Kemalistler neden AK Parti'ye savaş açtı?

Bir hafta içindeki gelişmeler Türk politikasında büyük değişikliklere neden oldu: Ordunun geçen hafta cuma gecesi AK Parti'ye uyarısı ve cumhurbaşkanı adayının seçilmesine karşı çıkılması, Anayasa Mahkemesi'nin salı günü Parlamento'nun ilk tur oylamasına müdahale etmesi ve AKP hükümetinin, diğer sağ partileri yüzde 10 barajının altına düşürebilecek seçim kararı. 
  
AKP'nin reformcu, başarılı bir hükümet olduğu inkar edilemez. Demokratikleşme, ekonomik istikrar ve dış politika konusunda etkileyici adımlar attı. Muhtemelen, seçimlerde AKP, oylarını artırarak yeniden iktidara gelecek. Bu durum Kemalistleri ve orduyu nereye götürecek?

Türk 'paşaları' hakim düşünce tarafından yönetilmeye alışık değil. Kemalistler de, seçimlerde darbe alsa bile politik sahneden çekileceğe benzemiyor. Diğer bir deyişle, mevcut anlaşmazlığın uzun süreli bir krize dönüşme ihtimali bulunuyor, hatta erken seçimle bile. Herhangi bir demokratik ülkede, seçimler yeni önemli kuralları yerleştirme durumlarında olur, oysa Türkiye bu konuda emsalsiz. Sorunun merkezinde iki mesele var: Birincisi, Türk ordusunun hükümetin Parlamento gücüne bakmaksızın AKP liderliğini ülkenin cumhurbaşkanlığına kendi adaylarını getirme özleminden vazgeçirmeye ve yerine Kemalistler tarafından kabul edilebilir 'uzlaşmayla' seçilen bir aday için nasıl 'ikna' edeceği. Diğeri de, Erdoğan'ın yeniden güçlenmiş yönetimle orduya demokratik yollarla seçilmiş hükümeti ve otoriteyi kabul ettirip ettiremeyeceği.

Açıkça görüldüğü gibi, ordunun Mustafa Kemal'in laik cumhuriyetinin muhafızlığını yaptığı iddiası, mevcut demokratik kurallar çerçevesinde tümüyle çürük ve savunulamaz. Böylesi bir iddia, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği ile elbette bağdaşmaz. Buna rağmen, ordu bu iddiasını sürdürüyor ve bunu da seçilmiş hükümete karşı 'yumuşak' darbe tehdidi ile destekliyor.

Oysa Türk kamuoyu demokratik olmayı sürdürüyor. Türklerin politik ideolojilerine bakılmaksızın, kamuoyunun mevcut krizde ordu tarafından üstlenen rolü desteklemediği ve bir darbe tehdidinde bulunmasından rahatsız olduğu aşikar. TÜSİAD, krizin aşılması için 'uzlaşı' ve geri adım çağrısında bulundu. Erken genel seçime ihtiyaç olduğunu söyledi. Türk medyası ise büyük ölçüde ordunun cuma günkü açıklamasını eleştiriyordu. Sağdaki politik partiler demokratik sürecin desteklenmesi yönünde bir tutum takındı.

Ordunun politik sahneye müdahalesine Avrupa başkentlerinden de büyük tepki geldi. Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Terry Davis, cuma günkü ordu açıklamasını 'şoke' olarak niteledi ve askerin kışlada kalıp, politikadan uzak durması gerektiğini söyledi. Hiç şüphe yok ki, önümüzdeki haftalarda ve aylarda Türkiye'nin demokratik sicili mercek altında olacak ve halihazırda sıkıntılı olan Türkiye'nin AB üyelik müzakerelerinin ilerlemesinde önemli bir etkisi bulunacak. Ancak, etkisi en fazla Türkiye'nin bulunduğu hayli kırılgan bölgede hissedilecek, özellikle de Irak'ta. Önümüzdeki seçimlerde, milliyetçi duyguların patlama ihtimali riski var. Kuzey Irak'taki durum ve Kürt militanlar tarafından Türkiye'nin güvenliğine ve bütünlüğüne yönelen tehditler, milliyetçilik dalgasını kabartmak isteyenlerin işine yarayacak. Ülkedeki olumsuz gelişmeler, Türkiye'nin Irak'ın istikrarında etkin bir rol üstlenmesini zorlaştıracak. Suriye ve İran'ın da Türkiye'deki iç kargaşadan etkilenmek için sebepleri var. Hatta, Filistin'deki Hamas ve Lübnan'daki Hizbullah, İslamizm için Türkiye'nin politik arenasındaki demokrasi seviyesini merakla izleyecek.

Baykal, CHP liderliğinde kalmayı sürdürdüğü müddetçe, sol partiler arasında samimi bir birleşme ihtimali uzak görünüyor. Türkiye'nin solunu birleştirecek karizmatik bir lider yok. Kemalist kamp, seçimlerde etkin bir politik araçtan yoksun. Bu da, Kemalist kampın son haftalarda neden sokaklarda destek kazanmaya çalıştığını gayet güzel açıklamaktadır. Çünkü, seçim sandığında kazanma şansları yok.