Hem İsrail hem de işgal altındaki topraklarda Bedevi topluluklarının çarpıcı şekilde benzer meydan okumalarla karşı karşıya kalmaları, iki devletli “çözümün” yokluğunu vurgular. İsrail’de Knesset bu hafta, Negev çölündeki 40.000 Bedevi’nin İsrail içinde yerini değiştirecek bir kanun çıkaracak. Prawer Planı olarak adlandırılan plan, Tel Aviv'in İsrail’le işgal altındaki toprakları birbirinden ayıran Yeşil Hat’tın her iki tarafındaki Bedevilerin yerini değiştirmek üzere en son teşebbüsünün bir parçasıdır. İsrail hükümetinin politikası, ister İsrail vatandaşı olsun ister askeri işgale konu olsun Bedevileri etkili bir şekilde görünmez yapmaya çalışıyor.
İsrail’in 1948’de kuruluşundan iki sene önce, Negev olarak adlandırılan çöl bölgesinde 95.000 kadar Bedevi vardı. 1953 civarında ise sadece 11.000 kadar kalmıştı. Yeni İsrail devleti bunların çoğunu Negev’in belli bölgelerinde kurulan küçük toprak parçalarına yerleştirmişti. Diğerleri de Batı Şeria’ya kaçmıştı. Sonraki 60 senede İsrail ve Batı Şeria arasındaki sınırın askerileşmesi, iki Bedevi topluluk arasında fiziki ve hukuki ayrılığı sağlamlaştırdı. Bununla birlikte bugün her iki topluluk benzer meydan okumalarla karşı karşıyadır.
İsrail ve Batı Şeria’da Bedeviler günlük hayatı çekilmez kılan idari engellerle karşı karşıyalar. Bedevi köylüler, karmaşık imar süreçleri, tartışmalı toprak iddiaları ve Bedevi evlerinin yıkılmasına dair aktif politikaların üstesinden gelmek zorundalar. Bu, İsrail’in toprak politikasının Bedevi topraklarını küçültmeye çalışmasından dolayıdır. Prawer Planı İsrail’de Bedevileri topraklarından alarak zorla şehirlerin ilçelerine nakleder. İsrail, Bedevilerin yaşadıkları topraklarda kalma hakkını resmi olarak tanımayacağı için, içecek yeterli miktarda su elde etmek de dahil, her şey bir mücadele olmuştur. Prawer Planı, Bedevi topluluklarının cesur mücadelelerinde trajik bir son olacaktır.
Su ayrımcılığı
Mevcut İsrail askeri kanunları altında, Batı Şeria’da ikamet eden bir Bedevi’nin, sızan bir boruyu tamir etmesi ya da bir su haznesi oluşturması için İsrail ordusundan (paradoksal bir şekilde Sivil İdare olarak adlandırılıyor) resmi izin alması gerekiyor. Bürokrasi, boru tamiri ve yeni borular yerleştirilmesi gibi küçük projeler için bile izin vermeyi reddediyor.
Aksine, yerleşim yerlerindeki İsrailliler ise bol miktarda şebeke suyuyla ev inşa ediyorlar. Aslında Batı Şeria’daki İsrailli yerleşimciler, istedikleri kadar su alıyorlar (kişi başı günlük 369 litre). Bu, günde kişi başı 15 litre su tüketen komşu Bedevilerin kullandıkları suyun 24 katından fazladır. Çok daha az su elde etmelerine rağmen Bedeviler, Yahudi muadillerinden dört katı kadar fazla su parası ödüyorlar. İsrail ordusu ayrıca Bedevilerin evleri ve suyla ilgili yapılarını yerle bir ediyor. 2011’de suyla ilgili 82 yapı yıkıldı. Halen beklemede olan binlerce yıkım emri daha var. Bunun sonucu olarak Bedeviler, tankerlerle kendi sularını taşımak üzere kilometrelerce seyahat etmek zorunda kalıyorlar. Bu pahalı bir girişimdir: Traktör kiralamaları gerekiyor, tankerler de küçüktür.
İsrail’de benzer devlet planlama hedefleri, Negev gibi yerlerde Bedevilerin suya erişimini sınırlar ve engeller. İsrail birkaç yıldır, Prawer Planı’na yol açmak için, genişleyen askeri ve iskân ihtiyaçlarından dolayı Negev’i yeniden organize ediyor.
Plana göre, İsrail Bedevilerin zorla yerlerini değiştirecek ve onları zorla şehirleştirecek ve geliştirme amaçlı olarak onların topraklarını istimlak edecek. İsrail devleti, plana hazırlık olarak, Bedevi köylerinin tanınması ve inşaat izni verilmesi için sıkı kurallar koydu. Bu kurallar 35 köy ve 70.000 kişiyi İsrail tarafından tanınmaz halde bırakıyor. İsrail Su İdaresi, bu tanınmayan köylerde yaşayanlara doğrudan su bağlamayı reddediyor. Bu bölgelerde yaşayan aileler, aynen Batı Şeria’da yaşayan Bedevilerin yaptığı gibi, ya kendi su borularının parasını vermek ya da tankerlere bel bağlamak zorundalar. Ve bunlar İsrailli Yahudi komşularından çok daha yüksek oranda ödeme yaparlar. Bir vakada, Bedevi köyü Beer M'shash’ta bir aile, su için yakınlardaki Yahudi komşularından yaklaşık 13 kat fazla ödeme yaptı.
Yeşil Hat’tın önemi yok
İş suya erişim gibi temel haklara geldiğinde İsrail’in Bedevi vatandaşları İsrail askeri işgali altındaki Bedevilerden daha iyi muamele görmez. Neticede Yeşil Hat, İsrail devletinin saygı duyduğu bir sınır değildir. İsrail Sivil İdaresi Batı Şeria’da su sarnıçlarını tahrip ettiğinde Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nin 53. Maddesi’ni ihlal eder. Benzer şekilde, İsrail hükümeti de kendi toprakları içinde devletin planlama hedeflerinde su hakkı için şart öne sürdüğü zaman insan hakları hukukunu ihlal eder.
Farklı hukuki rejimler İsrail’in politikalarında önemli bir fark üretmez. İsrail Batı Şeria ve Negev’i idare etmek için farklı hukuki kurallara bağlı olsaydı İsrail vatandaşı olan Bedevilerin askeri işgal altındaki Bedevilerden önemli ölçüde farklı muamele görmeleri beklenirdi. Oslo, İsrail’in toprakla ilgili sınırlamalara riayet edeceği faraziyesi üzerine bina edilmişken, gerçekte İsrail’in davranışı, topraklar boyunca değil, nüfuslar boyunca farklıdır. Yeşil Hat’tın her iki tarafındaki Bedeviler, hayat kalitelerinde bir gelişme göreceklerse anlamlı bir çözüm, İsrail’in vatandaşı olsun ya da olmasın Filistinlilere karşı ayrımcılık gerçeğini hesaba katmalıdır.
Kaynak: El Cezire
Dünya Bülteni için çeviren: Arif Kaya