Kabustan uyanma vakti!

Zaman ve Today’s Zaman yazarları Başbakan Erdoğan’ın İran ziyaretini mercek altına aldılar. Kerim Balcı’nın ilgili makalesi evlere şenlik. ‘Prime Minister Erdogan in his second home’ başlıklı yazısında (30 Ocak 2014, Today’s Zaman) siyasal İslam’ı bir tarifi var ki ağzınız açık kalır.  İsrail ve ABD’ye düşmanlık ve İran’a sempati imiş. Öyleyse siyasal İslamcı olmamak veya gelenekçi İslam kalabilmek için İsrail ve ABD’yi sevmek ve İran’dan nefret etmek gerekiyor.   

Kerim Balcı’nın ikinci takıldığı husus ise Başbakanın ‘ kendimi İran'da ikinci evimde hissediyorum’ ifadesidir. Elbette bu ifadeler özenle seçilmeli ama gürümüzde  neyi özenle yapıyoruz ki?  Netice itibarıyla herkesin anladığı gibi bu bir yakınlık (kurma) ifadesi.  Zaman erkanı, Erdoğan’ı eleştirmek için satır aralarından cımbızla ifade seçiyorlar. Bu sağlıklı bir yol değil.  İran ziyaretinin eksik taraflarına temas edebilir ve neşter vurabilirsiniz lakin mücerret bir ifadesinden yola çıkarak karalamaya çalışmak normal bir ruh halini yansıtmıyor.  Enerji konusunda  Erdoğan’ın zorluğuna ve mecburiyetine temas etmenin  yanında İran’ın tutarsızlığına da temas etmek mümkündü.  Erdoğan Tahran’da nispeten sıcak karşılandı ve bu ziyaretle birlikte İran Batı’ya açılmanın meyvelerini topluyor. Zaten İran’ın amacı da buydu.  Bölge ülkeleriyle ancak ABD üzerinden köprü kurabileceğini tasarlıyor.  İran'ın dostluğu da düşmanlığı da hasbi değil hisabi. Yine Suriye’de statükoyu korumanın yolu ABD ile gizli ve açık pazarlıklardang etçiğini biliyor. Zaten ABD de Suriye’de halkın istediği tarzda katıksız bir çözümden yana değil.   Yarım yamalık ve şaibeli bir çözüme inanıyor. Meselenin 36 ay devam etmesinin temelinde yatan faktör budur.   İsrail’i de ancak statükonun bir şekilde devamı-aktör değiştirerek olsa da- tatmin edebilir.  Ama gelin görün ki, İran her zamanki gibi zeytinyağı gibi yüzeyle çıkmayı beceriyor. Hamaney’in Başbakan Erdoğan’ı karşıladığı sırada veya öncesinde onun Devrim Muhafızları içindeki Temsilci Vekili Abdullah Hacı Sadeki piramidi tersine çevirmiştir.

*

Temsilci Vekiline göre Türkiye’nin suriye’de ayakları suya değmiş ve derin tarihi rüyasından uyanmış! Peki, kendileri kabustan ne zaman uyanacaklar? ABD üzerinden Suriye vartalarını atlatabilecekler mi? Başbakan’ın ziyareti sırasında İran’ın dini lideri Ayetullah Hamaney’in Devrim Muhafızları Kurulu nezdindeki temsilci vekili Abdullah Hacı Sadeki’den dikkat çeken bir açıklama geldi. Sadeki, “Erdoğan, Siyonist rejimin elinde bir kuklaya dönüştü, ancak yakın zamanda rüyadan uyandı” diye konuştu. Diyelim ki Türkiye’nin Suriye’de gördüğü bir rüya idi ve Tahran ziyaretiyle birlikte Erdoğan bu rüyasından uyanmıştır.  Lakin değerlendirmenin hepsi gibi ziyaretle ilgili kısmı da yanlıştır. Zira Erdoğan Suriye meselesiyle alakalı olarak hem Tahran hem de Muskova’yı birkaç defa ziyaret etmiştir. Son ziyaret de öncekilerin bir devamıdır. Lakin İranlıların meseleyi okuma biçimleri bir kez daha pişkinliklerini ortaya sermektedir.  Türkiye’nin Suriye’de gördüğü bir rüya ise bu rüyayı solduran Tahran’ı beceresi değil aksine Suriye’nin sözde dostları olmak üzere başta ABD olmuştur.  Sağ gösterip sol vurmuşlardır. Türkiye gösterip İran’a çalışmışlardır.   Şimdi İran ABD ile pazarlıkla ve ona dayanarak Suriye’deki kabusunu sürdürebilecek mi?  İran Irak’la sekiz yıl savaştı ve bu savaşla Bağdat’ın kapılarını açamadı.  Bağdat’ın kapıları kendisine 11 Eylül’den sonra ancak Amerikan işgaliyle açılmıştır.  Afganistan’da da böyle olmuştur. ABD dünyanın kabadayısı olarak hem kendi hem de İran namına bölgesel iki hasmını haklamıştır. Şimdi ise İran bu işbirliği zeminini Suriye’de alenileştirmeye çalışıyor. ABD ve İsrail’in stratejik çıkarları da burada muhaliflerin veya halkın inandığı bir çözüme ters. ABD , Suriye’de ‘hibrid’ deyiminin çağrıştırdığı bir biçimde karma bir çözüm istiyor.  Katıksız bir çözüm  ABD, Rusya, İran ve İsrail’in çıkarlarına ters. ABD niye Sünnicilik yapsın ki? Ve 11 Eylül'den itibaren hiçbir şekilde yapmıyor da!  Ama  İran’nı çıkarları bunun böyle pazarlanmasından geçiyor. Bundan dolayı da vekil bir sihirbazlık numarasıyla Erdoğan’ı İsrail’in kuklası yapmıştır.

*

Suriye rejimi eski statükonun olduğu gibi aktörleriyle de devamından yana. İran ve Rusya’nın çıkarları ise ikinci derecede bir karma çözüme kapalı değil.  Şimdi ABD ile onu kotarmanın derdindeler. Karma çözüm de İran’ın Suriye’deki rolüne bağlı. Bundan dolayı ABD, İran ve Hizbullah’ın Suriye’deki rolüne göz yumuyor hatta göz kırpıyor.  Bu yüzden  El Cezire son sıralarda ABD’nin  Bern’de İran’la üçlü olarak gizlice görüştüğünü iddia etti. Masadaki üçüncü taraf ise Ruslar. Abdullah Hacı Sadeki’nin hilafına İran ve Türkiye konusunda uzman Stefan Kinzer ilginç bir iddia ortayla attı. ABD’nin bölgedeki geleneksel müttefiklerini terk ettiğini ve yerine yenilerini ikame etmekte olduğunu yazıyor.  Onun analizine göre, ABD geleneksel müttefiki olduğu Körfez ülkelerini ve İsrail’e terk ederek  İran ve Türkiye kampına yaklaşıyor. İsrail ve Araplar yerine stratejik müttefiki olarak İran ve Türkiye’yi seçiyor. Erdoğan da İran ile stratejik ilişki kurmak için Tahran’a gitmedi mi? Demek ki amaç ABD’nin vizyonunu gerçekleştirmek! Gerçekten de Büyük Şeytan bölgede ortak mı değiştiriyor?  Ortaklarını artırmak mı istiyor yoksa değiştirmek mi?  İsrail’i terk edebilir mi?   Bununla birlikte, Hamaney’in Temsilci Vekili Türkiye’yi süsmeye devam ediyor.  Bu durumda Sadeki ve Kinzer’in tezlerine ne demeli?

Şaka gibi olmalı…