İsrail'in yeni yerleşimleri barışa engel


 
İsrail'in Annapolis'ten hemen önce Doğu Kudüs'te yeni yerleşimler inşa edeceğini açıklaması, konferansın şaka gibi görünmesine yol açıyor. Oslo, Yol Haritası ve Annapolis'e rağmen Filistinlilerin mülkiyetindeki topraklar uluslararası toplumun gözü önünde istimlak ediliyor

İsrail'in yasadışı biçimde ilhak edilen Doğu Kudüs'teki Har Homa bölgesini Beytüllahim'deki bir başka yasadışı Yahudi yerleşimi olan Gilo'yla birleştirmek için 307 konut daha yaparak genişletme planı, Annapolis toplantısının kötü bir şaka gibi görünmesine yol açıyor. BM'deki şaşmaz ABD vetosuna dayanarak ve uluslararası hukuku hiçe sayarak, İsrail hep yaptığı gibi yine kendi gündemini uyguluyor, ki bunu Başbakan Ehud Olmert'in sözcüsü Mark Regev'in demeçlerinde görebiliyoruz: "İsrail Yol Haritası'ndan kaynaklanan tüm yükümlülüklerine uyacaktır. Yükümlülükleri Batı Şeria'ya dair ve Kudüs farklı bir mevzu. Kudüs bizim başkentimiz, İsrail'in egemenliği altındaki bir topraktır."

Emlak fuarlarında satışa çıktı
Aslında Filistin'i taksim eden 181 sayılı ilk BM kararında Beytüllahim de dahil olmak üzere Büyük Kudüs bölgesi ayrı bir bütün olarak uluslararası denetim altına sokuluyordu. 1967'den beriyse Kudüs tek taraflı ilhak edilen bölgelerden oluşuyor ve ABD dahil bunu hukuki olarak kabul eden hiçbir ülke yok. Çoğu elçilik İsrail'in fiili başkenti Tel Aviv'de bulunuyor. Doğu Kudüs çevresindeki mahalleler sadece ilhak edilmedi, aynı zamanda büyük ölçüde Filistinlilerin mülkiyetindeki bu topraklar istimlak edildi, ki bu da toprak hırsızlığıdır. Uluslararası hukuka, Cenevre Konvansiyonu'na ve bazısını sayacak olursak 242, 446, 452 ve 465 sayılı BM kararlarına göre 'savaşla toprak elde etmek kabul edilemez' ve bu yüzden İsrail'e Kudüs dahil 1967'de işgal ettiği Arap topraklarında yerleşimler inşa etme ve planlamaktan vazgeçmesi, yaptıklarını da sökme çağrısı yapılıyor.
Har Homa (ya da Ebu Ganem) Doğu Kudüs'ü işgal altıdaki Batı Şeria'dan koparan yerleşimlerin dış çemberinin parçası. Eskiden Beytüllahim, Beyt Sahur ve Um Tuba'yla Sur Baher köylerindeki Filistinlilerin sahibi olduğu ağaçlık güzel bir dağdı. Har Homa kalesini dikmek için buranın suç teşkil edecek şekilde ağaçsızlandırılmasından başka, yapılan konutlar şimdilerde Britanya ve ABD'deki emlak fuarlarında satılıyor, ki bu da Cenevre Konvansiyonu'na göre savaş suçuna yardım ve yataklık olarak nitelendirilebilir. Daha kötüsü, ruhsatsız inşa edildikleri gerekçesiyle Filistinlilerin evlerinin sürekli ve zalimce yıkılması ve kendi toprakları üzerinde bile onlara inşaat izni tanınmaması. Amaç Yahudilerin Kudüs'teki demografik üstünlüğü Filistinlilerin aleyhine artırmak. Bu projeleri geliştiren İsrail'deki mimar ve planlamacılar meslek ilkelerini çiğniyor ve söz konusu siyasi-askeri girişimin suç ortağı haline geliyor.
Oslo ve Yol Haritası'na -şimdi de Annapolis'e- rağmen aslında yerleşimler giderek artan bir hızla yayıldı ve bunlar arasında sadece küçük ileri karakollar şeklindeki yerleşimler değil Şimdi Barış (Peace Now) örgütünün bir raporunun da gösterdiği üzere büyük ölçüde Filistinlilerden istimlak edilen topraklar üzerinde yükselen Ariel ve Maale Adumim gibi şehirler de bulunuyor. İsrail Bayındırlık İdaresi bile 'kamu toprağının' İsrail toprağı olmadığını ve gelecekte Batı Şeria'da kurulacak 'yaşayabilir' bir Filistin devletinin parçası olduğunu belirtti.
3 bin 500 konut yapmak için Şolomo Aronson'un tasarladığı E-1 koridor planı Maale Adumim'i Kudüs'e bağlıyor ve Annapolis'ten hemen önce ilan edildi. Bu bilhassa aceleye getirilmiş görülüyor, zira Batı Şeria'yı ikiye bölecek ve gelecekteki Filistin devletinin yaşayabilirliğini mezara gömer. Maale Adumim çevresinden dolanan sadece Filistinlilerin kullanacağı bir yol yapmak ve bu yasadışı mega kenti de çevreleyecek apartheid duvarını tamamlamak için Ebu Dis ve Azarya civarında daha fazla Doğu Kudüs toprağı istimlak edilmekte, Cahalin'deki Bedeviler de otlaklarından ediliyor. Aslında İsrail'in hamleleri iki devletli çözümü imkânsız kılarak fiilen tek devletli bir çözüm yarattı ki, burada halkın yarısı gerçek demokrasi altında değil, tartışmasız apartheid koşullarında yaşıyor.
İsrail devleti kurulmadan önce bile orada bulunan köylerden
'tanınmayanları' Celile ve Negev'deki 'etnik temizliği' tamamlamak için yıkılmakta. Şimdilerde 'Negev Mücadelesi' diye reklam kampanyası yürüten Yahudi kuruluşu JNF'nin sahibi olduğu topraklarda 1948'den önce ve sonra kurulmuş yüzlerce Filistin köyü harabeye çevriliyor. Britanya Başbakanı Brown'ın Negev'de sadece Yahudi vatandaşların oturacağı yerleşimlere destek veren JNF'nin Britanya'daki patronlarından biri olmasıysa onun barış sürecindeki dürüst arabulucu konumunu zedeliyor.


En fazla Annapolis'e gideriz...
Bush ünlü mektubunda eski İsrail başbakanı Şaron'a ne derse desin, Batı Şeria'daki tüm yerleşim ve büyük bloklar uluslararası hukuka ve Cenevre Konvansiyonu'na göre yasadışı. İleri karakol konumundaki küçük yerleşimleri kontrol noktalarıyla birlikte sökme vaatleri bile yerine getirilmedi; sökülenler hemen yandaki bir tepede yeniden kuruldu.
Nihai statü müzakerelerinin yürütüldüğü sene duvar ve büyük yerleşimler tamamlanacak, Ürdün Vadisi toptan ilhak edilecek. Uluslararası baskı, zıvanadan çıkmış yerleşim inşaatlarının son bulması, yerleşimcilerin boşaltılması, mültecilerin dönüş hakkının tanınması ve Yeşil Hat'ta dönülmesi olmadan asla barış sağlanmaz, İsrail ve Filistin güvenlik bulamaz.
İsrail'in kendi insan hakları örgütleri, sivil toplum kuruluşları ve barış girişimlerince gayet iyi belgelenen insan hakları sicili ortadayken ve tartışmalar savunulmazı savunma şeklinde yürürken hiçbir yere varamayız, en fazla Annapolis'e kadar gideriz.

Kaynak: Radikal