Bugün bir haftasını dolduran gösteriler için önemli bir dönüm noktası olacak. Bu satırların yazıldığı sırada muhalefet genel grev ve kitlesel gösteri çağrısı yapan muhalefete karşılık kabine üyelerini yeni yeni açıklıyordu Mübarek. Bu da şahinleşme işaretleri veren Mübarek'le muhalefet arasında Tahrir Meydanı'nda tam bir güç gösterisi yaşanacağı anlamına geliyor.. Mübarek adeta savaş kabinesini andıran yeni hükümetiyle kolay pes etmeyeceğinin işaretini veriyor. Göstericilerle arasında adeta kan davası olan polisin yerine meydanlara sürdüğü asker en önemli kozu.
Buna karşılık Baradey'in önce mütereddit biçimde açıklama yapması bir tür Amerika'ya sitem etmesi, daha doğrusu verilen sözleri hatırlatmasının ardından meydana inerek göstericilerin arasına karışması muhalefetin de pes etme niyetinde olmadığının işaretiydi. Hüsnü Mübarek'in orduya hakim olduğu, kolay kolay pes etme niyetinde olmadığı mesajını vermesi bu zamana kadar her türlü desteğini esirgemeyen Amerika'nın mesajını yanlış algıladığını gösteriyor. Belli ki Mübarek güç ve iktidarını kolay kolay bırakmak niyetinde değil. Bunca yıl tek sesli, bir tür dikta yönetimi kuran iktidar erkinin bu ayrıcalıklarından vazgeçmesi kolay değil. Ancak kıvrak politikacılar değişimin sinyalini erken alıp yeni duruma kendilerini adapte edebilirler. Mübarek gibi fiziki olarak da ömrünün sonuna gelen birinin buna uyum sağlaması zor. Mısır denklemini çözecek her adım İsrail faktörünü gözönüne almak zorunda. İsrail ise Mübarek rejimine destek vermekle meşgul.
Hatta batılı liderlere adeta ültimatom vererek insan hakları ,özgürlük gibi basit (!) sebeplerle "Mübarek'i eleştirmeyi bırakın" türünden açıklama yaptı. Son anda gelen haberler göre, 1979'dan bu yana Sina'ya ilk kez Mısır askerinin çıkmasına izin vererek Mübarek'in itibarını kurtarma girişiminde bile bulundu. Sonuçta verilmek istenen mesaj şu: Mısırdaki değişim ne yönde olursa olsun İsrail'i tehdit etmemeli, statükoyu bozmamalı. Bir yanda Mısırlıların talepleri diğer tarafta İsrail'e verilen garantiler Amerikan yönetimini iyice zora sokmuş durumda. 80 milyonu aşkın nüfusuyla bu devasa ülkede statükonun bu şekilde sürdürülemeyeceğini en iyi farkeden Amerika olmalı.
Siyasal baskı, yoksunluk, ekonomik yoksulluk ve adaletsiz gelir dağılımı altında ezilen halkın sürekli bastırılarak güdülemeyeceği açık. Sorun değişimin nasıl ve kimler eliyle gerçekleştirileceğinde düğümleniyor. Burada iki önemli sınır çizgisi var. İlki İsrail'in keyfini kaçıracak bir değişim olmamalı. İkincisi ise İslamcı güçlerin değişimi/devrimi yönlendirmesine izin verilmemeli...
Yani İsrail'in varlığını ve "barış"ı garantiye alırken İslamcı grupları iktidara taşıyacak yönde bir demokratikleşme olmamalı. Nitekim gerek İngiltere'den gerekse Avrupa Birliği'nden Mübarek'e yapılan uyarılarda demokratik dönüşümlerin gerçekleşmemesi durumunda "radikal unsurlar"ın yönetimi ele geçirebileceklerine dikkat çekilmesini kaydetmek gerekir.. DEVAMI>>>