İsrail'in saldırısında gölgede kalanlar

 

Lübnan Hizbullah'ı içinde "Haj Rıdvan" olarak tanınan: örgütün tabanındaysa efsane bir lider olarak görülüp "Fidel Castro" ve "Che Guavera"ya benzetilen, İran istihbaratında "tilki", batılı istihbarat ajanslarında "hayalet adam" ve Mossad'da ise "Moris"lerden bir tanesi olarak İmad Mugniye kadar kod adı taşıyan bir kişi bulmak hemen hemen imkansızdır. 25 yıldan beri baştan Washington istihbaratı olmak üzere 42 ülke ve istihbarat birimlerinde en çok arananlar listesinin ilk sırasında yer alan, ölü veya diri kendisini ele geçirenlere 25 milyon dolar ödül verileceği vaat edilen Mugniye'nin adı dünyanın birçok yerinde düzenlenen, silahlı, bombalı eylemlere karışmıştır.  Özellikle, Beyrut'ta 1983'te 300 Fransız ve Amerikan deniz piyadesinin ölümü ile sonuçlanan bombalama yanı sıra 1985'te Amerikan TWA uçağının kaçırıldığı eylem 1994'te Arjantin'in başkenti Buenor Aires'teki İsrail-Arjantin dostluk merkezine yönelik saldırıdan sorumlu tutulmaktadır. Mugniye'nin Hizbullah için askeri liderlik düzeyindeki gücü, örgütün siyasi lideri Hasan Nasraallah ile paralel düzeyde olup,  Hizbullah'a, İran ve Suriye arasındaki iletişimi saylayan bir denge konumuna da sahipti. Birçok suikasttan sağ kurtulan, ancak bu saldırılara iki kardeşini kurban veren Mugniye ancak gölgeden gün ışığına geçtikten ve Hizbullah'ın şura konseyine üye olduktan sonra deşifre edilmiş ve bu urum ölümüne sebep olan saldırıda belirleyici etken olmuştur.
Mugniye suikastının arkasındaki güçlerin kimliği bu eylemin beraberinde getireceği sorunları irdelemeden önce olayın bölgenin hangi şartları altında gerçekleştiğine değinmek bu operasyonun daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacaktır. Öncelle Mugniye 'ye yönelik saldırının özellikle zamanlama bakımından Başbakan Olmert'in Almanya'da Savunma Bakanı ile Barak'ın, ise Ankara'da olduğu bir döneme denk gelmesi son derece ilgi çekicidir.

Bunlar birlikte saldırının 'Winnograd Raporu'un açıklandığı ve söz konusu raporda ülkenin yıpranan prestijinin korunması için acilen ses getiren bir hamle gerçekleştirilmesi gerektiğinin altını çizmesinin ertesinde yaşanmasın dikkatle değerlendirilmelidir. Dahası bu eylem sonrasında Mossad Başkanı Meir Dagan'ın görev süresinin 2009'a kadar uzatılması da dikkate alındığında İsrail'in doğabilecek yeni gelişmelere karşı uzun vadeli bir strateji peşinde olduğu açıktır.

Ölümle ilgili ortaya çıkan senaryolar ve muhtemel gelişmeler ise: Çeyrek asırdan beri yeraltında saklanan ve Batı istihbaratının elinde tek bir fotoğrafı dahi bulunmayan Mugniye'nin, Suriye'nin Başkenti Şam'ın en iyi korunan ve ülkenin önde gelen güvenlik sorumlularının ve diplomatlarının ikamet ettiği bir semtte gerçekleşene bombalı saldırıda hayatını kaybetmesi, Suriye, Hizbullah, İran üçlüsü içerisinde bir sızma olduğunu göstermektedir.

Şam'ın kalbinde meydan gelen bu olay Suriye, İran ve Hizbullah arasında güvensizliklere sebebiyet verecektir ve bu güçler arasındaki sıcak ilişkileri olumsuz bir şekilde etkilemesi ve kuşkusuz uzun vadede bir hesaplaşmayı beraberinde getirmesi muhtemeldir. Uzun planlama ve takipler neticesi gerçekleşebilecek böylesi bir olaysın içeriden destek olmadan gerçekleştirilmesi mümkün gözükememektedir. Rahat bir şekilde hareket etme yetkisine sahip iç odaklarından destek aldığı kesin olan bazı Arap kökenli çift taraflı ajanların bu eylemde rol sahibi olduğu kuşkusuzdur.

Mugniye'nin öldürülmesi İsrail'in 2006'daki başarısız Lübnan operasyonun sonrasında zarar gören prestiji ve iç politikasındaki sıkıntılar dikkate alındığında Tel Aviv için önemli bir moral kaynağı olacaktır. Eylemin niteli ve özellikleri bakımından sahip olduğu önemi yanı sıra, Mugniye'nin ölümünün beraberinde getireceği sorunlar ve gelişmeler çok daha dikkat çekicidir. Şöyle ki; Hizbullah lideri Hasan Nasrallah tarafından "bu eylem İsrail'in açık bir savaş ilanı" olarak nitelendirilmiş ve Tel Aviv'in mesajının alındığı, örgütün böylesi bir böylesi bir savaşa hazır olduğu ve yeri, zamanı kendisinin seçmesi suretiyle cevap verileceği ifade edilmiştir.

Böylesi bir savaşta Hizbullah'ın 2006'da kullanmış olduğu füzelerden daha güçlü ve İran troykasın tarafından suçlanan İsrail'in bu tür bir gelişmeye karşı savunma planları hazırladığı ve ülke içinde ve dışında teyakkuz haline geçtiği şüphe götürmemektedir. Saldırının Şam'da gerçekleştirilmesi özellikle ABD tarafından terörü teşvik bağlamında eleştirilen ve Hizbullah'a yönelik destek verdiği, teröristlerin beslediği iddialarını reddeden Suriye'yi Batını âleminin gözünde zor durumda bırakacaktır. Böylece Esad, yönetiminin hem Batı'da güveniriliği zedelemesi hem de Hizbullah ve İran ve arasını açması bakımından saldırıyı düzenleyen gücün bir taşla iki kuş vurduğu açıktır.

Refik Hariri'nin öldürüldüğü güne denk gelen bu eylem iki zıt güç olan Sünni Saad Hariri ile Şii Hasan Nasrallah arasında ılımlı mesajlaşmaları başlatması bakımından ülke içerisinde birlik sağlanmasında hizmet edeceği yönünde iyimse beklentilerin gündeme gelmesine de neden olabilecektir.

Sonu itibarıyla İsrail'in 2006' savaşında yaşadığı şokun ve benzerinin Mugniye'nin ölümü sonrasında Hizbullah'ın komuta kademsisinde yaşandığı kesindir. Bu bakımından söz konusu psikolojiden çıkmak için örgütün ciddi ses getiren bir hamleye başvurması beklenmektedir. Ancak böylesi bir durumun ve akabinde yaşanması muhtemel gelişmelerin bölgenin gündelik ve huzur ve istikrara kavuşması yönündeki bekletileri başka bir bahara erteyeleyeceği açıktır.

Dolayısıyla her ne kadar Tel Aviv tarafından Mugniye'nin ölümü ile "hesap kapanmıştır" nitelendirmesi yapılmışsa da tarafların oraya koymuş oldukları "öldürülmemeden önce öldür" veya "yok" edilemeden önce yok et" denklemi ortadan kalkmadığı sürece bölgedeki güçler arsında yaşanmakta olan sorunlar zaten diken üzerinde duran Ortadoğu coğrafyasını şiddete sürükleyecektir. 

Kaynak: Zaman Gazetesi