İtalya'yı ırkçılık birleştirdi

"Başlıca tehlike sokaklarda yürümeleri, zira Rosarno'da sadece onların arabası yok. Afrikalılar polise başvuramıyor çünkü çoğunluğunun belgeleri yok, ne de haklarını savunmaya hazır akrabaları. Bu yüzden onlar ideal hedef." Kalabriyalı yazar Antonello Mangano, göçmen çiftlik işçilerinin koşullarını "Afrikalılar Rosarno'yu kurtaracak. Ve belki İtalya'yı da" gibi kışkırtıcı bir isim koyduğu kitabında çok güzel anlatıyor.

Mangano bu kitabı, göçmenlerin 'Ndrangheta çeteleri'nce yapılan sayısız soygun ve silahlı saldırıya karşı ayaklandığı Aralık 2008'den sonra yazdı. Olaylarda Fildişi Sahili'nden iki göçmen ağır yaralanmış ve Ganalı, Nijeryalı, Burkina Fasolu, Malili, Togolu, Eritreli ve Sudanlı arkadaşları İtalyan suçlulara karşı güçlerini birleştirip saldırıyı yetkililere bildirmişti. "Afrikalı topluluğu tabandan gelen gerçek bir mafya karşıtı hareketi temsil ediyor; çünkü korkmuyorlar ve resmi makamlara kendi vatandaşlarımızdan daha fazla önem atfediyorlar," diye yazıyor Mangano.

BM ve AB de eleştiriyor ama...
Peki o günden bugüne bu cesur Afrikalıların başına ne geldi? Daha fazla sömürü, daha fazla çete ve vatandaş saldırısı... Ve neticede Rosarno'dan tahliye edildiler. Bu olgular, İtalya'da her geçen gün daha fazla göçmenin, siyasetin ve medyanın yasadışı göçmenleri suçlu gösterme kampanyasının yol açtığı düşmanlıktan dolayı köşeye sıkıştığına dair bir uyarı. Kuzey Birliği üyesi İçişleri Bakanı Roberto Maroni, "Yasadışı göçe karşı kararlı olmalıyız" cümlesini bir amentü gibi tekrarlayıp duruyor.

Son iki yılda 300'den fazla bu tür şiddet olayı rapor edildi; büyük kısmı Çingeneleri, Rumenleri ve Afrikalıları hedef alıyordu. İnsan hakları örgütleri ve sendikalar tekrar tekrar ciddi endişeleri olduğunu beyan etti; Avrupa Konseyi ve Uluslararası Çalışma Örgütü gibi Avrupa ve BM kurumları İtalyan hükümetinden, ister yasadışı isterse yasal olsun, yabancı işçilere karşı yabancı düşmanlığı ve ayrımcılık suçlamalarına dair açıklama istedi.

Vatikan da sorumsuz siyasetçilerin beslediği ırkçılık atmosferini kınadı. Muhalefetteki Demokratik Parti geç kalmış, ürkek eleştiriler yöneltmekle yetindi. Parlamentonun alt kanadının başkanı neo-faşist Gianfranco Fini bile daha ilerici bir tutumla göçmenlerin yerel seçimde oy kullanmasının önünün açılmasını, İtalya'da doğan göçmen çocuklarına vatandaşlık verilmesini ve yetişkinlerin vatandaşlık için gereken bekleme süresinin kısaltılmasını teklif etti. Fakat Fini bir alternatif teşkil etmeye çalışırken Maroni kesinlikle sertlik yanlısı.

Maroni mayısta güvenlik bahanesiyle 'geri çevirme' politikasını başlattı; buna göre uluslararası sulardaki gemilerde Sicilya'ya ulaşmaya çalışan Afrikalılar engellenecek ve Libya'ya gönderilecek. Bu politika, BM mülteciler yüksek komiserinin Cenevre Sözleşmesi'nin mültecilerle ilgili hükümlerini açıkça ihlal ettiği için karşı çıkmasına rağmen yürürlükte.

Avrupa'ya İtalya veya Malta üzerinden girmeye çalışanların çoğunluğu orta ve doğu Afrika'daki çatışmalardan ve baskılardan kaçıyor; geri çevirme politikası bu insanların korunma talebi için hiçbir şans bırakmıyor.

Uluslararası yükümlülüklerini ve insani acıları umursamayan İtalyan hükümeti, bu insanları haklarına neredeyse hiç riayet edilmeyen ülkelere ayrım gözetmeden geri gönderiyor. Göçmenler Trablus'a çıktıkları andan itibaren canından bezdiriliyor ve aylarca, bazen yıllarca gözaltı kamplarına kapatılıyor.

Berlusconi şirketlerini düşünüyor
Daha da kötüsü şu ki, İtalya göçmenleri ticari çıkarlara alet ediyor. 2008'de başbakan Silvio Berlusconi Libya lideri Muammer Kaddafi'yle bir sömürge dönemi tazminatı anlaşması imzaladı. Anlaşma 25 yıl zarfında altyapı ve konut yapımına 5 milyar avroluk yatırım yapılmasını ve İtalyan pazarına verilen Libya petrolünün artırılmasını öngörüyor. Hükümet Kaddafi'nin yardımıyla göçmen sorununu daha da öteleme imkânını elde edebilecek;
Avrupa Komisyonu'nun finanse ettiği 10 milyon avroluk yeni bir proje Libya'nın güney sınırı boyunca devriyeler kuracak.

Hükümetin ikiyüzlülüğü bu kadarla da kalmıyor. Eritre Devlet Başkanı İsaias Afewerki BM tarafından en acımasız diktatörlerden biri sayılıyor ve rejimi ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton tarafından Somali'deki Kaide bağlantılı radikallere yardım etmekle suçlanıyor. Bu eski İtalyan sömürgesinde İtalya'nın yatırımları Berlusconi'nin ailesiyle bağlantılı İtalcantieri şirketinden, Kızıldeniz'deki turizm projelerine, oradan ucuz ve sendikasız emek üzerinden kâr sağlayan tekstil şirketlerine kadar çeşitlilik gösteriyor. L'Espresso dergisine göre, eylülde Afewerki'nin danışmanlarından oluşan bir heyet İtalya Dışişleri Bakanı Franco Frattini'yle görüştü ve geri çevirme politikasını öve öve bitiremediler, zira bu politika muhaliflerini bertaraf etmelerine yardımcı oluyordu. Bu Afrikalıların, bırakın İtalya'yı, kendi ülkelerini kurtarmak için bile bir şey yapıp yapamayacağı gayet şüpheli. (10 Ocak 2010)

Kaynak: Radikal