İsrail'in karizması çizildi

 

Bizim de detaylarını anlayamadığımız ve künhüne varamadığımız gelişmeler oluyor. Bu sırrı ancak kader çözer. İsrail'in Gazze saldırısından sonra Ortadoğu'da denklem giderek değişiyor. Türkiye 2009 yılı itibarıyla, Ortadoğu'nun başat ülkelerinden birisi oldu ve belki de en çok konuşulan ülkesi haline geldi. Bunu planlı yapmak kanaatimce mümkün değil. Bunu olsa olsa kader planıyla izah edebiliriz.  Gazze olaylarının ve Davos'un yıldönümünde İsrail ile bir kriz beklenmiyordu. Hatta Erdoğan ve Babacan Davos'a gitmeyeceklerini ilan ettiler. Yani Başbakan Erdoğan sözünde duruyordu. Derken 11 Ocak günü gelip çattığında Lübnan Başbakanı Saad Hariri geldi ve bu münasebetle Başbakan Erdoğan bir konuşma yaptı ve İsrail'e dokundurdu. Bunun üzerine İsrail Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Yossi Levi, Erdoğan'dan alt kalmayan bir açıklama yaptı ve 'Türkiye bize ahlak dersi verecek son ülkedir' mealinde sözler sarf etti. Daha önce de 'her saçmalık cevabı hak etmez' yollu aşağılayıcı karşılıklar vermişlerdi. Lakin nasıl olduysa galiba one minute'in acısını çıkartamadılar ve rövanşını almak istediler. Yine Ayrılık dizisindeki gibi kriz Kurtlar Vadisi filminin de araya girmesiyle yine çift başlı olmuştu. Erdoğan'a yetiştirilen sözler öç alma hislerini dindirmemiş olmamalı ki bu defa da Kurtlar Vadisindeki İsrail'e götürülmek istenen küçük çocuğu kaçıran İsrailli diplomatın öldürülmesi ve kanının İsrail bayrağına sıçratılması manzarasını bahane ederek tepkinin boyutlarını yükselttiler. Bunun üzerine bir tuzak ve mizansen ile, Oğuz Çelikkol'u ve onun şahsında Türkiye'yi küçük düşürme gösterisi tertip ederler ve uygulamaya da koyarlar. Basını da yanlarına şahit olarak çağırırlar. Kurtlar Vadisinin yeni bölümünden haberdar olmayan ve böyle bir tepki beklemeyen ve İbranice de bilmeyen büyükelçiyi gafil avlarlar. Böylece, Lieberman'ın 'artık İsrail kimseye yalakalık yapmaz' politikasını fiiliyata geçirirler. Ama altında kalan da yine kendileri olur. Tuzakları başlarına geçer.  Öncesinde de güya Türklere yalakalık yaptığı için Gabi Levi, bizzat uluslar arası kulislerde adı magandaya çıkan Avigdor Liberman tarafından azarlanır.

*

Böylece Türkiye'ye misilleme yapılmış olur. Lakin bu olay da İsrail'in gücünün sınırlarını ortaya koyar. Ecevit döneminde Şaron'a özür dileyen Türkiye gitmiş ve yerine özür dileyen değil dileten bir Türkiye gelmiştir. Kimse, 60 yıllık tarihinde kimseden özür dilemeyen İsrail'in bu olayda da özür dilemesini beklemiyordu. Bundan dolayı skandalın kahramanı Danny Ayalon şahsi ve dolambaçlı ifadelerle olayı geçiştirmek istedi. Ardından da Netanyahu, Nasreddin Hoca misali iki tarafa da hak verdi ve cevabı haklı buldu ama üslubunu diplomatik bulmadı. Bunun üzerine Abdullah Gül basına yaptığı değerlendirmede açıklamaları yetersiz bulduklarını söyledi ve resmi ve yazılı özür için mühlet verdiklerini duyurdu. Bundan sonra saatler işlemeye başladı ve mühletin dolmasına ve büyükelçinin merkeze çekilmesine ramak ve dakikalar kala İsrail'in tarihi özrü geldi. Tarihte kimseden özür dilemeyen ve hatta başına buyruk İsrail, sonunda özür dilemişti. Tarih değişiyordu sanki. Nobran ve küstah bir ülke olarak anılan yapı, özür diliyordu. 1982 yılında Sabra ve Şatilla katliamından dolayı özür dilemeyen Menahem Begin bir de üstelik öldürülen Filistinlileri 'iki ayaklı hayvanlara' benzetmişti. 1996 yılında başbakan iken Kana katliamına imza atan ve özür dilemeyen Şimon Pees bu defa Ayalon'ın özür dilemesi için bizzat devreye girmiştir. Davos'tan beri hem Peres hem de hükümetler alttan almaya çalışıyor ve beceremediklerinde de geri adım atıyorlar. Bu, bölgede güç dengesinin değiştiğini gösteren işaretler arasında.

Böylece İsrail'in karizması çizilmiş oldu. Burnundan kıl aldırmayan ve adı nobran, kaba ve küstaha çıkmış olan İsrail hayretengiz bir biçimde yaptıklarından dolayı özür diliyordu. Bunun üzerine Araplar halk olarak, İran da devlet olarak bayram yaptı. İlk defa İsrail'in burnu sürtülmüştü. Nobranlığından ve kabalığından eser kalmamıştı. İsrail basını dahi bunu itiraf etmekten kaçamadı. Sözgelimi, YESHIVA NEWS adlı gazete şu ifadeyi kullandı:

"Ayalon, Türkiye'nin tanıdığı sürenin bitimine az bir zaman kala özür diledi. İsrail'in gurur günleri sonsuza dek geride kaldı."

'Yenilmez İsrail'den sonra 'özür dilemez' İsrail efsanesi de tarihe karışıyordu.  Araplar, Türkiye'nin İsrail'e tarihi bir ders verdiğini söylediler. Davos'ta Şimon Peres'e yönelik sözleri Osmanlı tokadına benzeten Araplar bu defa da Erdoğan'ı sultana benzettiler.

*

Burada garip bir çelişki var. İsrail, Çelikkol'a ortaçağ muamelesi çekmek istemişti lakin hakarete uğrayan taraf Ortaçağ'ın şeref nişaneleri ve lakaplarıyla anılmaya başlandı. İsrail tarafından Alon Liel gibilerine göre aslında İsrail Türk Büyükelçisine ortaçağdan kalma diplomatik aşağılama yöntemleri uygulamıştı.  Alçak kürsü bunlardan birisiydi belki devamında alçak süründürme ve emekletme de vardı. İsrail, sultanlar gibi davranırken yeni yüzyılın ilk çeyreğinde roller değişmiş olmalı.

Murat Yetkin de bu mealde 'Gül'ün ültimatomu İsrail'in altın çağının sonu mu?' sorusunu soruyor.

Kendisini bu değişimin seyrine kaptıranlardan birisi olan Şerif Abdulaziz isimli Arap yazar belki de bu değişimden başı dönmüşlerden birisi olarak bu değişimin yeni kalıplar içinde Osmanlı hilafetinin geri gelişinin habercisi olabileceğini yazıyor. 

Belki de Cüneyt Aysan ve Bahadır Özdener'in Nuriye Akman'a söyledikleri gibi o da 'yeni dünya düzenini Osmanlıcılık belirleyecek' diyor. Kısaca, devran değişti, külahlar ve roller de değişiyor…