Kardeş olmak yeter mi?


'Ortak tarih' konulu yazım, aşırı uçtaki Kürt ve Türk okurlardan olumsuz tepkiler aldı. Tepkiler, her iki taraftan da geldiği için bir arkadaşım destek vermek üzere, muzipçe, 'demek ki doğru yoldasın' deme ihtiyacı hissetti. 
 
O yazıda, birbirinden bunca uzağa düşmüş kesimlerin aslında birbirlerinden ne anladığını sorgulamayı, büyük cümlelerle kurulan kardeşlik söyleminin aslında neleri gizleyebildiğini göz önüne sermeye çalışmıştım. Ortak tarihi doğru algılamadığımız takdirde, binlerce yıla dayanan kardeşlik vurgusunun nasıl bumeranga dönüşebileceğini vurgulamaktı amacım.

Gelen tepkilerin toplumun farklı kesimlerini temsil ettiğini düşünürsek ortaya çıkan tablo bir hayli ilginç... Benim açımdan tepkiler arasında en dikkate değer olanlar; kardeşlik vurgusu altında Kürtlerin hak taleplerine karşı olanlardı. Bir okur, lafı gevelemeden hak derken ne demek istediğimi anlatmamı istiyordu. Ama şu üslupla: "Hak mak diyorsunuz ama...' Halbuki ben hak mak değil, düpedüz hak diyordum yazımda! Bize çocukken, hakkın Hak'tan geldiği öğretilmişti çünkü. O bilginin bir yanında da 'kul hakkı' vardı. Hak gibi mutlak ve insan oluşumuzla doğrudan ilgili bir kavrama 'mak' ekini eklersem Hakk'a haksızlıktan önce ayıp etmiş olmaz mıyım?

Kimlik sorununu çözmeden...

İnsanın insan olmaktan doğan temel haklarını ve bu hakların garanti altına alındığı temel metinleri öğrenme fırsatı bulduğum hukuk eğitimim sırasında, ilgimi en fazla çeken şu oldu: Tüm hukuki düzenlemelerin temelinde yatan motif, her ne kadar rasyonel ve akılla ilişkili görünse de, derununda insanın insan oluşuyla ilintiliydi. Ve vicdandı temelde olan. O yaşlarda biraz daha ileri giderek hukukun özünün hakkın Hakk'a iadesi olduğunu düşünmem, zor olduğu kadar kasvetli de olan hukuk eğitimini tamamlamamı sağlamıştı. İnsandan istenen buydu çünkü. Doğada adalet yoktu ve mevcut düzenin bir ahengi olacaksa bu ancak adaletin sağlanmasıyla mümkün olabilirdi. İnsanın yeryüzündeki varlığının takdir edilmesi de bununla ilgiliydi. Tüm dinlerin ve evrensel bir değer olan insan üzerine düzenlenmiş tüm metinlerin ortak teması insanın insan olmaktan doğan hakları değil miydi? Bu nedenle Hak kelimesi kadar değerli bir kelimenin birilerinin dilinde kolayca 'hak mak' kafiyesine kurban edilmesine daha başından itiraz ediyorum.

O halde başa dönüp işin alfabesinden söz edelim: 1- Kimsenin kendisini nasıl tanımladığına müdahale edilemez. 2- Herkesin kendi kimlik tanımı çerçevesinde sahip olduğunu düşündüğü hakları için şiddete başvurmadığı sürece mücadele vermesi engellenemez. Bu, demokrasinin de bir arada yaşamanın da insan olmanın da temel gereğidir. Bana kıstas soran okuruma şunu söylemek istiyorum: Tek bir kıstasım var; mutlak şiddetsizlik. Şiddete başvurmadığı sürece her görüş savunulma hakkına sahiptir. Daha önce de dile getirdiğim gibi bu ülkede başka toplulukların hakları söz konusu olduğunda hızla zaptiye rolüne bürünen kalabalıklar var. Bazı kesimler Kürtlerin bazıları solcuların bazıları dindarların hak talepleri konusunda birden -sanki hakların muhatabı kendisiymiş gibi- devlet rolüne soyunuyor. Karikatürize edersek şöyle davranıyor bu gruplar: Birileri azınlık olmaktan yahut farklı olmaktan ya da kendini farklı tanımlamaktan kaynaklanan haklarından söz ettiğinde, kendi haklarından çalınıp başkasına verilecekmiş gibi korkuya kapılıyorlar. Kabul ediyorum, bu memlekette hak rezervimiz sınırlı; ama bu bile insana insan olmasından doğan temek haklarını engellemenin gerekçesi olmamalı.

Kürtlerin hakları derken ne mi diyorum: Bu hakların içeriğinden daha önemli olan şu: Kürtlerin temel hak ve özgürlükler konusunda kendilerini kısıtlanmış hissetmelerini anlamak zorundayız. Ne derseniz deyin şu gerçek değişir mi?: Bu ülkede yaşayan Kürtlerin çoğu haklarının kısıtlandığına inanıyorsa, birilerinin çıkıp 'size ne oluyor, hiçbir derdiniz yok' demesi bırakın demokratik gerekleri öncelikle dilinizden düşürmediğiniz kardeşliğe sığar mı? Kürtlerin talep ettikleri haklar listesinde yasalar çerçevesinde sunulabilecek yahut esirgenecekler (!) olabilir. Zaten demokratik mücadelenin konusu da budur. Ama tüm bunları yok sayıp 'hak talep etmeye hakkın yok' denilebilir mi?

Okur mektupları

Kürtleri yok sayan, onu karşı kutupta değerlendiren kesimler açısından durum daha tutarlı. Kürt ya düşmandır ya da kart kurt seslerinden oluşan diliyle, varlığı sorunlu bir yaratıktır. Ama Kürtleri kardeş kabul edip sonra da onu kontrole, biçimlendirmeye çabalayan, kendi kimliğinin gereğini yaşamaya fırsat tanımayan iyi niyetli kesimin bakış açısı sorunun çözümünü daha da güçleştiriyor. Elbette aile içinde var olan sorun daha fazla güçlük arz eder. Benim okur mektuplarından bir kez daha görme fırsatı bulduğum bu bakış açısının sorunlu yanlarına eğilebilirsek hayal ettiğimiz kardeşliği yeniden yaratma fırsatımız olur diye düşünüyorum. Yoksa var olan kardeşlik tanımı Türk'ün kendi kardeşlik tanımı olarak kalır ve Kürtler, bu tanım içinde kendilerini rahat hissetmezler. Kürtlerin de başka yerlerde benzer biçimde sorunlu kardeşlik tanımları yapmalarına da kimse engel olamaz.

Son olarak; Sorunu kimlik sorunu olarak görmeyip salt ekonomik, sınıfsal bir sorunmuş gibi gören ve 'Kürtler bu ülkede istedikleri mevkilerdeler, bizden iyi maaş alıyorlar' ya da 'ekonomik sorunlar, işsizlik, yoksulluk çözülürse Kürt sorunu da ortadan kalkar' diyen aydınlardan, siyasetçilerden ve okurlardan söz etmeye sanırım gerek bile yok. Bu kesimlerin gözünde kimlik varlığımızla doğrudan ilişkili bir sorun olarak değil toplumsal her hangi bir sorunla aynı kategoride değerlendiriliyor. Tabii teşhis yanlış yapılınca da reçete yol su elektrik olmanın ötesine geçemiyor. Bu çözüm olsaydı bugün en gelişmiş Avrupa demokrasilerinde-Belçika'da mesela-yaşayan Flamanlar daha fazla hak için mücadele etme gereği duymaz hatta ayrılığı savunmazlardı. Belçika'da yaşayan Flamanların yol su elektrik açısından bir sorunlarının olmadığını hatta Hristiyan olduklarını hatırlatmaya gerek yok sanrım. Kimlik sorunu politik bir sorun olmaktan çok önce insanın varlığının onanması ihtiyacından doğan bir sorundur. Kürt kardeşin gerçekten gözünde var mı yok mu yeniden düşün istersen...
 
Kaynak: Zaman