"Üzülmek ve yas tutmak yasaktır. Atalarının acılarını anımsayanlar üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır."
Yok canım, alay falan etmiyorum, üstelik uydurmuyorum da. İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman'ın partisi Evimiz İsrail'in önümüzdeki hafta İsrail parlamentosu Knesset'e sunmayı planladığı yasa tasarısından söz ediyorum.
Evimiz İsrail, nüfusun yüzde 20'sini oluşturan İsrail vatandaşı Filistinlilere, ki hepsi kutsal topraklarda doğmuştur, dedelerinin evlerinden sürüldüğü günün yıldönümünde yas tutmayı yasaklamayı planlıyor. Yasa tahayyül ettiğim kelimelerle düzenlenmeyecek ama o anlama gelecek, kabul edilip edilmeyeceği de meçhul ama bazı şeylerin düşünülmüş olması bile başlı başına insanın kanını dondurmaya yeter.
Filistinliler 1948'de İsrail'in bağımsızlığını ilan ettiği gece çıkan savaşın sonucu olarak sayıları 700 bini bulan soydaşlarının evinden, yurdundan olmasıyla sonuçlanan olaylar zincirine 'Nakba' yani 'felaket' diyor.
Lieberman'ın partisi de İsrail vatandaşı Filistinlilerin Nakba anmasına katılmasını üç yıla kadar hapisle cezalandırmak istiyor. Parti sözcüsüne göre, amaçları İsrail'in bütünlüğünü pekiştirmek ve bağımsızlık gününün 'üzüntü günü' gibi anılmasını yasaklamak. Kim bilir belki de tasarıya İsrail'in bağımsızlık gününde ölmeyi, hastalanmayı, kaza geçirmeyi falan da yasaklayan ibareler koyarlar!
Elbette, İsrail'in ve İsrail vatandaşlarının bağımsızlık günlerini kutlamaya hakkı vardır. Sonuçta, istediğiniz kadar bahane bulun, suçu o dönemdeki Britanya'ya atın, 'Arap Birliği'nin beceriksizliği' deyin, 'BM'nin Filistin'i bölme planı çok adaletsizdi' diye eleştirin, bir savaş çıktı ve bunun sonucunda İsrail kuruldu. Ancak toplumların yasını yasaklayamayacağınız gibi, sevinçlerini de yasaklamazsınız.
Yas tutmayı yasaklamak isteyen Evimiz İsrail'in daha çok eski Sovyet ülkelerinden göçen, sonradan İsrail vatandaşı olanlar tarafından desteklenmesi, bu ırkçı tasarıya öfkeyi arttırmaktan başka bir işe yaramıyor. Dağdan gelip bağdakini kovma misali... İnsanın aklı bu durumu anlayamıyor ama diğer yandan da düşünmeden edemiyor, 'Ne yapmaya çalışıyor acaba İsrail'e 20 yaşındayken göç eden Lieberman' diye...
Evimiz İsrail'in destekçilerinin çoğu, ucuz olduğu için ya da ideolojik sebeplerle yerleşim birimlerinde oturuyorlar. Yani işgal topraklarında. Oralardan çıkmak gibi bir niyetleri de yok. Oysa bir barış anlaşması eninde sonunda onların hırsızlık sonucu ele geçirdikleri evlerden çıkmasını istemek zorunda. Lieberman da bu sonuçtan kaçabilmek için, hem iki devletli çözüme 'Evet' demiyor, hem de 'İsrail vatandaşı Arapları, Filistin'e sürelim', ya da 'Onların oturduğu bölgeleri Filistin'e verip, özellikle Batı Şeria'yı biz alalım' türünden tuhaf fikirler ortaya atıyor. Özetle, ilk İntifada'ya soğuk durmuş ama İsrail'in izlediği politikalar yüzünden gittikçe devletlerine olan kırgınlıklarını kızgınlığa dönüştüren Arap vatandaşları iyice düşman etmek istiyor.
Bir Yahudi olduğu için Kiev Üniversitesi'ne alınmayan, İsrail vatandaşı Filistinlilerin devlete bağlılık yemini etmesi gerektiğini de söyleyen Lieberman, muhtemelen bütün çatışma severler gibi, duyguları yasaklamanın çatışmayı azdıracağını umuyor ama bir şeyi bilmiyor, kendisinin de o çatışmanın altında kalabileceğini...
Kaynak: Radikal