KBY Türkiye için fırsata dönüştü

 

Türkiye jeopolitik gerçekliklerin zorlamasıyla Kuzey Irak'a daha olumlu yaklaşmaya başladı. Zira Türkiye'nin Iraklı Kürtlerle işbirliği İran'ın artan nüfuzuna karşı denge oluşturduğu gibi, iyi ilişkilerin karşılığında Kerkük gibi meselelerde Kürtlerden taviz elde etmenin koşullarını yaratıyor

Türkiye'nin sınırları dahilindeki ve dışındaki Kürtlere yönelik son dönemde sergilediği olumlu tavır, Ankara'nın büyük bir siyaset değişikliğine giriştiğinin işareti.

Ülke içinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Kürt meselesinin 'ülkenin en önemli sorunu olduğunu' ilan ederken, sınırın ötesindeki Kuzey Irak kenti Erbil'de şubat ayında düzenlenen bir konferans Türkiye'den ve Irak'ın Kürdistan bölgesinden 100'e yakın yetkiliyi ve akademisyeni bir araya getirdi. Daha da dikkat çekeni olan, Gül'ün geçenlerde Irak'ı ziyaret edip Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin (KBY) Başbakanı Neçirvan Barzani'yle görüşmesiydi - bir Türk liderinin Kürt yönetiminden bir yetkiliyle yaptığı ilk resmi görüşmeydi bu.

Başbuğ cesaret verdi
Türkiye, Irak, İran ve Suriye arasındaki sınırlar boyunca 25 milyondan fazla Kürt'ün kendilerine
ait bir devletleri olmaksızın yaşadığı bir ortamda, Kürt sorununun tam çözümü yönünde hâlâ kat edilmesi gereken yollar var. Türkiye'nin KBY'yle temas kurması ve kendi Kürt sorununu ilk kez açıkça ele alması, her şeye rağmen önemli bir ilerleme.
Daha da cesaret verici olan husus, geleneksel olarak Kürt karşıtı olan Türk ordusunun Genelkurmay Başkanı General İlker Başbuğ'un Kürt sorununu sosyal ve ekonomik kökenlerinden yakalamak gerektiği ya da 'teröristin de insan olduğu' yönündeki sözleri. Neticede Türk devleti derken, tarihsel olarak Kürt kimliğinin varlığını inkâr eden, Kürtlerin insani ve sivil haklarını bastıran ve Türkiye menşeili Kürt gerilla örgütü PKK'yla Türkiye içinde 30 binden fazla insanın öldüğü bir savaş yürüten bir devletten söz ediyoruz.
Benzer biçimde, komşu Iraklı Kürtlerle ilişkilere de tarihsel olarak güvensizlik damgasını vurdu; KBY'nin özerkliği, bu yönetimin petrol zengini Kerkük'ü ilhak etme arzuları (ki Türkler bu arzuları gelecekte kurulabilecek bir Kürt devletinin ekonomik motoru olarak görüyor) ve Türk ordusunun PKK hedeflerinin peşinde KBY topraklarına yaptığı sayısız askeri harekâtla ilgili konularda hararetli atışmalar yaşandı. Türkiye daha 2007 gibi yakın bir tarihte KBY'yi tanımayı ve onunla temas kurmayı reddediyordu.
Ne var ki şu an jeopolitik gerçeklikler, yeni zorluklara karşı koymak için yeni ilişkilerin geliştirilmesini talep ediyor. Türkiye topnakları dahilindeki Kürt sorununu çözmek yönünde samimi adımlar atarak (sözgelimi 24 saat yayın yapan Kürtçe bir devlet kanalının kurulması) kendisini istikrara, refaha ve nihai AB üyeliğine taşıyor. Fakat bunun yanında KBY'yle karşılıklı çıkarlara dayalı sürdürülebilir bir ilişki için gereken zemini de oluşturuyor - normal koşullar altında yaratılması zor olacak bu zemin, güvenlik ve stratejik işbirliğini öngörüyor ve İran'ın artan nüfuzuna karşı da bir denge oluşturuyor.
KBY Ankara'ya, İran yayılmacılığına bu ülkeyle bozuşmak gibi bedeli ağır olacak bir maceraya atılmaksızın karşılık verme fırsatı sunuyor: Türkiye enerji ihtiyaçları bakımından İran'a ciddi bir bağımlılık içinde (İran Türkiye'nin doğalgazının beşte birini tedarik ediyor) ve iki ülke giderek büyüyen ve gelecek iki yılda 20 milyar dolarlık hacme ulaşması beklenen bir ekonomik ortaklığın nimetlerinden yararlanıyor.
Türkiye, halihazırda nispeten istikrarlı ve kaynak zengini Kürt bölgesinde faaliyet gösteren 500'e yakın Türk şirketinin yararlandığı ekonomik fırsatlara dayalı olarak, KBY'yle bir laiklik ekseni yaratıyor ve bu eksen Irak'ın geri kalanındaki istikrarsızlığa karşı bir tampon rolü oynuyor.

'Koruyucu' sıfatı büyük yatırım
Türkiye bu eksen sayesinde en başta İran'ın yayılmacılığına karşı dengeleyici ağırlığını sağlama alıyor; ikinci olarak bağımsız bir Kürt devletinin doğumunu engelliyor (sonuç olarak Kerkük gibi meselelerde taviz elde etmenin koşullarını yaratıyor). Dahası denize çıkışı olmayan Irak Kürdistanı'nın koruyucusu sıfatıyla Türkiye, eş zamanlı olarak bölgenin devasa petrol ve doğalgaz rezervlerine ulaşımını garantiye alıyor ve diplomatik nüfuzunu artırıyor.
Bu uzun vadeli iyi ilişki garantisinin sonucu mahiyetinde KBY de Türkiye'yle diplomatik ve ekonomik işbirliğini artırdı ve Türkiye'nin Kürt petrol ihracatına sağlam desteğini sağladı. Iraklı Kürtler, artan yabancı yatırımdan, teknolojik uzmanlıktan ve Türkiye'nin geçiş ülkesi olarak sağlayabildiği Avrupa pazarlarına ulaşım imkânından faydalanıyor. Bunlar İran'ın bu bölgeye sağlayamayacağı ve Bağdat'ın elinden gelse gayet başarıyla engelleyeceği imkânlar.

En değerli varlığı haline gelebilir
Türkiye'nin dış politika çıkarlarını sağlama almak için Kürtler yerine Bağdat'ı seçmek gibi tercihi hâlâ var elbette; ya da her ikisiyle birden ittifak kurabilir. Türkiye'deki milliyetçiler de, PKK'yı teslim etmek zorunda kalacağı inancıyla KBY'ye karşı hâlâ sertlik yanlısı bir tutumu yeğleyebilir.
Fakat tecrit edilmiş haldeki PKK'dan daha çok İslami İran'dan korkan Türkiye ve Türk ordusunun, artık
tercih ayrıcalığı yok. Türkiye Tahran'a karşı Bağdat piyonunu çoktan kaybetmiş durumda; Irak'ta iktidardaki Şii partilerin eğitimini, silahını ve parasını İran tedarik ediyor.
Türk-Kürt tarihi ve Ortadoğu'nun karmaşıklıkları, ilk bakışta Türklerle Kürtler arasındaki çıkmazın sonu olmadığı izlemini veriyor olabilir.
Fakat Türkiye için zaman tükeniyor. Türk-Kürt ilişkilerinin iki alâmeti farikası olan belirsizlik ve endişe, Türklerin tarihsel aşil topuğu olan Kürtleri, Batı nüfuzunun azalışına ve yükselen, inatçı, kontrol edilebilir, fakat durdurulamaz bir İran'a tanıklık ettiğimiz Saddam Hüseyin sonrası dengesiz bir bölgenin ortasında, Türkiye'nin en değerli varlığına dönüştürebilir. (28 Haziran 2009)

 

 

 

Kaynak: Radikal