Kâbus senaryoları


Bazen fazla sayıda öngörüde bulunduğumun ben de farkındayım. 2006 yılı başından başlayarak bugüne gelen süreçte yazdığımda kendimi de rahatsız eden pek çok beklentimi sizlerle paylaştım. Şimdi seçim tarihi ilân edildi, YSK partilerin pusuladaki yerini bile belirledi, ben endişelerimi üzerinden atamadım. Nedense içimden bir ses, “Seçim olmayabilir” diye beni uyarıp duruyor çünkü…

2006'nın başında öngörü konuları farklıydı. Birileri Cumhurbaşkanlığı seçimini mevcut parlamentoya yaptırmak istemiyorlardı ve bunun için açmışlardı tezgâhlarını… İlk elde hedefleri iktidarı erken seçime zorlamaktı. “Bunu nasıl yapabilirler?” sorusunun cevabını burada aradım: Türkiye'yi yönetilemez gösterecek türden eylemler ile…

Bir ara, “Aman Allah'ım, bu da mı olacaktı?” feryadını bastığım bir dizi eylemi hatırlayınız lütfen… Papaz cinayetinden Hrant Dink suikastına, arada İsmailağa Camii'ndeki çifte infaza, Cumhuriyet gazetesine bomba atıp Danıştay'ı basarak yargıç öldürmeye kadar neler neler yaşanmadı…

O eylemlerin istisnasız hepsi, Cumhurbaşkanı seçimi bir sonraki Meclis'e kalsın diye erken seçime gidilsin içindi. İktidar her şeye rağmen dimdik durdu ve Cumhurbaşkanı seçimini ne pahasına olursa olsun bu Meclis'e yaptırmayı amaçlayan bir politik çizgi izledi.

İzledi de ne oldu, Cumhurbaşkanı seçebildi mi?

Bu tezgâhı kuranlar seçimi erken yaptıramadılar, ama istedikleri sonucu yine de aldılar: Cumhurbaşkanını mevcut Meclis'e seçtiremedi Ak Parti… Bu sonuç için hukukun yamultulması bile gerekti… Bizi ilgilendiren alınan sonuç… Karşımızdaki gücün nelere kâdir olduğunu göstermesi bakımından önemli bu durum tespiti…

Öngörülerim bunun sınırlı değildi, biliyorsunuz. Biraz da Yavuz Donat'ın Sabah gazetesinde verdiği tüyoları değerlendirerek, o gücün bir sonraki hesabının ne olduğunu da geçen yılın sonlarından itibaren yazmaya başladım. Dediğim şuydu: Seçim öncesinde politik arenadaki bölük pörçüklüğü sona erdirmeye yönelik çalışmalar yapılacak; partiler birleştirilecek… Amacı da açıkça yazdığımı hatırlıyor olmalısınız: Sandıktan Ak Parti'yi muhalefette bırakacak bir sonuç çıkmasını sağlamak…

Mitingler… Terör eylemleri… CHP ile DSP'nin DYP ile ANAP'ın birleşmesi… Bunların hepsi aynı amaca yönelik: Dört veya beş partili bir Meclis'te Ak Parti'nin tek başına hükümet kuramaması; Deniz Baykal başbakanlığında bir koalisyon hükümeti oluşturulması…

Bu 3 Kasım 2002 seçiminde de birilerinin planıydı; hesabı bozan Genç Parti'nin yüzde 7,5 oy alması yüzünden iki partili bir Meclis tablosunun ortaya çıkmasıydı; yoksa Ak Parti'nin en çok oyu alarak sandıkta birinci parti olacağından kimsenin kuşkusu yoktu… CHP lideri Deniz Baykal, şimdiki gibi o günlerde de, başbakanlığa çok yakın olduğu düşüncesindeydi…

1,5 yıldır bütün öngörülerimi burada sizlerle paylaştım; bir bölümü tam tuttu öngörülerimin, bir bölümü ise değişerek gerçekleşti. Bazen, “Keşke bunu da ilk düşündüğümde kendime saklamayıp yazsaydım” diye sonradan hayıflanmama sebep olan bir biçimde kendimi tuttuğum da oldu…

Sanıldığının aksine böbürlenmek için yazılmaz beklenti ve öngörüler… Ya korkutmak için yazılır, “İrtica Cumhuriyet'in kazanımları olan haklarınızı geri almak üzere köşe başında bekliyor” dersiniz, bu beklentiden korkanlar ne derseniz yaparlar… Ya da uyarmak için; “Soba sıcak, elleme” dersiniz, sıcağın ne olduğunu bilenler sobadan uzak dururlar…

Uyarınız yalnızca uyarmak istediğiniz kişileri uyanık olmaya sevk etmez, tezgâhı kuranları da uyarmış olursunuz beklentinizi yazarak; onlar da aynı sonucu farklı biçimde almanın yollarını aramaya başlar… Bizde de böyle olduğunu bilesiniz…

Bu uzun girizgâhın sebebi şimdiki öngörümü sizlerle paylaşmak… Hayır, “Terör eylemleriyle sandıktan çıkacak sonuç etkilenmek isteniyor” diyecek değilim, hemen herkes bu düşünceyi aklından geçiriyor, diyen de dedi zaten… Aynı kapıya çıkan en az on yazının üstünde benim imzamı bulursunuz… Yeni beklentim farklı; “Sandığı ortadan kaldırabilirler” diyorum ben…

Başka bir biçimde de olabilir, ama şöyle bir senaryo düşünün: Mayınlarla hayatını kaybeden şehit sayısı arttı ve sınırlarımızın ötesinde de hareketlilik başladı… “ABD bir-iki teröristi teslim eder” beklentisi var ya; tam tersini, teröristlerin de konuşmaya ve Türkiye'yi tehdide başladığı bir ortamı düşünün… Birdenbire sınır ötesi harekât ihtiyacı doğuverir…

Savaşa giden bir ülkede güvenli seçim olur mu dersiniz? Anayasal olarak da, savaş hali, seçim sürecini durduran bir 'zorunluluk' teşkil eder bildiğime göre…

Seçim günü olan 22 Temmuz'a ulaşıncaya kadar bizlere huzur yok, sizin anlayacağınız…