Kederden ölmek!

Arapça dikkatimi çeken bir ifade vardır. 'Mate min kemedin' veya 'tüveffiye kemeden' derler. Kemed bastırılmış ve gizlenmiş hüzündür. Bu insanın içerden patlamasına neden olur. Bazen bu üzüntü insanı ölüme götürür. Elbette farklı üzüntü çeşitleri vardır. Bu derecelerden birisi melenkolik olma halidir. Bu hastalıklar bazen insanda anında etkisini gösterir, bazen de uzun vadede psikolojik hastalıklara dönüşür. Üçüncü Mustafa gibi kimi Osmanlı sultanları hassasiyetleri nedeniyle kederden yani kemed haliyle vefat etmişlerdir. Üçüncü Mustafa döneminde Kırım’da, 1994 yılında Bosna-Hersek’te meydana gelen Sırp katliamına benzer katliamlar yaşanmış ve Müslümanların Kırım’da kırımdan geçirilmesi üzerine Sultan Üçüncü Mustafa buna dayanamayarak 'kemeden' yani gamdan dolayı vefat etmiştir. Yoğun gam hali, damar tıkanıklığına ve beyin kanamalarına veya kalp sektesine veya felç gibi kalıcı hasarlara neden olmaktadır. 

Maalesef iki ramazandan beri Suriye’de katliamlar durmadan ve artarak devam ediyor.  Batı, Suriye’de olan bitene Myanmar’a baktığı gibi bakıyor. Suriye hızlı bir biçimde Bosna-Hersek katliamına benzeyen bir sürece doğru yuvarlanıyor. Onun ötesinde bazı uluslar arası insan hakları kuruluşları Suriye’nin aynı yıllarda (1994 yılında) Ruanda’da yaşanan ve iki milyon kişinin katledilmesine yol açan soykırım sahnesine doğru yuvarlandığına dikkat çekiyorlar. Ortalama olarak Suriye’de aylık olarak beş bin kişinin hayatını kaybettiği beyan ediliyor.  

Son olarak Kuseyr bölgesinde 6 bin Suriyeli öldürülmüştür ve bunların dörtte biri ya on yaşının altında sabi ve çocuklardan ya da kadınlardan oluşmaktadır. Bunlar yeteri kadar basında yer almadı. Rabia Adeviyye Meydanına uygulanan karartma gibi burada da karartma uygulanıyor. Bunun ötesinde bazı Müslümanlar da meseleye siyasi angajmanlar çerçevesinde bakıyor ve ölenleri sadece sayı olarak görüyor.  Elbette bu daha da acı.

*

Bosna’daki gibi, burada da uluslararası camianın kalleşliği yaşanıyor. Yine insanı kedere sevk eden hususlardan birisi de yalan fırtınasıyla hakikatlerin yalana ve yalanın gerçeğe tahvil edilmesidir! Suriye rejimi küresel komplodan bahsederken çıka çıka altından küresel muvazaa çıkmıştır.  İngiltere, Suriye rejimi ve İran’a silah teknolojisi satarken, Suriyeli muhaliflere de kimyasal silahlara karşı korunma araç gereçleri veriyor. Kardeşçe taksimat yapıyor! Daha konforlu ölsünler diye! Onun ötesinde Rusya, muhaliflerin kimyasal silahlar kullandığını iddia ediyor.  Rusya Today kanalı da, Esad rejimi yerine Türkiye’deki rejimin insan organı ticareti yaptığı haberlerini yaymakta idi. 

Suriye’deki savaş dengesinin ‘na galip na mağlup’ şeklinde kilitlenmesi İsrail lehine bir muvazaa değil midir? Daniel Pipes, Esad’ın müttefikleri olduğunu yazmış ve ‘Support Esad/Esad'ı destekle!’ diye Batı’ya tavsiyelerde bulunmuştu. Hem Suriye hem de Mısır cephesi, İsrail lehine Batı’nın kalleşliğine sahne olmuştur.  Batı, her iki cephede de sınırsız kalleşlik yapmaktadır. Suriyeli muhalifleri oyaladığı gibi Mısırlı darbecilere göz kırpmıştır. İsrailli analizcilerden Barry Rubin bir yazısında bu (By Barry Rubin July 11, 2013,  http://pjmedia.com/barryrubin/2013/07/11/how-the-syrian-civil-war-really-affects-israel/) meseleye temas etmiş ve (How the Syrian Civil War and Egyptian Coup Positively Transform Israel’s Strategic Situation) Suriye ve Mısır’daki pozisyonun İsrail lehine geliştiğini ifade etmiştir. 

Tam da bu noktada tüy diken Kissinger İsrail adına, Suriye’de en iyi çözümün Suriye’nin parçalanması olduğunu ifade etmiştir (http://www. alquds.co.uk/?p=64437 ).  Şimdi PYD ile Kaide sınırlarımızda cirit atıyor. Hizbullah ile Suriye rejimi ise Humus ile Lazkiye arasını gelecek planları için temizlenmiş bölge haline getirmeye çalışıyor. Belli ki onların da B planı ve şıkkı orada bir azınlık devleti kurmak.   Tahtlarını kaybederlerse azınlık rejimden azınlık devleti türetmek istiyorlar.  Batılılar Şerif Hüseyin üzerinden icra ettikleri planı bir kez daha Mısır ve Suriye cephesindeki yeni devşirmeler üzerinden gerçekleştirmek istiyorlar.

*

Obama’nın yumuşak güç kalleşlikleri Bush’un yaptıklarını aratmıyor. Mısır’daki darbeci rejime Körfez ülkelerinin para yağdırmasının kirveliğini yapan ABD, Suriye’de ise  Katar’ın Suriye muhalefetine yaptığı yardımları kırmızı çizgisi ilan etmiştir. Muhaliflerin kendi içinde çatışmasını Esat güçleriyle çatışmasına yeğlediği söylenebilir. 18 temmuz (2013) tarihli David Ignatius’un The Washington Post gazetesinde yazmış olduğu ‘ ABD, Suriye’yi (muhalefeti ) terk ediyor (The U.S. abandons Syria)’ başlığı yoruma gerek bırakmıyor.  Mısır darbesiyle bir kez daha olan İslami kesimlere ve onun ötesinde Gazze halkına oluyor.  John Kerry, Abbas ile Netanyahu arasındaki mesafeyi kısaltmaya çalışırken Mısır ile Gazze’nin mesafesini uzatmaya veya bağlantıyı tamamen kesmeye çalışıyor. Bu aracıların veya araçların Şerif Hüseyin’den ne farkı var?  Suriye cephesinde muhalefeti bölerek ve silahsızlandırarak savaşı uzatanlar da yine Suriye halkının orada burada sürünmesine neden oluyorlar.  Mısır’da darbe taraftarı Tevfik Ukaşe gibi meczuplar, Mısır’daki Suriyeli mültecileri öldürmekle tehdit ediyor. Lübnan’da Suriyeli mülteciler hastanelere kabul edilmiyor.  Siz bu küresel kalleşlik karşısında kederden ölmez misiniz?  Elbette bu kederi can ocaklarında hissetmeyenler olacaktır ve bunlar kederin failleridirler!