Ve Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı oldu. Buna en çok halk sevindi. Kimi sevinç göz yaşları döktü, kimi adağını kurban etti. En çok halk sevindi çünkü halk ilk defa, Cumhurbaşkanlığı makamında kendisini gördü. Bu makamı ilk defa kendisine yakın ve sıcak buldu. Cumhurbaşkanlığı makamı çok tanıdık gelmeye başladı. Bir defa halktan biri Abdullah Gül. Medyanın Cumhurbaşkanı adaylığından sonra sık bir şekilde gündeme getirdiği anne babası, halkın kendisi. Ak sakallı bir dede ve yüzü nurlu bir nine. Yüzlerinden tebessüm, dillerinden yavrularının başarılı olmalarına dair duaları eksik olmuyor. Tipik bir Anadolu ebeveyni. Bu yüzden sevindirdi halkı Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olması.
Halkın Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasına sevinmesindeki bir diğer neden de, kendisinin yapmış olduğu tercihin gerçekleşmesi için formalitelerin sorunsuz tamamlanmış olmasıydı. Cumhurbaşkanlığı seçimini her ne kadar halkı temsilen milletvekilleri yaptıysa da, aslında halk, seçimle birlikte kararını çok net bir şekilde vermişti Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olması için.
Ve Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı oldu. Cumhurbaşkanlığı seçimi, sonucunu halkın belirlediği bir seçim oldu neticede. Üstelik Cumhuriyet tarihimizin en farklı ve fakat halkın tercihini yansıtması bakımından en ilginç Cumhurbaşkanlığı seçimi oldu.
Halkın tercihini büyük çoğunlukla göstermiş olması yönüyle aslında Türkiye’de herkese sevinme fırsatı veren Cumhurbaşkanlığı seçimi, bazı kesimlere ciddi rahatsızlıklar verdi. Bunlar çok büyük çabalar harcadılar halkın tercihinin gerçekleşmemesi için. Ancak bunda muvaffak olamadılar. Halk, kararının arkasında olduğunu gösterdi. Halka rağmen, halk için hareket etme geleneğine sahip olan derin bürokratik çevreler bu kez, halka rağmen, tavır koyabilme cesareti gösteremediler.
Şimdi ne olacak? Abdullah Gül, Cumhurbaşkanlığı makamına oturunca, her şey toz pembe olmayacak elbette. Halk, kendisine sıkıntı veren ve kendi özgürlüklerini kısıtlayan uygulamaların Abdullah Gül ve Erdoğan Hükümeti marifetiyle ortadan kaldırılacağını hesaplıyor. Ancak şimdiye kadar halkın bu talepleri hep, sivil-askeri bürokrasinin hassasiyetlerine tekabül etti. Bakalım, halk karşısında bir yenilgi tatmış olmanın hazımsızlığını yaşayan bu derin bürokratik çevreler hassasiyetlerini nasıl dışa vuracaklar? Zira onlar için önemli olan, toplumsal huzurun tesisinden ziyade; bunun kendi hassasiyet sınırlarının içerisinde olup olmadığıdır.
Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olması, halkın taleplerinin gerçekleşmesi yönüyle bakıldığında sadece önemli bir başlangıçtır. Bunu bir ilk adım olarak değerlendirmek mümkün. İkinci ve daha önemli adım ise, özgürlükçü bir anayasanın oluşturulmasıdır. Çünkü halkın egemenliği, halkın hassasiyetleri dikkate alınarak tesis edilecek bir anayasanın ikame edilmesiyle gerçekleşebilecektir. Binaenaleyh ikinci adımın atılması süreci Türkiye’de bir anlamda hassasiyetlerin mücadele süreci de olacaktır. Bu sürecin en az sıkıntıyla özgürlükler lehine sonuçlanması önemlidir. Sayın Cumhurbaşkanı toplumun hassasiyetlerinden ödün vermeden alabildiğine kucaklayıcı ve yapıcı davranarak bunu gerçekleştirebilir.
Türkiye homojen bir kültürel yapıya sahip değil. Farklı farklı kültürler mevcut. Bu bir gerçek. Ancak bir gerçek daha var ki bu da, şimdiye kadar bastırılmış olmasına rağmen Türkiye’de tarihi arkaplanı en zengin kültürel yapının müslüman bir karaktere sahip olduğudur.
Gerçekler, kabul etmemekle değişmez. Nasıl Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olduğunu kabul etmemek, onun Cumhurbaşkanı olması gerçeğini değiştirmezse, Türkiye’deki sosyo-kültürel gerçekliği görmezlikten gelmek de bu gerçeği değiştirmeyecektir. Şunu iyi kavramak gerektiğini düşünüyorum: Türkiye’nin sosyo-kültürel gerçekliğini kabul etmek, kültürler arası bir çatışma ortamının oluşmasına sebep olmayacaktır. Her kültüre anayasal çerçevede hayat hakkı tanımak, Türkiye Cumhuriyeti’nde ne rejim tehlikesine ne de sosyal tıkanıklıklara çanak tutacaktır. Kültürler arasında bugün kısmen var olan ‘güvensizlik’ hissi de böylece ortadan kaldırılmış olur.
Bu güven ortamı pratikte sağlanır mı? Elbette. Hak ve özgürlük endişe taşıyan ve hukukun üstünlüğü ilkesini benimsemiş yek diğerine hayat hakkı veren bir olgunluğa erişmiş toplum bunu pekala yapabilir. Ancak bunun gerçekleştirilebilmesi için, özgürlükçü bir anayasa gibi, gerekli aletlerin de tam olması gerekir. Çünkü, kem âlat ile, kemâlat olmaz.