Suriyeli yetkililer, yönetime yakın güçlü işadamı Rami Mahluf’un Suriye’deki ve İsrail’deki istikrarlar arasında bağlantı kurduğu açıklamalarından kendilerini uzak tuttu. Şam’dan başka bir tepki beklenmiyordu zaten. Zira bu teori doğruysa, ‘direniş teorisinin’ siyasi ve ahlaki olarak bütün anlamı yıkılacak.
Rejimin bekası daha mı iyi?
Nakba olaylarından ve binlerce Filistinli gencin sınıra ulaşma ve hatta bir kısmının Suriye’nin işgal altındaki Mecdel Şems beldesine varma başarısından sonra, birçok İsrailli Rami Mahluf’un teorisine dönerken, Suriye dosyasına yaklaşımları ‘özeleştiri’ gibiydi. İsrail’deki Suriye tartışmaları, İsrail’in siyasi ve stratejik düşüncesinde birçok ekolün olduğunu gösteriyor.
Birinci ekolün sahipleri, Suriye’deki değişimin her koşulda istendiğini, İsrail çıkarının bunu gerektirdiğini düşünüyor. Şam’da rejim cehenneme gitmeli; arkasından kim gelirse gelsin, ama Suriye bu vaziyette kalsın ve parçalansın. Mossad eski başkanı Meir Dagan, bu tutumu açıkça ifade etti. Dagan, Beşşar Esad rejiminin devrilmesini, İran dizisinin en önemli halkasının kırılmasını ve Arap ılımlılık ekseninin başındaki Suudi rolünün güçlenmesini destekleyeceğini belirtti.
İkinci ekolün sahipleri, İsrail güvenlik teorisi açısından, Suriye’de rejimin bekasının rejimin gitmesinden daha iyi olacağını düşünüyor. Bu ekol, Mahluf’la büyük ölçüde örtüşüyor. Ekolün kökleri, Lübnan’daki gizli anlaşmalar ve Şam’la Tel Aviv arasında işbirliği yapılmış kırmızı çizgiler zamanına kadar gidiyor. Suriye güçlerinin Hariri suikastının etkisiyle Lübnan’dan çekilmesi ve 2006 Temmuz savaşının patlak vermesinden sonra güçlenen bu ekol, “Suriye Lübnan’da kalsaydı, bu savaş çıkmazdı” görüşünü ifade ediyor.
Üçüncü ekolse, ‘Suriye rejim krizi’ üzerine oynamanın ve rejimi uçurumun eşiğine getirmenin, İsrail’in Şam’a karşı izlemesi gereken tutum olduğunu düşünüyor. Amaçlarını gerçekleştirmek için rejimin değişimini değil, politikaların değişimini savunuyorlar. Bu hedeflerden en önemlileri şunlar: İlki, Suriye’nin İran, Hizbullah ve Hamas’la koalisyon bağını çözmek. İkincisi, İsrail’le barış görüşmelerinde daha hoşgörülü bir siyaset izlenmesi. Siyasi reform ve demokratik dönüşüm taleplerinin aksine, ABD ve ılımlı Arapların Şam’la ilişkilerde gerçekleşmesi için çabaladığı iki hedef bu.
Filistin için bulunmaz fırsat
İsraillileri farklı düzeylerde saran Arap devrimlerinin endişesi bir yana, Nakba’nın 63. yıldönümü olaylarında oluşan İsrail endişesininse başka sebepleri var. En önemlisi, Tel Aviv’in Şam’ın oyunun kurallarını değiştirme ve kendisiyle çatışma kararı almasından duyduğu endişe. Şam, Lübnan’daki müttefiki Hizbullah’la birlikte, oyunun yeni kurallarını belirleme kararı aldı. Bu oyun, kısmen sakin geçen yılları sona erdirecek ve gerginlik hâkim olacak. İsrailliler, Suriye ve Lübnan sınırlarında yaşananları birbirine bağlıyorlar; Esad ve Nasrallah’ın bu kez barışçı ve demokrat ‘Filistinli mülteciler’ silahı kanalıyla, İsrail’le çatışmayı yeniden başlatma kararı almalarından endişeliler.
Bu İsrail endişesi, Washington’da da yankı buldu. ABD yönetimi, Esad’ı Nakba’nın yıldönümünde İsrail sınırına doğru yürüme emri çıkarmakla suçladı ve bunu kabul edilemez bir eylem olarak görüp, asıl amacın dikkatleri Suriye ayaklanmasından Filistin-İsrail çekişmesine çekmek olduğuna işaret etti.
Arapların devrim ruhundan ilham alan Nakba’nın yıldönümü, Suriye ve Hizbullah’a baskılardan kurtulmak ve bazı isyanlara galip gelmek için ender bir fırsat sağladı. Şam, bir yandan oyunun kurallarını değiştirme gücüne işaret ederken, diğer yandan baskılardan ve mezhepçi seferberlik eylemlerinden kurtulmak için, Mahluf ve Hizbullah’ın açıklamalarını pratikte teyit edip resmiyette reddediyor. (Ürdün gazetesi Düstur, 18 Mayıs 2011)
Kaynak: Radikal