Bizde Batılı anlamda bir anayasanın ortaya çıkması, Avrupa’da yaşanan gelişmelerin neredeyse doğal bir sonucudur. Avrupa ülkeleri monarşiden parlamentoya dayanan anayasal düzene geçmeye, Fransa’daki 1848 devriminden sonra başladı. Bu geçiş öyle kolay olmadı. Ülkeler birbiri ardına kendini bir kaosun içinde buldu. Geleneksel sistemler kendini korumaya çalıştı ama nafile. Dünyada yeni bir sosyal ve ekonomik sisteme geçilmişti. Buna uygun bir idari ve hukuki sistem kaçınılmazdı. Mevcut yönetimler uyum sağlamakta zorlanırsa zorlayıcı unsurlar devreye giriyordu.
Osmanlı Devleti Kanun-u Esasi için büyük bir çatışma yaşamadı. Fransa veya Rusya’da olduğu gibi kan gövdeyi götürmedi. Zorlayıcı unsurlarla saltanat makamı uzlaşma yoluna gitti. Bu anlamda Sultan Abdülaziz devrinde yapılanan Genç Osmanlılar hareketi önemlidir. Başlarında Namık Kemal vardır. Sultan Aziz’in tahttan indirilmesi, V. Murat ve Sultan II. Abdülhamid’in tahta çıkması sürecinde Mithat Paşa en etkili bürokrat olarak karşımıza çıkar. Abdülhamid, Kanunu Esasi’yi ilan etmek şartıyla tahta çıkarılmıştır.
Cemiyet-i Mahsusa adıyla sivil bir encümen kurulur. Taslak Namık Kemal’den gelir, Mithat Paşa, işi kendi sekreteri olan hukukçu Kirkor Odyan’a havale eder. O da Fransa ve Belçika anayasalarını esas alarak metne son şeklini verir. 19 Aralık günü Mithat Paşa Sadrazam olur. 23 Aralık 1876 (7 Zilhicce 1293) günü Kanunu Esasi ilan edilir. Yeni anayasayla yeni meclis 19 Mart 1877 günü Dolmabahçe Sarayında toplanır. İlk Mecliste 69 Müslim, 46 Gayrimüslim mebus vardır.
Kanun-u Esasi, siyasi tarihimiz açısından çok önemlidir çünkü bundan sonra tüm tartışmalar bu anayasa üzerinden yapılmış, bazı değişiklerle 1924 anayasasına kadar geçerliğini korumuştur. II. Abdülhamid 93 harbinin ortaya çıkardığı koşullar nedeniyle Meclis-i Mebusan’ı tatil etti fakat Kanun-u Esasi hep yürürlükte kaldı.
Meraklısı için ilk anayasanın ilk maddelerini orijinal haliyle buraya alıyorum :
Madde 1 – Devlet-i Osmaniye kıtaat-ı hazırayı ve eyalat-ı mümtazeyi muhtevi ve usul-ü idaresi esasen ahkam-ı şer’iyeye müstenid ve merbuttur.
Madde 2 – Memalik- Devlet-i Osmaniye yekvücut olmağla hiçbir zamanda hiçbir sebeple inkısam kabul etmez.
Madde 3 – Devlet-i Osmaniye’nin payitahtı İstanbul şehridir ve şehr-i mezkurun sair Bilad-i Osmaniye’den ayrı olarak bir gune imtiyaz ve muafiyeti yoktur.
Dinle ilgili madde 10’uncu maddedir :
Madde 10 – Devlet-i Osmaniye Din-i İslam üzere müessestir. Bu esasa halel getirmemek ve asayiş-i halkı ve ahlak-ı umumiyeyi ihlal etmemek şartıyla memalik-i Osmaniyede maruf olan sair bilcümle edyanın serbeste-i icrası devletin taht-ı teminindedir.
Bir de ünlü tartışmalı 113. Madde vardır ki Padişaha gerektiğinde sürgün etme hakkı vermektedir :
Madde 113 - Mülkün bir cihetinde ihtilâl zuhur edeceğini müeyyid asar ve emarat görüldüğü halde Hükümeti Seniye’nin o mahalle mahsus olmak üzere muvakkaten (idarei örfiye) ilanına hakkı vardır. (İdarei örfiye) kavanin ve nizamat-ı mülkiyenin muvakkaten tatilinden ibaret olup (idare-i örfiye) tahtından bulunan mahallin suret-i idaresi nizam-ı mahsus ile tayin olunacaktır. Hükümetin emniyetini ihlal ettikleri idare-i zabıtanın tahkikat-ı mevsukası üzere sabit olanların memalik-i mahrusa-i şahaneden ihraç ve teb’id etmek, münhasıran Zatı Hazreti Padişahinin yed-i iktidarındadır.
Bu maddeyi padişahtan çok Mithat Paşa kullanmış, sevmediği birçok bürokratı İstanbul’dan uzaklaştırmıştır. Fakat sıra kendisine de gelmiştir. Abdülhamid devrinde Kanun-u Esasi yürürlükte kaldı ve çıkarılan salnamelerde düzenli olarak yayımlandı.
Ve 1908. Tarihimizde yeni bir model ortaya çıkıyor. Makedonya ve Selanikte yaşanan askerlerin de içinde olduğu ayaklanma üzerine Sultan Abdülhamid 24 Temmuz 1908 günü yeniden Meclis-i Mebusan’ı ve Kanun-u Esasi’yi yürürlüğe koydu. Olay, tarihimize Hürriyetin İlani olarak geçer. 1930’a kadar resmi bayram olarak kutlanması, model özelliğini açıkça gösterir. Artık İttihat ve Terakki, ülkenin kaderini eline almıştır. Kurulan Kanun-ı Esasi Tadil Komisyonu değişiklikler yapar. 8 Ağustos 1909 günü kabul edilir. Padişahın yetkileri biraz daha kısıtlanmıştır.
1913'te İttihat ve Terakki diktatörlüğünün kurulmasından sonra Meclis-i Mebusan, Kanun-ı Esasi'de 1914 yılında iki, 1916'da üç ve 1918'de bir kez olmak üzere toplam 6 kez değişiklik yaptı. Ankara'da toplanan TBMM, 20 Ocak 1921'de kabul ettiği Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile, Kanun-ı Esasi'nin bazı maddelerini kaldırdı, bu kanunla çelişmeyen maddelerin aynen geçerli olduğunu ilan etti (10. madde).
4 Kasım 1922'de saltanatın kaldırılması ve 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet'in ilanı, Kanun-ı Esasi’ye dayanarak gerçekleştirildi. Nihayet 20 Nisan 1924'te yürürlüğe giren yeni Anayasa ile 1876 Anayasası “tümüyle” kaldırılmış oldu.
Yani hukuk sistemimizde Kanunu Esasi, 48 yıl geçerliğini korudu. Daha sonra ise yöntem ve biçim olarak varlığını sürdürdü. Bunun karşılaştırmasını başka bir zamana bırakıyorum. 1876’da sivil bürokratlar karar vermişti. 1908’den itibaren “yenilikçi” askerler devreye girdi. 1920 – 21 ve 24, olağanüstü koşulların Anayasası oldu fakat yine de Meclis karar merciiydi. 1961 ve 1982 anayasalarının askeri niteliğini dikkate alırsak, 12 Eylül 2010 günü Türk insanı, anayasa üzerindeki değişiklik hakkını belki de ilk defa bu kadar kapsamlı bir şekilde kullanacaktır.