İsrail'in vahşi yanlışlarının en sonuncusu

İsrail ordusunun, Gazze’ye ilaç, gıda ve inşaat malzemesi gibi insani yardım ulaştırmaya teşebbüs eden altı sivil araçtan oluşma Özgür Gazze Filosuna haksız saldırısını artık hepiniz duymuş olmalısınız. Gazze nüfusu 2006 yılında beri İsrail’in felç edici kuşatması altında. Gazzeli seçmenler, Bush yönetiminin ısrarıyla yapılan özgür seçimlerde korkusuzluk sergileyip Hamas’a oy verdiklerinde İsrail ablukası başladı; Bush yönetimi, sonuçlardan memnun kalmadığı için bu kez yeni hükümeti tanımayı reddetti.
 
Geçen Salı gecesi, İsrail donanmasına bağlı kuvvetler ve komandolar, uluslararası sularda bulunan silahsız gemilerden birine saldırarak en az on barış eylemcisini öldürdü ve çok sayıda kişiyi de yaraladı. İsrail ordu sözcüsü, İsrail’in gemiye çıkıp el koyma çabalarına yolcuların  direnmesinden dolayı güç kullanmakta haklı olduğunu iddia etti. Diğer İsrailli yetkililer, kırk ülkenin vatandaşlarından oluşan ve aralarında bir Nobel Barış ödüllüsü, eski bir Amerikan büyükelçisi ve de Holokost’tan sağ kurtulan bir kişinin de olduğu eylemcileri Hamas’la hatta el Kaide’yle bağlantıları olan terörist sempatizanı olarak resmetmeye uğraştılar.
 
Haberleri duyduğumda ilk sorum şu oldu: “İsrail liderleri ne düşünmüş olabilirler? İnsâni bir misyona uluslararası sularda öldürücü bir saldırı düzenlemenin kendilerine ne gibi bir fayda sağlamasını umuyorlar? İsrail hükümeti ve onun sertlik yanlısı destekçileri, İsrail’i sözümona “gayri meşru kılma” çabalarından sık sık şikayet ederler fakat İsrail’in dünyadaki itibarını dibe vurduran işte tam da böylesi hareketlerdir.
 
Bu son hoppalık, binlerce Lübnanlı’nın yaralandığı ve milyarlarca dolarlık zarara yol açan 2006 Lübnan saldırısı veya çoğu çocuk 1.300 Gazzeli’nin öldüğü 2008-2009 katliamı kadar kalın kafalılıktır. Bu hareketlerin hiçbiri de stratejik bir kazanım getirmedi ve hepsi de İsrail’in stratejik düşüncesinde 1967’den beri şahit olduğumuz sürekli bir kötüleşmenin mevcut delillerine ilave delillerdir.
 
İkinci sorum: “Obama yönetimi bu meselede biraz metânet sergileyip İsrail budalaca ve tehlikeli bir şekilde hareket ettiğinde ABD başkanlarının yaptığı samimiyetsiz beyanâtların ötesine geçecek mi? Başkan Obama, bizim hârika Amerikan değerlerimiz hakkında konuşmayı seviyor ve Obama’nın parlak yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi “bu değerleri sadece kolay olduğunda değil zor olduğunda da yukarıda tutmalıyız” diyor. Aynı belge, “kural temelli uluslararası düzenden” de bahsetmekte ve “Amerika’nın hukukun üstünlüğüne bağlılığı, 21. yüzyılın sorunlarına göğüs gerebilecek bir uluslararası düzeni inşa gayretimizin de esasıdır” demektedir. Güzel, eğer bu doğruysa, Obama’nın söyledikleriyle neyi kastettiğini ispatlayabileceği nefis bir fırsat var. Bir insâni yardım misyonuna saldırmak, Amerikan değerleriyle bağdaşmaz isterse o yardım misyonu, ablukaya meydan okumak gibi kışkırtıcı bir harekete girişmiş olsun. Ayrıca, saldırının uluslararası sularda yaşanmış olması, uluslararası hukukun doğrudan ihlalidir. Ara seçimler yaklaşırken ilkeli bir duruş sergilemek, Amerikan yönetimi için siyaseten zordur elbet fakat değerlerimiz ve hukukun üstünlüğüne bağlılığımız, bir başkanın oy uğruna feda edeceği şeylerse, o halde pek de kıymetli değiller demektir. 
 
Daha önemlisi, İsrail’in bu yanlış yola sapmış kavgacı hareketi, Amerikan çıkarlarına çok daha büyük bir tehdit teşkil etmektedir. İsrail’e yardım malzemesinin ve diplomatik korumanın büyük bir kısmını ABD sağladığından dolayı ve başkandan en alt düzeydekine kadar siyasetçilerin ABD-İsrail arasındaki “sarsılmaz bağlara” gönderme yapmalarından dolayı dünyadaki herkes doğal olarak biz ve İsrail’in çoğu eylemi arasında ilişki kuruyor. Dolayısıyla İsrail böylesi saçma ve tuhaf şeyler yaptığında yalnızca kendi imajını lekelemekle kalmayıp Amerika’nın da kötü durmasına yol açıyor. Bu hâdise, Ortadoğu ülkeleriyle ilişkilerimize zarar verecek, “Siyonist-Haçlı İttifakı” hakkındaki cihatçı anlatılara yeni inanılırlık katacak ve de İran meselesinin ele alınışını zorlaştıracaktır. Hâdiseyi hafifsersek, dünyadaki dostlarımız nezdindeki ahlâki itibarımıza da mâl olacaktır. İsrail’le özel ilişkilerimizin tam bir külfet olduğunun – sanki daha fazlasına ihtiyacımız varmış gibi -  yalnızca fazladan yeni bir delilidir bu.
 
Kısacası, Obama yönetimi bu budalaca harekete ne kadar kızdığını göstermediği takdirde, ABD’nin tepkisi gerçekten dişli olmadığı takdirde, diğer devletler haklı olarak Washington’ı onarılmaz şekilde zayıf ve ikiyüzlü bulacaklardır. Obama’nın “Yeni Bir Başlangıç” başlıklı Kahire konuşmasının, Boş Söylemlerin Şeref Listesinde seçkin bir yere sahip olacağı kesindir.
 
ABD nasıl tepki verebilir/di? İsrail’in hareketini yalın bir İngilizceyle ve hiç kaçamak yapmadan kınayabilirdik. İsrail’in hareketini kınayan bir BM Güvenlik Konseyi karar taslağının hazırlanmasına ve Konsey’den geçirilmesine yardım edebilir ve neler olduğunu tespit için uluslararası bir komisyon kurulması çağrısı yapabilirdik. Ve şayet Amerikan istihbaratı filoyu izlemişse – ki izlemiş olmalıdır – topladığımız bilgileri komisyonun erişimine açmalıyız. İsrail’e askeri yardım paketlerini iptal edebilir veya bazı maddelerini askıya alabiliriz. Gazze ablukasının kanun dışı, gayri insâni olduğunu, amaca zarar verdiğini yüksek sesle ve açık açık ifade edebilir, ablukayı derhal kaldırmaları için İsrail ve Mısır’a baskı uygulayabiliriz.
 
Fakat saydığımız güçlü tedbirler bile altta yapan problemi yani bizzat çatışmayı çözmeyecektir. Söz konusu olan her iki tarafı bir anlaşmaya zorlamak olduğunda, bu yönetimden çok fazla şey beklememeyi öğrendim zira Obama iyi oyundan bahsediyor ama her iki taraf üzerinde anlamlı bir baskı kurmuyor. Bu son olay Obama’yı Beyaz Saray’a gelir gelmez İsrail-Filistin meselesini listenin başına almada haklı olduğuna ama geçen  yaz (2009) ve sonra geçen ilkbahar’da Netanyahu ayak direttiğinde ona teslim olmakla hata ettiğine ikna etmiş olabilir. O ricâtların neticeleri, işgal altındaki topraklarda durum daha da kötüleşirken kıymetli bir zamanın yitip gitmesi oldu. 
 
Obama, iki devletli bir çözüm lehine zaman hızla azaldığından dolayı bu fırsatı ele geçirmeli, farklı bir yaklaşıma niçin ihtiyaç duyulduğunu, bu çatışmayı nihayete erdirmenin ABD ulusal güvenliği adına niçin bir öncelik olduğunu Amerikan halkına izah etmek için bu fırsattan istifade etmelidir. Her iki taraf üzerinde Amerikan baskısı kurmanın hem İsrail hem de ABD çıkarlarına nasıl hizmet ettiğini de açıklamalıdır. Bunu yapmak için kendisine yardım edecek yeni yüzlere ihtiyacı olacak zira şu an kullanmakta olduğu ekip bir yıldan fazla bir zamanı hiçbir kazanım elde etmeden harcadı (Eğer ekonomi takımı da böyle azimli olsaydı, ekonomimiz sarmal çize çize uçurumdan aşağı hala yuvarlanıyor olurdu). Dolaylı görüşmelerin yeniden başlatılmasının bir değeri yok çünkü o görüşmeler, önceki yüz-yüze görüşmelerin bir adım gerisinde kalıyor ve başarısız olması da muhtemeldir.
 
Üçüncüsü, bizzat İsrail’le ve özellikle de onun şu anki hükümetiyle ilgili. Nükleer silahları, güçlü bir ordusu, gitgide daha müreffeh bir ekonomisi ve hayli ileri bir teknolojisi olan ama bir milyondan fazla insanı Gazze’de kuşatma altında tutan, Batı Şeria’daki milyonlarca insanın siyasi haklarını inkar eden, liderleri sadece iyi silahlanmış ordulara karşı değil masum sivillere, uluslararası barış eylemcilerine karşı da ölümcül güç kullanma konusunda vicdan azabı duymayan ve bu arada kendilerini masum kurbanlar olarak takdim eden bir ülke hakkında nasıl düşünmemiz bekleniyor? Siyonist rüyada bir şeyler fena halde yanlış gitti.
 
Dördüncüsü, bu hâdise, ABD’deki “İsrail yanlısı câmianın” turnusol testidir. İsrail’in bu gibi aptalca şeyleri yapmayı sürdürmesinin nedenlerinden biri de sertlik yanlısı sempatizanları eliyle fiillerinin neticelerinden uzak tutulmasıdır. AIPAC sözcüleri, gazetecileri ve üstatları baskını eğip büken e-posta bombardımanına tâbi tutmaya başladılar bile. Diğer özürcülerin de İsrail’in eylemini “meşru müdaafa” gibi ilkeli bir hareketmiş gibi savunan op-ed makaleler ve blog yazıları döşeneceğini umabiliriz. Eğer Obama yönetimi önerdiğim yollardan birinde ilerlemeye çalışırsa, İsrail lobisindeki en güçlü örgütlerin sert muhalefetini hesaba katabilir.
 
Peter Beinart’ın New York Review of Books’ta yayınlanan son makalesi özellikle de sorusu dikkat çekicidir: “AIPAC ve Başkanlar Konferansı İsrail liderleri ne yapmalı veya ne söylemeli ki onlar da “hayır” diye çığlık koparsınlar? Bunu kendi kendilerine sormalılar…eğer çizgi hala aşılmamışsa, çizgi nerede?”
 
Gelecek birkaç gün içerisinde siyasetçilerin ve uzmanların bu meselede nasıl saf tuttuğunu gözleyin. İsrail’in “çizgiyi aştığını” ve eleştiriyi – hatta belki müeyyideyi - hak ettiğini hangileri düşünüyor? İsrail’in yaptıklarının isabetli olduğunu düşünenler hangileri? İroniktir, İsrail’in dostları birinci gruptakilerdir çünkü vakit çok geç olmadan ülkeyi kurtarmaya çalışıyorlar. İkinci gruptakiler ise İsrail’i uluslararası tecride – hatta belki de daha kötüsüne - doğru yokuş aşağı süren hamaset erbâbıdır.
 
Kaynak: Foreign Policy
 
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı