin ele geçirilmesi.

Bu bir utanç. Çünkü Pakistanlılar da Hindistan gibi İslamcı aşırılıkçılarla savaşıyor. Üzücü gerçek şu ki, Keşmir Pakistanlılar arasında hâlâ bir hükümetin davadan tümüyle vazgeçmesini önleyecek kadar çok ihtirası harekete geçiriyor. Daha üzücü olan gerçekse şöyle: İslamabad ne silahlı güçlerinin, ne de istihbarat servislerinin üzerinde tam kontrole sahip. Hindistan'ın Pakistan'a daha fazla baskı yapmamasının sebeplerinden biri, komşusunun ne kadar kırılgan olduğunu bilmesi. Pakistan'ın kaosa sürüklenecek şekilde çökmesi, Hindistan açısından kâbus olur ve aynısı ABD için de geçerli.

Pakistan, 1947'de Hindistan'daki Müslümanlardan oluşan ayrı bir devlet olarak kurulduğundan beri kimlik krizi yaşıyor. Müslüman çoğunluğuyla Keşmir'in Pakistan'ın olması gerekiyordu, ama bölgenin 'Maharaja'sı (yöneticisi) bir Hindu'ydu ve Hindistan'ın lideri Jawaharlal Nehru da Keşmirliydi. Sorun sadece Keşmir de değil. Yazar Ahmed Raşid'in dediği gibi, "Etnik, dilsel ve bölgesel milliyetçilik ülkeyi paramparça etti." Belucistan'da sürekli isyan ve Sindh'de gerilim yaşandı; kuzeybatıdaki Peştunlar arasında yabancılaşma söz konusu. Üçünde de, çoğunluktaki Puncaplara karşı nefretin düzeyi yüksek ve İslamabad Afgan sınırındaki bölgenin kontrolünün büyük kısmını İslamcı aşırılıkçılara kaptırdı. Hindistan'ın üstünlük sağlamasından duyulan korku, Pakistan'ın Taliban'ı desteklemesine yol açtı ve Pervez Müşerref'in bu alanda yapmaya çalıştığı değişiklik bürokrasinin her düzeyine ulaşmadı.

İslam yanlış olduğu düşünülen her olaya her zaman hassas davranmıştır. Fransız sömürgeci Louis Lyautey bir asır önce İslam'ın 'büyük bir davul' gibi olduğunu söylemişti: "Bengal'de çalın, Casablanca'da yankılanır." Kaide'nin Müslüman dünya boyunca varolan nefreti birleştirme yeteneği dikkat çekici. Leşker-i Tayyibe ise eskiden Hindistan'ın Keşmir'deki rolüne odaklanır, Yahudilere ve (Kaide'nin Batılılar için dediği gibi) 'Haçlılar'a saldırmazdı. Hizbullah bugüne dek İsrail'e ve Lübnan'daki konumunu iyileştirmeye, Hamas da İsrail'e ve Filistin'deki durumunu düzeltmeye odaklandı. Fakat bunlar değişebilir. Filistin'in Ortadoğu'daki Müslümanları alevlendirdiği gibi, Keşmir'deki adaletsizlikler de Hint yarımadasındaki Müslümanları alevlendiriyor. Gelecekte, Keşmir'de çalınan davulun sesi Ortadoğu'da da yankılanacak. (16 Aralık 2008)

Kaynak: Radikal