Irak’ta seçimlerin üzerinden altı ay geçti ve ithal edilen demokrasi hâlâ hükümet kuramadı. İyad Allavi’nin partisi, oyların çoğunluğunu alarak hükümeti kurma hakkını kazandı.
Fakat hali hazırdaki başbakan ve Hukuk Devleti Partisi’nin lideri Nuri el Maliki sonuçları reddedip, bazı yerlerdeki oyların yeniden sayılmasını emretmişti.
İşgalden önce Irak hükümetinde memurluğu hayal etmemiş Maliki, işgalin gölgesinde başbakan oldu. Maliki’nin devlet idaresine dair bilgisi, işgal öncesinde Şam’da ikâmet ettiği Seyide Zeynep semtinde yaşadıklarıyla sınırlı. Maliki bu sokakları mezhepçi naralar atarak, orada yaşayan Iraklılar arasında fitne tohumları ekerek dolaşıyordu.
Maliki seçim kanalıyla ‘iktidarın barışçıl değişimi’ gibi bir başka kültürden habersiz; hâlâ ‘ölünceye kadar iktidarda kalma kültürü’ bağlamında yaşıyor.
İşgal demokrasisi Irak’ta yeni bir siyasi düzen üretti. Bu düzenin en önemli noktalarından biri, seçimlerin ulusal siyasi program temelinde değil, mezhep temelinde yapılması. Mezhepçi bir akım yaratan Maliki’nin yanı sıra Şii liderler Mukteda Sadr ve Abdülaziz el Hekim, iktidarın herhangi bir gerekçeyle ellerinin altından kaymasına izin vermez. Onlara göre demokrasi ancak kendilerini iktidara getirirse demokrasidir, bunun dışında istenmeyen bir diktatörlüktür. Dolayısıyla Maliki ve müttefikleri Allavi’nin ulusal hükümet kurmasına müsamaha göstermez.
İşgal döneminde Irak’taki siyasi yarış, bir ulusal proje değil, şahsi ve mezhepçi çıkarlar temelinde inşa edildi. İşgal dönemindeki siyasi yönetimlerin ulusal bir projesi yoktu; ülkenin bütünlüğü ve ulusal bağımsızlığı da endişe yaratmıyordu. Bu kişiler, servet, ün ve makam istediklerini ispatladı.
İthal edilen bu siyasi zümre döneminde, Iraklılar dünyanın gözü önünde aşağılandı, medeniyetleri yıkıldı, servetleri yağmalandı, birlik parçalandı, ülkenin dört yanında mezhepçiliğin kökleri derinleşti. ABD başkanının etkin Şii lider Ali Sistani’den hükümetin kurulmasına hız verilmesi için müdahale etmesini istemesi şaşırtıcı değil. ABD’nin, Irak’ta din adamlarından yardım istediği bir zamanda Arap yönetimlerinden dini olgulara nokta koyup eğitim programlarını Amerikan planına göre değiştirmelerini talep etmesi şaşırtıcı değil mi? (Londra’da Arapça yayımlanan Kuds ül Arabi gazetesi, 17 Ağustos 2010)
Kaynak: Radikal