Irak Cumhurbaşkanı ve Kürdistan Yurtseverler Birliği Başkanı Celal Talabani, cumhurbaşkanı seçilmesinden üç yıl sonra, 7 - 8 Mart günleri Ankara'yı ziyaret etti.
Saddam Hüseyin diktatörlüğü döneminde Türkiye'nin verdiği kırmızı pasaportla seyahat edebilen Talabani, bu kez Irak'ın kırmızı pasaportuyla Ankara'ya geldi. Türkiye'nin 10. Cumhurbaşkanı Ahmet N. Sezer, en önemli komşumuz Irak'ın Cumhurbaşkanı'nı Ankara'ya davet etmeyi reddetmişti. 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise onu sıcak bir şekilde ağırladı. Sayın Talabani, "resmi ziyaret" için değil "çalışma ziyareti" için geldi. Bunun için resmi tören yapılmadı, askeri yetkililer ortada görünmediler. Ama Talabani'yi Esenboğa'da (bir zamanlar onu "postal yalayıcısı" diyerek aşağılamaya çalışan) Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek karşıladı. Bütün bunlar, bölgemizin ve Türkiye'nin yeni gerçeklerinden sadece bazıları.
Bu ziyaretin Türkiye'nin gerek Irak'la, gerekse Irak Kürtleriyle ilişkilerinin yakınlaşmasına hizmet edeceğini kuvvetle umut ediyorum. Bunun için "İyi ki geldiniz Sayın Talabani" diyorum. Nedenlerini şöyle açıklayabilirim: Sayın Talabani, TSK'nın 21 - 29 Şubat arasında Kuzey Irak'taki PKK'ya yönelik kara operasyonunun sona ermesinden hemen bir hafta sonra Ankara'ya gelerek, kuşku yok ki başta Kürtler olmak üzere Iraklı liderlerin Türkiye ile dostluğa verdikleri önemi gösterdi.
Talabani'nin bu ziyareti yaparak, herşeyden önce, Türkiye'nin silahlı PKK ayaklanmasına karşı mücadelesini tümüyle meşru saydığını; PKK'yı Türkiye ile Irak'ın ve Iraklı Kürtlerin yakın ilişkiler geliştirmelerinin önünde büyük bir engel olarak gördüğünün altını çizdiği söylenebilir. Denebilir ki Talabani, ziyaretiyle Türkiye'ye esas olarak şu mesajları vermiştir: Yıllarca Saddam zulmü altında yaşayan Iraklı Kürtler, geleceklerini birleşik ve demokratik Irak içinde kurmayı seçmişlerdir. Ankara, Iraklı Kürtlerin yeni Irak anayasası ile güvence altına alınan özerkliğine saygı göstermeli, Iraklı Kürtleri kendine karşı bir tehdit olarak görmemelidir. Bu takdirde Türkiye ile genel olarak Irak ve özel olarak Irak Kürtleri arasındaki ilişkilerin, iki tarafın da zenginleşmesine hizmet edecek ekonomi dahil her alanda derinleşmesinin önünde engel kalmayacaktır.
Talabani'nin Türk basın mensuplarına söyledikleri ise şu noktalarda toplanabilir: 1) Pekçok kereler söylediğimiz gibi PKK, Türkiye'nin olduğu kadar Irak'ın ve Kürtlerin başına bir beladır. 1990'larda PKK'ya karşı savaşta binlerce peşmerge kaybeden Mesut Barzani PKK'yı bir terör örgütü olarak gördüğünü de söylemiştir. 2) PKK'yı Kuzey Irak'tan güç kullanarak yok etmemiz mümkün değildir. "Ancak onları kuşatabilir, manevra alanlarını daraltır, hareketliliklerini kısıtlarız." 3) "Amerika'nın da PKK'yı Kuzey Irak'ta yok etme gücü yok. Son derece dağlık bir coğrafya söz konusu... Amerika dün Vietnam'da ne yapabildi, bugün Taliban'a karşı Afganistan'da ne yapabiliyor?.." 4) Eğer PKK'yı Kuzey Irak'ta etkisiz kılmak istiyorsanız, en doğru adres Kürdistan Bölge Yönetimi ile onun Başkanı Mesut Barzani'dir. PKK'ya karşı güçbirliğinin geliştirilmesi açısından Kürdistan Bölge Yönetimi ile diyalog düzeyinin yükseltilmesi, bölge Başbakanı Necirvan Barzani'nin Ankara'ya davet edilmesi çok yerinde olur. (Hasan Cemal, Milliyet, 9 Mart).
Talabani'nin mesajlarıyla ABD'li yetkililerin son günlerde söyledikleri birlikte ele alındığında, Washington, Bağdat ve Erbil'in elbirliğiyle PKK'yı silahları bırakmaya değilse bile susturmaya zorlayacakları anlaşılıyor. Bunda başarılı olurlarsa, Ankara'nın Kürt sorununun çözümü için gerekli siyasi, sosyal ve ekonomik önlemleri uygulamaya koymak için önüne yeni bir fırsat penceresi açılacaktır. AKP iktidarı bu bağlamda ne denli hazırlıklıdır? Türkiye Kürtlerinin parlamentodaki meşru temsilcileriyle gireceği diyaloğun, hükümete yapılması gerekenler konusunda en doğru yolu göstereceğine kuşkum yok.
Kaynak: Zaman