Terör adını verdiğimiz belâ, devasa bir canavarın sadece su yüzünde görünen küçük bir kısmı. Derinlerde kalan dev kısmını bize hatırlatmak için Dağlıca'da askerlerimize pusu kurdu.
Bu dev canavar kanla şişiyor, onu besleyen kanallarla yaşamını sürdürüyor. Cinayet işledikçe iktidarını pekiştiriyor; kan döktükçe hükmünü yürütüyor. Ortalığa kin ve öfke saçtıkça, insanları birbirine düşman ettikçe amacına ulaşmış oluyor.
Farkında olmamız gereken ilk şey, karşımızda kurumlaşmış bir terörün durduğu. 1980 öncesinde kurulan örgüt, Stalinist yöntemlerle etrafa dehşet saçtı, rakiplerini tasfiye etti ve iktidarını ilan etti. Buna uygun bir örgüt yapısı geliştirdi. Mahallî ölçekte derin ilişkilere girdi. Mali kaynaklarını oluşturdu. Dışarıya şebekesini yerleştirdi. Diplomatik kanallarını kurdu. Kin ve düşmanlıkla, döktüğü kanla kendisine hayat veren destekçilerini ve düşmanlarını belirledi. Ve bütün bunları, silahlı mücadele ile siyasî amaçlara ulaşmak için yaptı.
Bugün silahlı mücadele ile varılacak siyasî amaçlar kalmadı. Bu örgütün varlık sebebi olan, ilk yola çıkarken oluşturulmuş kurgu yerle yeksan oldu. Terörün mantığı ve anlamı buharlaşıp yok oldu. Ama karşımızda hâlâ malî kaynakları, eğitip eline silah tutuşturduğu insanları, bir ahtapot gibi yayılmış şebekesi ile terör üretme yeteneğine sahip bir örgüt duruyor. Bu örgütün silahlı kapasitesi önce kendi hiyerarşisi içindeki insanlar üzerinde, sonra siyasal-diplomatik sahadaki kollarına hükmetmeye yetiyor. Bu örgüt terörle var oldu, varlığını yine terörle sürdürüyor. O koskoca gövdeyi bugünün dünyasında yaşatmak için varlığını gösterme ihtiyacı duyuyor. Varlığını ise sadece kan dökerek gösterebiliyor.
Gabar pususu ve Dağlıca baskınından sonra Türkiye'nin tekrar 90'lı yılların terör eksenine döndüğü doğru. Ama arada çok önemli bir fark var. Dün terör bir siyasî amaca ulaşmayı deniyordu. Bugün ise sadece kurumlaşmış yapısını devam ettirmeye çalışıyor. Terör örgütü sadece yaşamak ve ayakta kalmak için uğraşıyor. Çünkü bu dev yapı kan içmeden yaşayamıyor.
Aradaki fark çok önemli. Bugünün terörü bir siyasî hesabın değil, sadece alışkanlıkların eseri. Aksini söyleyecek olanın, terörle siyasî hedefler arasında mantıklı bir bağ kurması ve "Kürt halkı"nı merkeze alarak bir sebep sonuç ilişkisini açıklaması lâzım. Bu tespit, bugün kan döken terörün siyasî sonuçları olmadığı anlamına gelmiyor. Bölgemizin hassas ve kırılgan yapısı içine, Dağlıca baskınının birçok taşı yerinden oynattığı, domino etkisi ile içeride ve dışarıda birçok dinamiği harekete geçirdiği aşikâr. Ancak harekete geçen dinamiklerin hiçbiri terör örgütünün varlık gerekçesi ile uyuşmuyor. Karşımızda sadece bulanık suda avlanmaya ve saklanmaya çalışan, böylelikle oluşturduğu iktidar alanını ve çıkar ilişkilerini sürdürmeye gayret eden bir örgüt duruyor.
Paramiliter örgütlerin gizlilik mecburiyeti ortaya çok disiplinli ve hiyerarşik yapılanmalar çıkartır. Bu disiplin ve hiyerarşi ise kolaylıkla örgüt içinde despotluğa ve keyfîliğe yol açar. Bugün terör yerine, tam tersine demokratik yöntemlerle girişilecek uzun soluklu bir mücadele zemini oluşmuş ve DTP tam da bu dönemin ruhuna uygun olarak Parlamento'daki yerini almıştı. Teröre karşı duyduğumuz öfke, terörden ilk elden zarar görenlerin arasında DTP'lilerin de bulunduğunu unutturmasın. Terör, örgütün silahlı gücünün bu devasa yapı içindeki kontrolünü sağlıyor. Demokratik ve barışçı yöntemlerle yol alanların ise önüne aşılmaz bir duvar örüyor.
Dökülen kan aynı kan ama bugünün terörü dünün terörü değil. Terörle iç içe yaşarken alışkanlıklarla birlikte çok şey de öğrenmiş olmalıyız. Bugün var oluş nedenine hizmet etmeyen, harekete geçirdiği dinamiklere yaslanarak var olmaya çalışan yani kendisine hizmet eden bir terör ile karşı karşıyayız. Eylemler ne kadar etkili olursa olsun bu terörün toplumda bir yansıması olmamalı. Olmaması için de hiç aklımızdan çıkartmamamız gereken şey kardeşliğimiz olmalı.
Cumhurbaşkanlığında yapılan terör zirvesinden sonra verilen "kardeşlik mesajı" karşımızda duran terör belasına karşı en güçlü silahımız. Bu sefer önümüzde duran bu devi kardeşliğimizle alt edeceğiz.
Kaynak: Zaman