İsrail'le yakınlaşan Papandreu gayet mantıklı davranıyor

‘Düşmanımın düşmanı dostumdur’ atasözünün kökeni hiçbir zaman tam olarak belirlenememiştir. Çok sayıda insan, Yunanistan’ın geçtiğimiz haftalarda İsrail’le yakınlaşmasının bu atasözünün hâlâ geçerli olduğunu gösterdiğini düşünüyor. Söz konusu yakınlaşma, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Atina ziyaretiyle doruk noktasına çıktı.

İki ülke arasındaki ilişkilerin çok kısa bir sürede epey ilerleme kaydettiğine şüphe yok. İsrail daha 1980’lerde, Andreas Papandreu’nun Yunanistanı’nı Filistin terörüne ve Arap radikalizmine yardım eden düzenbaz bir devlet olarak görüyordu. Partisi PASOK’taki birçoklarının Yunanistan’ın komünist Doğu’yla kapitalist Batı arasında yeni bir güç ortaya çıkaracak şekilde Üçüncü Dünya’da önde gelen bir rol oynaması gerektiğini düşündüğü bir dönemde, Papandreu Arap dünyasıyla yakınlık kurmuştu. Papandreu  aynı zamanda, Arapların gözüne girmeye çalışarak Türkiye’yle ilişkilerinde destek kazanabileceğine ve belki de Arapları Yunanistan’a yatırım yapmaya ikna edebileceğine inanmıştı.

Papandreu’nun oğlu Yorgos’un şimdi dramatik derecede farklı, dümeni tek bir tarafa kırmadan Araplarla İsrailliler arasından giden bir rotayı izlemeye çalışması ironik. Yorgos bunu tabii ki babasının deneyimlediğiyle hiç alakası olmayan bir ortamda yapıyor. Artık Doğu ve Batı blokları yok: Jeopolitik satranç tahtasındaki taşlar sürekli hareket halinde. Ayrıca Türkiye artık bölgenin büyük oyuncusu; Araplar konuşunca Türkiye değil, Türkiye konuşunca Araplar dinliyor. Ve dış yatırımlara gelince; Arap sermayesinin Yunanistan’daki zayıf varlığı hiçbir zaman dış politikasın feda edilmesini gerektirmedi. Arap petrodolarları yerine Çin yuanını çekmeye çalışmak daha büyük ödüller sunuyor gibi görünüyor.

Dolayısıyla, acımasız reelpolitik açısından bakıldığında, Yunanistan’ın İsrail’le ilişkilerini geliştirip 1990’larda tereddütlü bir biçimde başlayan uzlaşma sürecini devam ettirmesi gayet mantıklı. Fakat Papandreu İsrail’e el uzatarak, Yunan toplumunda var olan güçlü İsrail karşıtı ve bazı durumlarda anti-Semitik dalgaya karşı kürek çekiyor.

Filistinlileri manevi akrabaları olarak gören çok sayıda Yunanlı, İsrail’e hâlâ şüphe ve öfkeyle bakıyor. İsrail’in, Gazze’ye insani yardım taşıyan ve ikisi Yunan bandıralı olan altı gemiye çıkma kararı, birçok Yunanlı’nın bu ülkenin Ortadoğu’daki rolü konusundaki öfkesini artırdı ve ikili ilişkilerde sarsıntı yarattı. Dolayısıyla birçok kişi Papandreu’nun İsrail’le yakınlaşma kararını yüzeysel buluyor. Bu kişiler, uzun zamandır iyi ilişkileri bulunan Ankara’yla Kudüs’ün arasının bozulduğu bir dönemde, Atina’nın Netanyahu hükümetiyle yeni dostluğu sadece Türkiye’ye karşı kullanmakla ilgilendiğine inanıyor. Yunanistan-Türkiye ilişkilerindeki bozulmanın Netanyahu ve Papandreu için katalizör görevi gördüğüne ve fırsatla fırsatçılık arasındaki çizginin gerçekten de çok ince olduğuna şüphe yok.

Fakat Türkiye’nin, Yunanlılarla İsraillilerin ortak hava tatbikatı yapmasından veya su kaynakları konusunda birlikte çalışmasından büyük rahatsızlık duyacağına inananlar kendilerini kandırıyor. Irak’ta her zamankinden daha faal bir rol ve İran’la daha yakın ilişkiler arayan Türkiye, (Yunanistan’ın en büyük çipin yanına bile yaklaşamadığı) pazarlık masasında, ABD ve diğer büyük güçlerin yanında zorla yer edinmeye çalışıyor.

Yunanistan’ın İsrail’e yaklaşımı cesur bir üçlü diplomasiden ziyade, mantıklı bir adım olarak görülmeli. Özellikle de Yunanistan’ın etrafındaki bölgede uluslararası ilişkilerin bu kadar çok veçhesi değişirken ve yerel ekonomi görülmedik biçimde sınanırken, Atina’nın mümkün olduğu kadar çok dosta ve az düşmana sahip olmaya çalışması gayet mantıklı görünüyor. (Yunan gazetesi Kathimerini, başyazı, 23 Ağustos 2010)

Kaynak: Radikal