Başpiskopos Desmond Tutu Kenya'ya gidip, diğer yabancıların vahim derecede yanlış değerlendirdiği dramatik krizin çözümü çabalarına ahlaki yetkisiyle destek vererek çok doğru bir iş yaptı. Britanya Dışişleri Bakanı Miliband, ABD Dışişleri Bakanı Rice, Britanya Uluslar Topluluğu Genel Sekreteri McKinnon ve Gana Devlet Başkanı ve Afrika Birliği Başkanı Kufuor, başkanlık seçimini kazanmamış bir adamın alelacele koltuğa oturmasını kınama şansını elbirliğiyle kaçırdı.
Bu da son günlerde yaşanan akıl almaz şiddeti ateşledi. Bu güçlü insanların hepsi, Avrupalı ve diğer gözlemcilerin ne söylediğini iyi biliyordu: Mwai Kibaki'nin zaferine imkân veren sandık hileleri gülünçlük boyutunda ve alenen ortadaydı. Başkan Kibaki'nin partisinin, Raila Odinga'nın Portakal Demokratik Hareketi'nin kazandığı sandalyelerin sadece üçte birini elde ederek ve 20 bakanın parlamentoya bile girememesiyle bozguna uğradığı genel seçimler, ülkedeki demokratik güçlerin gerçek dengesini ortaya koyuyordu.
Tutu kitle öfkesinin bu siyasi hakarete tepki olduğunu biliyor. Kenyalılar, Güney Afrikalılar gibi Tutu'yu dinleyecektir; Güney Afrika halkı, dışarıda da korkusuzca konuştuğunda Tutu'ya hâlâ kulak veriyor. Afrika Birliği girişimlerine karşı koyan ve bunun Kenya'nın iç meselesi olduğunda ısrar eden Kibaki, başpiskoposla görüşebilir. Görüşürse acı gerçekleri dinleyecek ama yenilgiyle ve onun getirdiği siyasi sonuçla yüzleşmeye cesareti olmayan danışmanlarının teşvik ettiği hilelerden geri adım atmak için bir yol da bulunacak belki.
Kenya'nın on yıllardır Doğu Afrika'nın istikrar vahası olduğu efsaneden ibaret; batıdaki Fildişi Sahili için de, ta ki ülke infilak edene dek aynı efsane vardı. Kenya bağımsızlığını kazandığından beri Batı için kilit önemde bir müttefik ve Kenyatta, Moi ve Kibaki'nin baskıcı hükümetlerine verilen kayıtsız şartsız desteğin nedeni de bu. 'Terörle savaş' başlatıldığından beri Amerikalılar için Kenya'nın önemi daha da arttı. Batı, 31 milyonluk nüfusunun yarısından fazlasının günde iki dolara geçindiği, işsizliğin arttığı, topraksızlığın kronikleştiği bir ülkeyi görmemeyi tercih ediyor. Avrupalı tatilcilerin turist cenneti, şu an kendi vatandaşları için acı verici, kanunsuz ve karamsar bir yer.
Odinga, Kibaki'yle 2002'de ittifak kurdu; birlikte yolsuzlukla savaşabileceklerini, yıllardır hukukun üstünde olan seçkin tabakayı alaşağı edebileceklerini ve sıradan Kenyalılara, bağımsızlıktan beri çoğuna uzak bir hayal gibi görünen asgari bir refahı verebileceklerini hesaplıyordu. Fakat Kibaki, iktidara gelir gelmez eski seçkin tabaka tarafından ele geçirildi; Odinga'ysa 2005'ten sonra yeni bir milliyetçi ittifak inşa etti. İttifaka babasının etkili isminden yola çıkarak 'Oginga Odinga' adını verdi ve yükselişinin önemli kısmı buna dayanıyor. Bağımsızlıktan sonra kilit bir Britanya müttefiki haline gelen Kenyatta, Odinga'yı bir sosyalist ve ülkenin batısındaki yoksul Nil bölgesinden gelen bir lider olarak saf dışı ettiğinde, kitlelerin kendilerini özdeşleştirdiği isim Odinga oldu. 21. asırdaysa oğlunu uzak tutmak mümkün olmayacak. Seçimin muteber bir bağımsız seçim komisyonunun gözetimi altında tekrarlanması gerek. Odinga'nın uluslararası himaye altında görüşme önerisiyse Kibaki tarafından kabul edilmeli.
Kaynak: Radikal