ey, ey, ey; bu soğuk havada bu beyaz gecenin bu sabaha yakın esintili serpintili saatinde mutfakda işin ne?! beni niye telaşa koşdun?
senin işin ne? ben kan emiciyim. kanlı canlı arıyorum... sobalı yan odadaki çoluk—çocuğunun yanına gidip neden yatmıyorsun?
gördüğün gibi okuyorum. olur da lutfullah kapısı açılır, inayeten ilham—ı rabbani eser, kaleme sarılabilirim biiznillahi teala, diye buradayım. hem, bir harf yazamasam da, sabah namazında secdeye gitme ödülü beni bekliyor, kaçırmamış olurum... imdi, seni öldürmek zorundayım. gecenin bu en ince saatinde nasıl da kara bir taşın çamurlu bir suya düşmesi gibi düştü aramıza bu ölüm kelimesi; ama, dediğin gibi, yan odada, sağlıklı yaşamasını arzu ettdiğim yavrum uyuyor ve kapı aralıklarından süzülüp onu ısırma, kanını emme ihtimaline binaen, seni öldürmeğe, gıda olarak başkasından emdiğin ama şimdi senin diyebileceğimiz kanını akıtmağa savaşacağım.
ama bak, şu okuduğun kitabdaki güzel, hikmetli, manidar bir ifade, bir beyan seni ta derinden sarsdı; sarsdı ama, derinden etkilemedi. o sarsıntı bir heyecanın eseriydi; bu yüzden hemen dış cilaya dönüşüp gözünü aldı, şaşılatdı. aklında kalmasını istedin, hafızana kazıyıp unutmamayı diledin, ki, başkasına, yeri geldiğinde, vaz u nasihat kabilinden söyleyesin... iyi de, kendin için biraz ihmalkarlık ekmiş/etmiş olmadın mı?.. aman, gözlerim yaşardı: dostlarını kendinden daha çok düşünüyorsun! hatta, bu uğurda kendini, payını unutacak kadar!.. siz insanlar işte böyle durumlarda bu beyanları, bu derin ifadaleri kendi içine maletmeden, hemen aceleye düşer, ya’ni nefsinizin gösterişde acelecilik çukuruna düşer, üstünüze alınmayı ihmal eder, hatta imtina eder/bir hale girip (noksanlığını kabul kolay mı!), nefis/parlak/saydam tuzağa düştüğünüzün farkına varmazsınız. bir de, bizzat kendiniz amel etmez, içselleştirmezseniz, söylediğinizin başkasına, karşınızdakine te’sirinin şüpheliliğinden dem vurursunuz...
özelliklerini sıralayıp beni ikaz etdiğin yüksek beyanın, önümde açık duran kitabdaki lokman suresinin sondan bir önceki ayeti(nin meali) olduğunu anladım. ancak, sen kan emicisin ve bize kanımızı savunup koruma ve bu uğurda kıtal hakkı verilmişdir.
ama, bana rızk çeşidi olarak kan emmek yolu hak tarafından belletilmişdir...
bana da, kanımızı emdirmeme hakkı... rızkdan payın bittiyse seni öldürürüm, bitmediyse kaçıp kurtulur, belki gizlenip kanımızı emersin...
.....
/ya hu, çeşmeler akmıyormuş, elimdeki kancık izini kar ile temizleyeyim bari.../