Kadın eli değen dergiler

Ad ve tanımlar konusunda kafası karışık, dili yaralı bir toplumuz. Olduğu gibi görünmeye izin vermeyen baskılar yüzünden lakap ve maskelerle yaşamaya yönlendirildiğimiz söylenebilir. İslami kesimler en azından 70-80 yıl boyunca devletin dini duyarlık ve göstergeleri özel hayata indirgemeye çalışan baskıcı politikaları nedeniyle kendilerini kamusal alanda “sağcı”, “muhafazakâr” gibi ad ve sıfatlarla tanımlamayı tercih ettiler sonuçta. “İslami” bir muaşeret konusunda tereddüt ve kuşkularla dolu oluşumuz, bu adlandırmalara sevk eden baskılardan bağımsız düşünülemez.

Mütedeyyin kesimlere dönük yayın yapmayı amaçlayan hayat tarzı dergilerinin “muhafazakar kadın dergisi” olarak tanıtımı adlandırma alanında yaşanan boşlukların göstergelerinden biri. İslam’dan söz ettiğinizde tüketirken de sergilerken de bu kadar rahat olmazsınız.

Geçen yıl tesettürlü hanımlar tarafından çıkarılan bir dergi medyada, yazarları tarafından “yaşam tarzı”, “keyifli anlar yakalamak”, “huzurlu modern insanlar görmek istiyoruz” şeklinde ifadelerle tanıtılmıştı. Thorstein Veblen’in tasvir ettiği tüketim modelinden hareketle oluşturuluyor içerikler. Kabuller açık örtük şöyle: Erkek kazanır, kadın sergiler. Erkek kazanır, kadın harcar. O para ne pahasına kazanılıyor, bir kazancın kayıp hanesine yazdırdığı cümleler nelerdir, kadının da bilmesi gerekmez mi? “Geçindirilen kadın”ın yaraları “harcayan kadın” profiliyle onarılabilirmiş gibi.

Ailenin hayat tarzını belirleyen çoğunlukla kadının seçim ve beğenileridir; bu doğru. Buna karşılık hayat üzerine söylenmeden geçilemeyecek sözlerin kağıda dökülmesi konusunda kadınlar sıklıkla yardımcı rollerde görünürler. Elbette bir de “kapak kızı” olgusu var.

“Muhafazakar” olarak takdim edilen hayat tarzı dergisinin kadınlara önerdiği manevi boyutları da olabilecek “keyif alma imkânları” düzeneği zahirde “siz farklısınız” şiarını gözetiyor. Ne var ki o fark son tahlilde “takva”, “tevazu” ve “hicap” gibi kavramları hesaba katmıyor.

Hayatı bu denli “keyif” kavramının çağrışımlarına bağlı olarak kavramaya çalışan bir içerik, mesela “el becerileri”, “emek”, “yoksulluk”, “kent düşkünleri”, “estetik sömürüsü” gibi başlıklarla ilgisini cilalı ve korunaklı dekorların elverdiği ölçüde yüzeysel bir şekilde oluşturuyor. Amargi dergisi estetik baskısını eleştiren dosya yaparken “muhafazakâr” kadın dergisinde düşen “New look” görüntüleri yakalamak, “keyifli mekan” araştırmalar yapmak. Hayat tarzı alanında radikal eleştiriye AVM dergi standlarında yer bulamazsınız hoş. Katı olan her şeyin buharlaşması sürmeli çünkü... Benzeri kadın dergilerinin arka planında, kadın kitlelerine başarılı ve mutlu olmak için bencil ve özveri yoksunu olmayı öğütleyen genel yayın yönetmenleri bulunmuyor mu? Ve zatenMarie Claire’in "gerçek ve hür kadının dergisi" olduğuna inanmamız beklenmiyor mu…

“Keyif, bütün o aptallığıyla ancak belli bir bilgisizlik, cehalet temelinde mümkündür,” der Zizek. Slovenyalı felsefecinin keyfe ilişkin bu yorumu, İsmail Kara’nın “keyif” olarak nitelendirilmeye başlanan hali bir bakıma insanın varlık olarak üstünlüğünü oluşturan manevi niteliklerinin bastırılmasına bağlayan tanımıyla bir yerde buluşuyor. Hakikatlerden kaçarak kendine sırça bir köşk kurma sektörüne dönüştü magazinleşen basın âleminde, “keyif alma” yolları. “Keyif” jargonundan kaçınıp da “sıkıcı” damgası yemeyi kim göze alabilirdi ki...

Oysa hızla değişen toplum damgaları umursamadan yeni okumaları gerekli kılıyor.2014 Mayıs ayından bu yana yayın hayatının içinde olan “Lacivert”in şiarının “Hayatı Ciddiye Alan Dergi” olması rastlantı olmasa gerek. Derginin ilk sayısında “Arap kadın dergileri” işleniyordu. “Muhafazakar kadın dergileri”, Türkiye’ye özgü değil.

Toplum değişiyor, teknikler ve söylemler de bir değişme yaşıyor. Bu değişimi insanı ezmeden ya da çarpılmaya zorlamadan, tersine değişimin çarpılmaya zorlayan yönlerine karşı donanımlı kılmaya çalışarak ele alan bir dergi, ekranın kapattığı ufuklara tabii renklerini yeniden kazandırabilir.Geçtiğimiz ay yayın dünyasına atılan “Nihayet” yayın içeriğiyle bilgi ve hayat arasındaki duyarlı bağ üzerine düşündürmeyi öne çıkarıyor.

Yeni olan ne kadar ihtiyaç, eski sayılan ne kadar göz ardı edilebilir? Tüketim yanında yenilik ve güvenlik günümüzde bize sunulan modernitenin üç ana özelliği. (Jean Francois Perouse) Modernite araç ve ürünlerini hızla değiştiriyor, biz ise aynı hızla yeni duruma uyarlanamıyoruz. Piyasa kapitalizmi (ve seküler Kalvincilik) karşısında nasıl bir üretim ve tüketim bilinci ortaya koyabiliyoruz acaba? Zorunlu eğitime özgü zorunluluk ve ezbercilik gibi kötü alışkanlıkların hangilerini mazide bıraktık?

Her türlü tanımlama, bir kısıtlama, sınırlama anlamına geliyor. Kendine ad arama, gençlerdeki olağanın dışına çıktığı varsayılan farklı ad ve tanımlara dönük arayış üzerine düşünmeliyiz. Niçin kimi Müslüman gençler kendilerini “İslamcı”, “feminist”, “antikapitalist”, “anarşist” gibi adlarla ifade ediyor? Ne oldu da bir zamanlar mahallesi veya cemaatinin kadınlarına “bacı” diyen insanlar artık onlara “bayan” unvanıyla sesleniyorlar? Çığırından çıkan nasıl bir muaşeret yordamıysa kime nasıl sesleneceğimiz konusunda bizi kararsız bırakıyor. Birçok hayat tarzı dergisi “kadın eli değdiği” izlenimini uyandıran görselleri ve yine “kadınsı” sayılan ilgi alanlarına dönük başlıklarına karşılık, piyasa hareketliliğindeki eğilimlere denk düşen bir vitrin, bir ekran vazifesi görüyor.

Recel-blog.com, mütedeyyin genç kadınların gündelik hayatı adeta sesli düşünerek esrik bir dille yorumladıkları bir site. Yayımlanan metinlerde toplumsal cinsiyetin ontolojik ve İslami (Tevhidi) değer ve eğilimler üzerindeki baskısını sorgulamak gibi genel bir eğilimden söz edilebilir.

Bir adsızlaşmanın ardından gelen bulanık çağın en büyük ihtiyaçlarından biri kavramların yeniden okunmasını sağlamak olmalı. “Henüz bilmiyoruz, ama öğrenebilecek miyiz?” diye soruyordu Derrida, misafirperverliği tartıştığı yazısında. Kastettiği öylesine bilgi değil, muaşeret de değil, yüreğin, gönlün bilgisi. Değerler yüksek sesli paketlerle içselleştirilemez. Söz gelimi, ancak incelikli muaşeretle, insana yönelik saygıyla yeniden keşfedilir ve hayat bulur hicap.

Farklı bir yayını hayata kazandıran süreç, kendi sahici adını keşif için yollara düşüren bir çabayı çağrıştırıyor. Nihayet Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmeni Fatma Barbarosoğlu, Genel Koordinatörü Nazife Şişman; arkadaşlarım. Derginin yayına hazırlanma sürecini kısmen takip ederek Fatma ile Nazife’nin heyecanını paylaştım: Bir nimet, bir bağış, bir imtiyaz söz konusu olduğunda başkalarının hakkını düşünmeyi öğreten bir yayın içeriğinin arayışıydı söz konusu olan. Fatma, edebiyat ve sosyoloji alanında eserleriyle yorumladığı gündelik hayat düşüncelerini bir dergi içeriğiyle gençlerle ve toplumla paylaşmasının sebeplerini derginin ilk sayısında şöyle anlatıyordu: “... hayatın hızı içinde nasıl şefkatli ve merhametli, etrafına itina ile nazar eden bireyler olabiliriz?”

Hayatla ilgilenen, hayatı doğru ve güzel yaşamayla ilgili başlıkları irdelemeye dönük bir içerik sunuyor, Nihayet. Cehaletin bilgisizlikte aranamayacağı bir dönemi adımladığımızı anlatıyor derginin şiarı: Bilgiye doymuş bir dünyada yaşama sanatı.

Şiar bana keyif ekonomisinin baskısı karşısında silikleşen “rıza” kavramını hatırlatıyor. O’nun rızası, bizlerin birbirinden razı olması... Sahabenin öğrenme yöntemini hatırlatan bir uyarı bu: Yaşamadıkça öğrenmezsiniz. “Keyif” düzeyinde kalan güdümlü bilgiler iddia edildiğinin aksine daha mutlu ve kendinden memnun olmamıza yardım etmiyor. Kabukta kalmayan iman, toplumsal duyarlığın canla başla faaliyeti anlamına geliyor. “Henüz bilmiyoruz”, ama hemen şimdi öğrenme yollarına düşmek elimizde.