İsrail yarın sandık başına gidiyor. Seçmenler, 120 sandalyeli Knesset'in yeni üyelerini belirleyecek.Seçim sonuçlarını şimdiden kestirmek zor...Ancak şurası kesin:
-Kampanya sırasında 'şahin' söylemleriyle öne çıkan partiler ipi en önde göğüsleyecek.
Mesela onlardan biri Binyamin Netanyahu'nun liderliğindeki Likud Partisi.
Aşırı sağcı politikalarıyla bilinen Likud'un sandıktan birinci parti çıkması kuvvetle muhtemel.
1996-1999 yılları arasında başbakanlık görevini üstlenen Netanyahu, İsrail'in 'şahin' politikacılarından biri. 10 yıl sonra yeniden 'başbakan' olmayı hayal ediyor.
Netanyahu'nun seçim vaadi ise Hamas'ı yok etmek:
-Gazze'deki savaş, zamanından önce bitti. Eğer seçilirsem Hamas'ı yok edeceğim.
***
Likud'un en büyük rakibi ise Kadima. Ehud Olmert'in boşalttığı liderlik koltuğunda şimdi Dışişleri Bakanı Tzipi Livni oturuyor.
Biliyorsunuz Olmert-Livni ikilisinin imzası var, İsrail'in Gazze'de gerçekleştirdiği son katliamların altında.
22 gün süren katliam, Kadima'ya olan desteği bir hayli artırmış durumda. Açık ara önde giden Likud'u seçimlere 24 saat kala neredeyse yakalamış görünüyor Kadima.
Şüphesiz Livni'nin en büyük arzusu, Golda Meir'dan sonra İsrail'in ikinci kadın başbakanı olmak. Bu hırs onu şahin politikacılar safına itiyor tabii ki...
O da bu rolü oynamaya dünden razı.
Seçmenlerine hitap ederken sarf ettiği şu sözler, onun Filistin'le barış konusunda ne kadar 'radikal' görüşlere sahip olduğunu açıklıyor:
-Güvercin pencerenin eşiğinde... Ya kapıyı kapatacağız ya da onu içeri alacağız. Çözüm sizin ellerinizde.
Yani...
Kadima'yı tercih edin ki 'barış güvercini' bir daha dönmemek üzere uçup gitsin!
***
İsrail'de siyasi zeminin bu kadar 'aşırı' sağa meyletmesi, incelenmesi gereken önemli bir olgu bence.
Düşünün ki İsrail'in en önemli partilerinden İşçi Partisi bile son kertede şahinler safında yer alıyor bugün.
Neden?
Elbette Savunma Bakanı Ehud Barak'ın seçim kazanma hırsından dolayı.
Hâlbuki mezkûr partinin en önemli özelliği, Oslo Anlaşmaları'na imza atan bir siyasi hareket olarak tarihe geçmesidir.
Tabii bir de 'demokrat' kimliğidir herhâlde...
Ama...
Ehud Barak liderliğindeki İşçi Partisi, Kadima'nın hükümet ortağı olarak 'sertlik yanlısı' bir politika izliyor bugün.
Bu siyasi tercihi ona seçim kazandırır mı peki?
Sanmıyorum.
Kaldı ki anketler İşçi Partisi'nin ancak dördüncü parti olabileceğini söylüyor bize.
O halde seçmenin aşırı sağ tercihi nasıl izah edilebilir?
Kimi yorumculara göre bunu şu üç faktörle açıklamak mümkün:
-Hizbullah, Hamas ve İran.
***
Bunlar, İsrail'in güvenliğini tehdit eden üç 'dış' faktör olarak karşımıza çıkıyor.
Meseleyi sadece bu üç unsurla izah etmek yeterli olmaz herhâlde. Bunların dışında başka faktörler de var çünkü.
Mesela, İsrail vatandaşı 1,2 milyon Arap'a yönelik 'düşmanlık' prim yapıyor seçmen nezdinde.
Ülke nüfusunun yüzde 20'sini oluşturan İsrailli Arapları hedef alan İsrail Evimiz Partisi'nin, daha şimdiden 'güçlü' bir koalisyon ortağı olmaya aday haline gelmesi başka nasıl açıklanabilir ki?
'Sadakat yoksa vatandaşlık da yok' sloganıyla seçimlere giren partinin başında Avigdor Lieberman var.
Rus kökenli Yahudilerin desteğini alan Lieberman, İsrailli Arapların orduda askerlik yapmasına karşı çıkıyor.
Ayrıca İsrail'de yaşayan Araplar ile Batı Şeria'daki yerleşim birimlerindeki Yahudilerin yerlerinin değiştirilmesini istiyor.
Görüldüğü gibi seçimler birbirleriyle aşırılıkta yarışan partiler arasında olacak.
Ya barış umutları?
Galiba ümitler şimdilik bir başka bahara ertelenecek.
Zaman