Kamusal alana eklenen 'ev'ler, artan boşanmaların kıskacında sarsılan aile

İnsan ailede var olur. Fiziki bakımından olduğu kadar, eğitim açısından da insan ailede ilk evrelerini tamamlar. Okul dönemiyle birlikte toplumla ilişkiye girerken, aile, merkezi konumunu sürdürür.

Aile, bireylerin varlığı ve sayısını aşan bir öneme sahip oluşuyla ev olmaktan çıkıp "yuva" nitelemesiyle değerler merkezi olarak algılanır. Ailenin merkez oluşu, insandan bakınca anlaşılacağı gibi, toplum cenahından da ilk kök hücre olarak değer görür.

Ailenin ayrıcalıklı konuma yerleşmesindeki en önemli pay, değerlerin "tutulması"nın ve topluma aktarılmasının imkânına sahip oluşuyla alakalıdır. En azından, modern döneme kadar durum böyleydi. Geleneksel toplum yapısında aile tutumları, mahalle kimliğine oradan şehrin genel haline yansıyarak ahlak ve davranışın besleyici akışını, kendiliğinden sağlanmış olurdu.

İslam toplumlarının farkı iklim ve yerel kültürlere rağmen, merkez değerler açısından benzerlikleri daha bir belirgindir. Evde anne ve babanın- büyükleri n önemi, kapının yanı başında komşu ve mahallede cami merkezli bir ortam problemi giderme umudu güncelleme açısından, kendini onaran yapı içermekteydi.

Aynı öğretinin atmosferinde akıl, inşa sürecini dünya ve ahreti bütünleyen bilinçle tekâmül ettirmekteydi. Dünya için yapılan bir yatırımın ahrette karşılığını aramak, diri bir duyarlılığı örgütlemekteydi.

Sorunlara karşı aile ve çevre desteği yanında, iç derinlik oluşturan kavramların fonksiyonları, önemli işlev yüklenmekteydi. İmtihan düşüncesi; sabrı, tevekkülü, hoşgörüyü, merkeze alıyor ve yaşanmışlıklar insanın elinden tutan yol gösteren kılavuzlar oluyordu.

Aile, dışa kapalı mahrem yapısıyla kendine has motivasyonu olan; diğer yanıyla antolojik değerle beslenen ve neticesini topluma katkı olarak aksettiren bir küçük ülke olmaktaydı. Aile kural merkezli olmaktan ziyade, sevgi ve karşılıksız alışverişle fedakarlık eğitiminin tecrübesinin yaşandığı mektep hüviyetine nail olmaktaydı.

Bütün bunları, geçmiş aile yapısı adına anarken, sorunsuz bir geçmişten bahsetmiyoruz. Dünya hayatı başlı başına sorun ve nakısalarla maluldür.

Geleneksel aile, kentleşme ile birlikte, yerini anne-baba ve çocuktan ibaret çekirdek aileye bıraktı. Gelinen postmodern aşama çekirdek aileyi de sarsıyor.

Nikahın devre dışı bırakıldığı Batı'da aile, geri dönüşü olmayan sarsıntılar yaşıyor. Müslüman toplumlarda sorun henüz yeni olmakla birlikte, tehlikeli sinyaller vermekte. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine bir göz atalım:

Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) Evlenme ve Boşanma İstatistiklerine göre, Türkiye 2010 yılında evlenen çiftlerin sayısı bir önceki yıla göre yüzde 1,53 azalırken, boşanan çiftlerin sayısı yüzde 3,86 oranında arttı.

Evlenme ve boşanma istatistiklerine göre, 2010 yılında 582 bin 715 çift dünya evine girdi. Ancak, 2010 yılında evlenen çiftlerin sayısı bir önceki yıla göre yüzde 1,53 azalmış oldu.

2010 yılında boşanan çiftelerin sayısı bir önceki yıla göre yüzde 3,86 artarak 118 bin 568'e yükseldi. Boşanmaların en yüksek olduğu bölge binde 2,33 ile Ege Bölgesi oldu. Ege Bölgesi'ni binde 2,03 ile Batı Anadolu Bölgesi izledi. Kaba boşanma hızının en düşük olduğu bölgeler ise binde 0,58 ile Kuzeydoğu Anadolu, binde 0,59 ile Ortadoğu Anadolu Bölgeleri oldu. Boşanmaların yaklaşık yüzde 40'ı evliliğin ilk beş yılı içinde gerçekleşti. 2010 yılı verilerine göre, boşanmaların yüzde 39,9'u evliliğin ilk 5 yılı içinde, yüzde 24'ü ise 16 yıl ve daha fazla süre evli olan çiftlerde gerçekleşti.

Yapılan analizlerde, özellikle, çalışan anne ve babaların yoğun iş temposu nedeniyle birbirinden uzaklaşmaları önemli etken gösteriliyor. Bir diğer etken olarak iletişim ve paylaşım sorunlarının devreye girmesi.

Postmodern ailenin yuva derinliğini kaybedip aile bireyleri tarafından mesken mesabesine gelmesi bir süreç talihinde gerçekleşti. Televizyon ve internet marifetiyle evler kamusal alana dönüştü. Bahse konu gelenekle aktarılagelen aile değerleri yerine, haz merkezli seküler anlayışlar söz sahibi oldu. Ahret boyutunu makaslayan dünyevi yeni anlayış, tüketimi "önemli insan"ın özeliği olarak telakki edince, reklam, dizi ve modeller üzerinden kurulan/pazarlanan dünyaya müşteri yetiştirildi.

Yeni dünyanın erkekleri, kadınları dünkü, net rollere sahip, anne babalardan çok farklı. Öncelikle işlerini bulanık mantıkla çözüyorlar. Ahreti inkâr etmiyorlar, ancak o yönde yatırımı dünyaya lehine bozan Protestan kalıpla yürütüyorlar. Her biri, özgürlük diye bildikleri tutkularının esiri olarak, hiçbir zorluğa artık razı değiller. "Yaşamak" diyorlar, her şeyi hemen isteme adına. Yaşamanın ne olduğunu sektörlerin gönderdiği, ekranlar yoluyla fısıldadığı "görseller"den ediniyorlar.

Çeşitli tonlarda farklılık arz etsek de tiplerden veya benzerlerinden biriyiz. Diğerimize bakarak küçük ayrıntılara sığmaya çalışmamız ne kadar teselli vereci?

Gelecek kuşakların işi daha zor. Onlar için bir tutanak oluşturma ve yol tarifi bırakma azmimiz zayıflıyor.
Trene bindik ve gidiyoruz.

Arka vagonlardakinin öndekinden farkı ne kadar olabilir? Mahremiyeti bozulan, kamusal alana karışan evlerde, sabrı tükenen, tevekkülü kaygıya kaptıran, fedakârlığı sözcüğünden çıkaranların "yuva"sı değil, en fazla "evi" olabilir. Yani dört duvarı.

Mutluluk dışarıdan gelmez. Huzur iç dünyanın derinliklerinde. "Özgürlüğü'nü yaşamak adına boşanan eşler, haftası sonu anneleri ve babaları konumuna düştüler. Kendi hayatlarını kararttıkları gibi, anne veya baba sevgisinden mahrum büyüyen çocukların nakısalarının sorumluları oluyor.

İmkanlar artınca, kültürel değişim eşler arasına girince, "vefa"ya neler oluyor?

Savaşla yerle bir olan ülkede, aileyi var eden değerler yaşıyorsa, tekrar dirilmek; hatta eskisinden güçlü olmak mümkündür. Aile çünkü son kaledir ve varlığı değerin yaşatılmasıyla ilgilidir. Öte yandan refah toplumundaki bütün ışıltıya rağmen ailenin değeri yitmişse, ortada kalan sadece görüntüdür. Görüntü modern insanın zafiyetinin örtüsüdür.

Gelin hep birlikte fikredelim. Bütün bunların nedeni üzerinde, kendimize ayrıcalık tanımadan düşünelim.
Küresel dayatmanın benimsemediği aile birliği, mü'minin en büyük imkânlarından biri.

Ailenin dağılması, medeniyet değerlerinin sığınağının yok edilmesi anlamına gelir.