İtalya’da geçen hafta yapılan bölgesel seçimler, yeni bir reform mevsimine yol açabilecek bir yön değişikliği fırsatı doğurdu. Seçimler, Başbakan Silvio Berlusconi hakkında Mafya bağlantıları, seks skandalları, medyaya müdahalesi ve rüşvet ithamlarına dair her gün yeni iddiaların ortaya atıldığı, aylarca süren belirsizliğin ardından geldi.
Ancak Berlusconi bu seçimleri nispeten kazasız belasız atlatmakla kalmadı, resmi muhalefet de gözle görülür bir başarı elde edemedi; asıl ‘galipler’ Umberto Bossi’nin bölgecileri ve küçük, protest partilerdi. Bu da, gerileyen bir ekonomiyi canlandırmak için siyasi reformlara acilen ihtiyaç duyan bir ülkenin çıkmaz sokakta kapalı kalması anlamına geliyor.
AB değişim umudu bekliyordu
İtalya’nın çeşitli sebepler dolayısıyla yeni bir reform kararlılığı sergilemesi gerekiyordu. Birincisi, Berlusconi’nin başına gelen onca şeyden sonra Avrupalı müttefikleri bir liderlik değişimi işareti, yani ekonomideki hızlı gerilemeyi durdurabilecek belli bir istikrar emaresi görmeyi umut ediyordu.
İkincisi, siyasi ve anayasal reform, ülkeyi daha şeffaf, ‘meritokratik’ (devlet kademelerinde yetenekli ve becerikli olanların yükselmesi) ve rekabetçi hale getirmek açısından hayati önem taşıyor. Üçüncüsü, İtalya’nın kamusal hayatında yaygın yolsuzluk ve sahtekârlıkla oluşan ‘kirli’ siyasetin (ki bunun kamu borcunun üstesinden gelme çabalarına ciddi bir tesiri var) yerine daha temiz ve güvenilir bir siyasetçi sınıfının gelebile-ceğine dair bir işarete ihtiyaç vardı.
Şubatta Birmingham’da düzenlenen bir Açık Üniversite konferansında, Berlusconi dönemi sonrası İtalya için sabırsızlanıyorduk. Siyaset profesörlerine, yorumculara ve siyasi karar alıcılara, şu an muhalefet partisinin önüne hangi soruları koymak isteyeceklerini sorduk. Sonuçta ortaya, ‘Muhalefete 10 Soru’ diye bir metin çıktı.
Muhalefet İtalya’yı daha meritokratik ve gençlere açık hale getirmek için ne gibi adımlar atacaktı, hangi siyasi reformlara öncelik verecekti ve Berlusconi’nin medya patron-luğuyla siyasi rolü arasındaki çıkar çatışması konusunda ne yapacaktı? Anamuhalefetteki Demokratik Parti’nin başkan yardımcısı Enrico Letta, La Stampa gazetesinde yazdığı makalede bazı cesaretlendirici cevaplar verdi; gençlere yeni fırsatlar açmaktan ve Avrupalı muadillerinden daha çok para alan parlamenterlerin sayısını, siyasetçi-lerin imtiyazlarını sona erdirecek şekilde azaltmaktan dem vurdu.
Ancak Letta’nın makalesinde reformları hayata geçirecek siyasi iradeye (ki bu seçim sisteminin, parti kontrolünü sona erdirip aday seçiminde daha fazla şeffaflık sağlacak şekilde değiştirilmesini gerektiriyor) dair pek az bahis vardı. Muhalefet haklı olarak Berlusconi’nin şov kızlarını parlamentoya aday göstermesini sorguluyor, fakat kendi aday listeleri hâlâ aynı simaların ve parti çıkarlarının egemenliğinde.
Yeni bir lider kuşağı şart
Parlamenter sayısını azaltmak reform için gerekli, fakat yeni bir lider kuşağı bulmaktan, sözgelimi Avrupa’da en az kadın vekile sahip ülkede daha fazla kadını parlamentoya sokmaktan da daha önemli değil. Ne yazık ki, seçmenlerin de teyit eder göründüğü üzere, İtalya’da resmi muhalefetin bir bütün olarak siyaset tabakasıyla aynı nitelikleri taşıdığına dair yaygın bir kanaat söz konusu; yani muhalefet saflarında da parti çıkarlarının ve finans çevrelerinin koruduğu, yolsuzluklara iştirak eden ve koltuktan kaldırılması çok zor olan siyasetçiler olduğu düşünülüyor.
Geçen hafta İtalyan seçmenler, Berlusconi’ye hâlâ bariz bir alternatif olmadığına hükmetti. Düşük katılım oranına, yargıç Antonio di Pietro’nın Değerlerin İtalya’sı partisi, komedyen Beppe Grillo’nun yurttaş hareketi ve Puglia’daki solcu aday Nichi Vendola gibi normalde şans tanınmayan asi gruplara verilen oylar eşlik etti. Bu üç apayrı şahsiyet, farklı şekillerde, daha temiz ve şeffaf bir siyaseti temsil ediyordu. Bununla birlikte hâlâ marjinal protesto sesleri konumundalar.
‘Berlusconi reformu’ sakıncalı
Seçmenlerin rahatsızlığından en büyük kârı elde eden parti Bossi’nin Kuzey Ligi’ydi. Şu an Veneto, Piedmont ve Lombardiya’da güçlü bir varlığa sahip ve Berlusconi’ye kendi koalisyonu içinden ciddi bir rakip teşkil ediyor. Ancak bu partinin daha fazla federalizm ve göçmen karşıtı yasalardan oluşan reform paketi, siyasi şeffaflık ve ekonomik modernleşmeyi içermiyor.
Kendi payına Berlusconi yargı sistemi ve anayasayla ilgili daha fazla reform vaat ediyor, hatta argümanlarını özgürlük ve demokrasi dilinden kuruyor. Ne var ki, yakın geçmişten şunu biliyoruz: Bu reformların esas hedefi, Berlusconi’nin iktidarını pekiştirip muhaliflerini etkisizleştirmek olacak. İtalya çıkmazdan kurtulmanın yolunu bulmaya henüz yaklaşmış bile değil. (Britanya hükümeti tarafından kurulan Açık Üniversite’de siyaset dersleri veriyor, 4 Nisan 2010)
Kaynak: Radikal