Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi üzerine eserleriyle tanınan Prof. Dr. Kemal Karpat yaşayan sosyal bilimci ve entelektüellerimizin en başta gelenlerinden biri. Eski bir dostluğumuz olan "hocaların hocası" Karpat, geçen gün Bahçeşehir Üniversitesi'ni ziyaret etti.
Üniversiteyi gezdirirken neredeyse adım başında bir eski öğrencisiyle veya dostuyla karşılaşmasına tanık olmak çok hoştu. Karpat'ı yeni rektörümüz Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan ile tanıştırmak fırsatını da buldum. Arıboğan'ın rektör olduğunu öğrenince çarpılmış. Daha sonra bana şunları söyledi: "Genç bir doktora öğrencisi sandım. Meğer rektörmüş... Türkiye işte böyle bir yer... Genç ve birikimli insanlarına, hele kadınlarına kapıları açabilen, fırsatları verebilen bir ülke!"
Karpat'la, bir kısmına Eser Karakaş ve Cengiz Aktar dostların da katıldıkları, uzun sohbetimiz sırasında öğrendim ki, iki gün önce anılarının, en azından bir kısmını içeren kitaba son noktayı koymuş... Kitap yakında İş Bankası Yayınları arasında çıkacak. Yayıncılar, Karpat'tan anılarını hayli kısaltmasını istemişler. Bence hiç isabet etmemişler. Aksine tüm anılarını, hiç kısaltmadan yazmasını, birkaç cilde ayırmasını istemeliydiler. Belki ileride olur. Çünkü Karpat, kuşku yok ki, demokrasi tarihimizin en önemli tanıklarından ve yorumcularından biri.
Karpat, 1960'ların sonlarından beri Wisconsin Üniversitesi öğretim üyesi ve halen oradaki Türkiye Araştırmaları Merkezi'nin başkanı. Kışlarını Madison'da, yazlarını Türkiye'de ve New York Long Island'daki evinde geçiriyor. İki açmazından söz etti. Birincisi, (herhalde biz Türkler açısından) "dünyanın en yaşanmaya değer ülkesi" olarak nitelediği Türkiye'de yapılacak ve yaşanacakların çokluğu yüzünden hiçbir şey yazamayışı; onun için yorgun düşüp kendini ABD'ye atmak zorunda kalması. Şöyle dedi: "Eminönü'ne gidince kainat ayağımın altında kaynıyor, hayat fokurduyor. Burada nasıl bir kenarda oturup çalışabilirsin ki?!"
Karpat ikinci açmazını da şöyle anlattı: "Türkler olarak başka milletlere çok acılar yaşattığımız bir gerçek, ama onlar da bize çok acılar yaşattılar. Bazen tarihte olanların tek suçlusu Türklermiş muamelesi görmek bana azap veriyor." Hocaya katılmamak mümkün mü?
Karpat, Türkiye'de tartışılmaya değer olmayan konuların büyük tartışma konusu olmasından sıkıldığını söyledi. "Mesela?" diye sorunca, hemen başörtüsü meselesinden duyduğu sıkıntıyı dile getirdi. "Kadınlar dünyanın her yerinde şu veya bu nedenle, şu veya bu şekilde başlarını örterler. Dünyanın hiçbir yerinde bu konuda yasak yoktur. Türkiye'de üniversitelerde ve kamu binalarında başörtüsü yasaklanınca buna duyulan tepki İslami bir nitelik kazandı. Bu yasak devleti halktan uzaklaştırıyor. En korkunç tarafı kızların bir kısmına yükseköğrenim kapısını kapatıyor..." Hoca daha da ileri gitti: "İran kadınları örtünmeye zorluyor, Türkiye ise bir kısım kadınları başlarını açmaya zorluyor. Yapılanın İran'dan ne farkı var?!!" dedi. Batı'nın İslamofobi (İslam korkusu) nedeniyle bu yasağı Türkiye'nin iç meselesi saydığını söyledi. Katılmamak mümkün mü?
Karpat hocayla sohbetimiz bir yanlış anlamayı düzeltme fırsatı da verdi. Sosyal bilimcilerimizin söylediklerini tepetaklak etmede usta birileri, Karpat'ın 28 Şubat askerî müdahalesini onayladığını, "AKP bu sayede (yani 'asker sopasıyla') İslamcılıktan uzaklaştı" dediğini yazmıştı. Hoca ne dediğini anlattı: "28 Şubat müdahalesini ve de hiçbir askerî müdahaleyi onaylamadım. Söylediğim şu: 28 Şubat ve RP'nin kapatılması, Recep T. Erdoğan ve arkadaşlarının yolunu açtı. Başka türlü Erbakan'dan kurtulmak imkânı bulamazlardı."
Karpat Hoca, AKP ile ilgili çok dikkate değer başka bir şey daha söyledi: "AKP iktidarı geçici bir olay, demokrasinin yerleşmesi yolunda bir merhaledir; zamanı gelince ötekiler gibi yerini başka bir partinin iktidarına bırakacaktır... İyi niyetli bir kadrodur; ama kapasitesi sınırlıdır."
Karpat Hoca tabii bir "derya"!.. Neler anlatmadı ki!.. Anılarını okumayı büyük bir merakla bekliyorum.
Kaynak: Zaman