Kendimizle yüzleşmek

Psikologlar ve psikiyatrlar iyi bilirler. İlişkilerde problemin kaynağını oluşturan taraflardan çok, yakın çevrelerindeki mağdurlar destek almak için terapistlere gelirler. Bazen kişilerin sorunları görmezden gelme eğilimleri, çoğu zaman da problemin hep karşı taraftan kaynaklandığına olan inançları, kendileriyle yüzleşmelerini geciktirir. Bu kaçış nihayet bulduğunda da ya sevdiklerini kaybetmekle burun buruna gelmiş ya da bir şeyler yapmak için çok geç kalmış olurlar.

İnsanın kendisiyle yüzleşmesi neden bu kadar zordur? Gözler dışarıya bakmak için yaratılmış olsa da asıl erdem kendine bakabilmek değil midir?

İnsanın kendisiyle yüzleşebilmesi için kendini olduğu gibi kabul etmesi gerekir. Oysa diğerlerinin kendisini değiştirmeye çalıştığından çokça yakınan insanın derdi en çok kendiyledir. İçten içe kendini beğenmeyen kişi, diğerlerinin ne söylediği ile daha fazla ilgilenir. Sürekli kendine verdiği değişmelisin telkinini başkalarından duymak canını yakar. Öfkelendirir ve kişiyi değişime daha dirençli hale getirir. Bu yüzden değişim dediğimiz şey ancak kişinin kendi farkındalığı ve talebiyle gerçekleşir. 

Neden değişmek istemeyiz?

Değişim hareket demektir. Kendimizden, alışkanlıklarımızdan, düşünce kalıplarımızdan, kolaycılığımızdan gitmek anlamına gelir. Bize doğru gelmeyen şeyleri öfkelenmeden anlamaya çalışmak, her sözün ve davranışın altında kırılma sebebi aramadan sorumluluk almak, eylemsizlik ataletinden kurtulup elimizi taşın altına koymak gerekir. Kafa konforumuz bozulur, tadımız kaçar, canımız sıkılır değişmeye başladığımızda. Çünkü bütün değişimler başta sancılıdır ve derin bir yüzleşme gerektirir. 

Kendimizle yüzleştiğimizde annemizle olan sorunlarımızı kızımızla çözmeye çalıştığımızı fark ederiz. Babamızla rekabetimizi oğlumuza yansıttığımızı görürüz. Güçlü anneyi sevdiğimiz kadında, şefkatli babayı evlenmek istediğimiz erkekte aradığımız ortaya çıkar. Erkek gibi kadınlardan, bize baba gibi davranan erkeklerden nefret ettiğimizi söylerken onları hayatımıza nasıl dâhil ettiğimizi anlarız ve bu acı verir. Tüm ilişkilerimize yeniden bakmak, yeniden tanımlamak ve çerçevelendirmek sanıldığı kadar kolay değildir.  Şu kısa öyküde olduğu gibi:

İhmal edilmiş bir çocukluk geçirmişti adam. Sevgisini gösteremeyen otoriter bir babanın, kendisinden hariç 4 çocuğa daha bakmak zorunda kalan genç yaşta evlendirilmiş bir annenin oğluydu. Çocukluğunda geçirdiği ateşli hastalık bedenini zayıf düşürdüğünden çok çabuk hastalanıyordu. Sürekli hasta olması çevresindekiler için şikâyet konusu olsa o, “kendini çabuk bırakıyorsun” suçlamalarını kabul etmiyordu. Çocukluğunda annesinin başında sabahlaması, babasının onu merak etmesi sevildiğini hissetmesini sağlıyordu. Unutmuştu adam büyüyünce, yalnızca hastalandığı zaman ilgi gördüğünü, fark edildiğini. Böyle öğrenmişti sevgiyi. Hastalandığında şikâyet edilmesine bozuluyor, başka türlü sevildiğini hissedemiyordu. Yeterince değer verilmediğinden yakınıyor, “kolayca hastalanmak, günlerce yatmak ister mi insan” diyordu. Haklıydı adam, o da kendinden memnun değildi ama insan düşünce alışkanlıklarını kolay fark edemiyor, kendi zayıflıklarını göremiyordu. 

Usandım diyordu kadın, güçlü olmak değil kadın gibi hissetmek istiyorum. Hastalıklara sığınarak sorumluluklarından kaçan bir adamı taşımaktan yoruldum. Başlarda kolaydı ilgilenmek. İşler, çocuklar bu kadar yormuyordu. Ama baktım ki ben ilgilendikçe daha da çok hastalanıyor. Üstelik doktorlarda bir şeyi yok diyor. Artık bıraktım kendi haline diyordu. Eşine annelik yaptıkça, onun sorumluluklarını üstüne aldıkça adamın hastalıklarını arttırdığını çok geç fark ettiği için kendine kızıyordu. Oysa adam ondan böyle yapmasını istememişti. En başından beri başka türlü davranabilirdi kadın. Kim bilir belki o da diğerlerini memnun ederse sevilebileceğini öğrenmişti. Artık kim kimin mağduru, belli değildi. 

Kendimizle tanışmak, yaralarımızla barışmak en çok bize iyi gelir. Şikâyetlerimiz biter, şükrümüz artar, hayatımızdan memnun oluruz. Yaralarımızı kendi kendimize sarmayı öğrenir, bizim yüzümüzden mağduriyet yaşayanların vebalinden kurtuluruz. 

Farkında olmadan zarar verdiklerimizi düşününce, değmez mi sizce de değişmeye?