Kemalizm esnekliğe açık olmalı

Türkiye'de değişime direnen köktenci laikler, Kemalizm'in kurulduğu günden bu yana yaşanan değişmeleri göz ardı ederek halkın iradesine karşı çıkıyor. Bu ülkede İslamcılık Osmanlıcılığın etkisinden çıkalı çok oldu, AB üyeliği doğrultusunda çoğulculuk tesis edilmeye çalışılıyor

Türkiye'de Osmanlı teokrasisi yıprandığında Kemalizm'in somutlaştırdığı laiklik cazip hale gelmişti. İran'da, Şah'ın laik kurumunun yıpranması tersini cazip kıldı. Bu genel bir kural; her etki ters yönde tepki getiriyor.

Mustafa Kemal zor bir dönemde ülkesine önderlik etti ve kazandığı zaferler, 1. Dünya Savaşı'ndaki yenilgi sonrası ülkeyi komplolardan kurtardı. Yolsuzluk ve despotizmden ötürü Osmanlı rejiminin tasfiyesine liderlik etti.

O vakitler Doğu, Batı medeniyetine hayrandı. Bu hayranlık, Ziya Gökalp, Mısırlı Taha Hüseyin ve 1920'li yıllarda çok sayıda aydının dilinde görüldü. Batı'yı modernlikle özdeşleştirdiler ve Necip Mahfuz'un 'Sokağımızın Çocukları' romanının tasvir ettiği gibi, Batı'nın izlenmesi insanlığın gelişiminin şartıydı.

Ulusalcılığın da modası geçti

Türk ordusu da kendisini Kemalist ilkelerin bekçisi olarak gördü. Mustafa Kemal'in ölümüyle zaman durmuştu; solda Lenin ve Mao, merkezde Roosevelt ve Churchill ve sağda Hitler ve Mussolini gibi 20. yüzyılın bütün siyasi ikonları yerlerinden indirilirken, Türkiye'ninki yerinde kaldı ve ordu bu ikonun mirasını korumayı sürdürdü. Oysa siyaset ve uluslararası ilişkiler Mustafa Kemal ve neslinin aklına gelmeyecek yeni eğilimlerle hareketlenmişti.
İlk olarak Türkiye'de İslami bakış açısı Osmanlıcılığın hâkimiyetinden çıktı. Köktenci laiklikse, İslamcılığın doğal gelişimine göz yummadı ve dört kez akımı ismini değiştirmek zorunda bıraktı:

Milli Nizam Partisi, Milli Selamet Partisi, Refah Partisi ve Fazilet Partisi. Sonrasında Tayyip Erdoğan liderliğinde 2002 seçimlerini ezici çoğunlukla kazanan AKP'yle, laik rejimin gölgesinde bir siyasi çalışma sıçraması yaşandı.

İkincisi, Kemalizm döneminde had safhadaki ulusalcı Türk bakış açısı, başka ulusal azınlıklara ve özellikle de Kürtlere Türk dilini ve kültürünü dayattı. Ulusal kimliklerini yok saymaları istenen Kürtler, 'dağ Türkleri' olarak görüldü.

Bu bağlamda halkçı bilinç, kendi vatandaşlarının kültürel çeşitliliğini kabul ederek harekete geçti.

Üçüncüsü, Türk halkı Avrupa'ya yöneldi. AB üyeliği, çeşitliliğin tanınmasına yol açacak ve hoşgörü değerlerini güçlendirecek. Bu üyeliğin, askerin herhangi bir iddia altında siyasi sistem üzerindeki vesayetine izin vermeyen demokratik kazanımları da var. Zira Avrupa silahlı kuvvetlerin rolünü seçilmiş sivil hükümete boyun eğen nizami güçler olarak belirledi.

Türkiye'de halihazırdaki cumhurbaşkanının görev süresi sona eriyor. Laik köktenciler, sivil ve askeri kollarıyla AKP'nin cumhurbaşkanı adayının yolunu kapatmak için laik köktenciliği demokrasi düşmanlığı 'hanesine koyan' bir budalalıkla harekete geçti. AKP bu çılgınlığı aptalca gördü. Zira halk ve tarih onunla beraber. Türkiye'de herkesin, Kemalist ikonu 'tarihin aştığı' diğer ikonlara katması gerek. Kemalist ikon müzelerdeki yerini almayı hak etti.

Kemalist devlet kurumları laik köktenciliği derinleştirdi. Köktenci laikler de bunu, Anayasa ve laik sisteme bağlı kalsalar bile Kemalist olmayan siyasi güçleri engellemek için kullanacak. Ordunun 'çılgınlığı' ve Anayasa Mahkemesi kararı bu şekilde açıklanabilir. Bu manevralar laikleri sınırlayarak, özgür genel seçimlerde yenilgiye uğratacaktır.

AKP iktidarı boyunca epey şeffaftı, ekonominin idaresi ve insan haklarını korumakta da yeterliydi. Dış politikadaysa bağımsız davrandı. Bu yüzden en erken vakitte özgür seçimlere girmek suretiyle muhaliflerinin tutarsızlığını ortaya çıkarabilir. Demokrasiyi yayarak bu yarasaları kovun!

Halklarımız İslamcı veya laik söylemlere dayalı askeri darbelerden yıkım dışında bir şey elde etmedi. Uluslararası hukuk, askeri darbeyi savaş suçu saymalı. Zira darbe, silahsız sivillere uyarıda bulunmaksızın yapılan silahlı saldırıdan farksızdır.

Türkiye'nin seçkin bir konumu var. Orta Asya'da sınırlarını aşan kültürel etkiye sahip, Avrupa'nın Asya'ya, Asya'nın da Avrupa'ya açılan penceresi. Mezhepsel kimliğiyse Türkiye'yi ümmet içindeki Sünni-Şii dengesi açısından önemli bir unsur kılıyor.

Türkiye'nin istikrarının ve demokrasisinin sürmesinin, İslami uyanış açısından da önemli bir rolü var. Bu yüzden İslam ümmetinin, Türk ordusunun laik köktencilik vetosunun yenilgiye uğratılmasında çıkarı oldu.

Laik köktencilik, Hıristiyanlığı Avrupa ve ABD'de siyasetten kovamadı. Anayasa ne söylerse söylesin laiklikle din, ABD ve Avrupa yaşamına pratikte hâkim olan uzlaşmacı çözümlere vardı. Köktenci laiklik İslam'ı da siyasetten kovamaz.

Tercih ılımlılıkla aşırılık arasında

Liberal veya sosyalist bir sistem olsun, laik düşünceyi derinleştiren ilkeler şunlardır: Vatanseverlik, insan hakları, özgürlükler, demokratik yönetim, bilimsel araştırma özgürlüğü, sosyal adalet, büyümenin önemi, barış ve işbirliği üzerine kurulu uluslararası ilişkiler.

Müslüman halkların yapacağı tercih de, bunları İslami ilkelere bağlayan 'İslami uyanış' eğilimiyle, vatandaşlık, demokrasi ve hoşgörüyü reddedip Batılı politikaların ahmaklığından istifade eden İslami eğilim arasında. Türkiye'deki kalın kafalı laik köktencilik, amacının tersini gerçekleştiriyor, konuyu laik köktencilikle dinci aşırılık arasındaki çekişmeyle sınırlıyor. Türk ordusu ve sivil laik aktivistler, tarihin dalgasının ve halk iradesinin aksi yönünde gidiyor.