İstanbul toplantısının ardından İran ve diğerleri

İran ile P5+1 (BMGK üyesi Amerika, Çin, İngiltere, Fransa ve İngiltere) ve Almanya arasında yaklaşık 14 ay önce yeniden başlayan nükleer müzakerelerin ikinci toplantısı olan İstanbul toplantısında da beklenildiği gibi herhangi bir ilerleme sağlanamadı; toplantıdan müzakerelerin devamını getirecek herhangi bir sonuç çıkmadı.

Sebep ortada ve net: Taraflar daha önceki pozisyonlarından geri adım atmadılar. Bunu da İran tarafı 'ortada ortak mantık yok; bu yüzden ilerleme olmaz' şeklinde ifade ederken, diğer tarafı temsil eden AB temsilcisi Ashton ise buna 'İran önşart ileri sürüyor. Biz bunu kabul edemeyiz. İran ne zaman bundan vazgeçerse müzakerelere devam edilebilir.' şeklinde cevap vermiş bulunuyor.

Celili'nin 'ortak mantık'tan kastı şüphesiz karşı tarafın evvel emirde İran'ın uranyum zenginleştirme hakkını baştan kabul etmesi; bunu asla müzakere konusu yapmaması; ve son toplantıda açıkça ortaya konulduğu gibi İran'a karşı bugüne kadar alınan BM müeyyidelerinin kaldırılmasını talep etmesi elbette. İran son toplantıda bu iki şartı ortaya koyarken ayrıca genel global nükleer güvenlik konularını, İsrail'in nükleer silahlarını da gündeme getirdi.

Bayan Ashton, İran'ın bu tavrını önşartlar olarak değerlendirdi ve bunları kabul etmedi. Böylece müzakere kapısı açık olmakla birlikte kapıdan içeri bundan sonra girileceği konusunda herhangi bir işaret de ortaya çıkmamış oldu. Kısacası müzakereler bilinmeyen bir geleceğe havale edildi. Bu şüphesiz İran'ı uranyum zenginleştirmeden mutlaka vazgeçirmek isteyen P5+1'in konuyu unutacağı ya da bu işten umudunu keseceği anlamına gelmiyor. Bu grubun başını çeken Amerika'nın bundan böyle İran üzerindeki baskıyı artıracağı bugünden belli sayılır. Nitekim, Dışişleri Sözcüsü Crowley bunu açıkça söylüyor. 'Biz bu konuda iki kulvarlı bir politika izliyoruz. Birinde İran'a karşı milletlerarası baskıyı artırıyor; ama aynı zamanda diğerinde İran ile angaje olmanın (yani konuşmanın) yollarını bulmaya çalışıyoruz. Bu çerçevede baskıların İran'ı etkilediğini de görüyoruz.' diyor.

Crowley'in baskıdan kastı da şüphesiz İran'a karşı uygulanan çeşitli müeyyideler. Bunlar malum 4 BM müeyyidesi ve Amerika, AB ve diğer ülkelerin tek taraflı kararla uyguladıkları özel müeyyideler.

Haberlerden, Amerika'nın geçen hafta içinde 24 İranlı şirkete daha müeyyide uygulama kararı aldığı, bunların çoğunun İran milli denizyolları şirketini kapsadığı bildiriliyor. Buna ilaveten Amerikalı hazine yetkililerinin son günlerde Çin, Japonya, Güney Kore, Körfez ülkelerini ziyaret ederek bu ülkeleri hem BM ve hem de diğer özel müeyyideleri uygulamaları yönünde ikna etmeye çalıştıkları da söyleniyor. Bu çerçevede, bu hafta AB üyesi olmayan İsviçre ve Norveç'in de ikna edildikleri, bunların AB müeyyidelerini uygulamaya başlayacakları haber veriliyor.

Kısacası, başta Amerika olmak üzere diğerleri İran üzerindeki müeyyide baskısını giderek daha ağırlaşmaya kararlı görünüyorlar. Zaten bunlar son aylarda bu müeyyidelerin İran ekonomisi ve nükleer programını etkilediği, zaman içinde bu baskıların istenen sonuçları vereceği kanaatine varmış bulunuyorlar. Bu bakımdan İran'a karşı bu müeyyidelerin bundan sonra daha da artacağı ve ağırlaşacağı bugünden söylenebilir. Diğer yandan, İran karşıtı kampın sadece müeyyidelerle yetineceği de söylenemez. Özellikle Amerika'nın bu köşede defalarca yazdığımız gibi örtülü operasyonlar, siber saldırılar ve diğer gizli yollara İran üzerindeki baskıyı artıracağı da kolaylıkla söylenebilir. Nitekim, son gelişmeler zaten bunları doğruluyor.

İran karşıtı kamp bunları ve başkalarını yapacak. İran ise bunlara karşı koymaya çalışacak. Esasen, İran bu ve kendisine karşı kullanılan bütün açık-gizli vasıtaların kendisini nükleer programından (özellikle uranyum zenginleştirme faaliyetinden) asla vazgeçiremeyeceğini yıllardır açıkça söylüyor. Mesela son olarak, İran'ın Milletlerarası Atom Enerjisi Kurumu'ndaki temsilcisi Ali Asker Sultaniye 'Müeyyideler, kararlar, tehditler, virüsler, hatta askerî saldırı bile bizim uranyum zenginleştirme faaliyetimizi durduramaz.' şeklinde konuşarak hasımlarına meydan okumuş bulunuyor. Bu bakımdan İran'ın zenginleştirmeden vazgeçmesi, hasımlarının bu yöndeki taleplerini kabul etmesi neredeyse imkânsız görünüyor. Esasen zenginleştirme konusu artık İran için bir milli haysiyet konusu haline dönüşmüş bulunuyor. Bundan da geri adım atması mümkün görünmüyor. Bu yüzden de konu içinden çıkılamaz hale gelmiş bulunuyor.

Son İstanbul toplantısının ardından İran ile hasımları arasındaki mücadele işte bugün anlattığımız noktaya varmış bulunuyor. Bundan isteyen istediği sonucu çıkarabilir elbette.

f.ertan@zaman.com.tr

Kaynak: Zaman