İsrail'in bize yanıtı


1 Mayıs 2008 tarihinde çıkan, "Türkiye'nin Suriye-İsrail barışını sağlaması zor" başlıklı yazıma İsrail'den yanıt geldi. Bize sık sık gönderdiği bilgi notlarıyla Türkiye'de medyayla ilişkilerden de sorumlu olduğu anlaşılan İsrail İstanbul Başkonsolosluğu'nun mektubu şöyle:
"Yazınızda belirtmiş olduğunuz bazı noktalarla ilgili olarak İsrail tarafının fikirlerini sizinle paylaşmak istiyoruz. Yazınızda, İsrail-Filistin sorunun çözülmesi için gerekli temel meseleleri belirtmiştiniz. Fakat belirttiğiniz noktalar arasında çok önemli bir noktaya, İsrail'in güvenliğine yer vermediniz.
(Oysa yazımda,  'İsrail bugün, güvenliğini teminat altına alarak, Golan'ı Suriye'ye iade edecek olsa...' ifadesi açıkça yer alıyor. S. İ.) 

Varoluşsal tehdit altında
İsrail kurulduğu günden beri barış içinde yaşamak istemesine rağmen, sürekli olarak komşularının saldırılarına maruz kalmıştır. Sürekli olarak komşularının saldırılarına maruz kalmış olan İsrail'in, stratejik derinliğinin de olmadığının hatırlanması gerekmektedir. Yonah Alexander ve Barry Rubin gibi çok ciddi araştırmacılar da İsrail'in varoluşsal bir tehdit altında olduğunu belirtmektedirler.
İsrail'in güvenliğinin sağlanması, İsrail için hayati bir meseledir. İsrail kurulduğu günden beri güvenliğini sağlayıp barış ve huzur içinde yaşamak istemektedir. Ancak ne yazık ki, ne 1967'den önce, ne de sonra, İsrail, güvenliğini elde edebilmiş değildir. İsrail'in herhangi bir barış anlaşmasından beklediği sonuç, güvenliğini sağlayıp komşularıyla huzur ve barış içinde yaşamaktır.
Yazınızda belirtmiş olduğunuz konuların hepsi; 1967 sınırları, Kudüs'ün, yerleşimcilerin ve mültecilerin durumu, 2000 yılındaki Camp David Barış Görüşmeleri sırasında masadaydı ve İsrail tarafı bu sorunlarda çok önemli ilerlemeler sağlayabilecek teklifler sunmaktaydı. Fakat bilindiği üzere, dönemin Filistin Yönetimi lideri Yaser Arafat hiçbir sebep göstermeden görüşmeleri terk etmiş ve görüşmeleri izleyen Suudi Arabistan temsilcisi Prens Bandar dahi Arafat'ın görüşmeleri terk etmesini, sadece Filistinlilere değil tüm bölgeye yapılmış bir ihanet olarak değerlendirmişti.

Bağımsız Filistin fikri...
Dolayısıyla, İsrail'in bu konularda adım atmaya hazır olduğunu bugüne kadar göstermediği yönündeki fikrinizin temelsiz olduğunu düşünmekteyiz. 1990'lı yılların başından bugüne kadar, intifada dönemleri de dahil olmak üzere, İsrail kamuoyunun yüzde 80'lik bir kesimi bağımsız bir Filistin fikrini desteklemektedir. Güçlü bir demokrasiye sahip olduğundan dolayı, İsrail devleti birçok kez zor kararlar alıp bu kararları uygulamayı başarabilmiştir.
Örneğin Mısır'la yapılan barış anlaşmasından sonra İsrail, Sina bölgesinde bulunan yerleşimcilerini, tüm zorluklara rağmen geri çekmiştir. 2005 yılında da Gazze'den çekilmesinin ardından, son derece zor şartlara rağmen, bölgede bulunan yerleşimcileri Gazze'den çıkarmıştır.
Fakat İsrail, Lübnan ve Gazze'den çekildikten sonra, bu iki bölge ne yazık ki, terör altyapısının merkezleri olarak kullanılmıştır. Bu durumdan hareketle, açıkça belirtmek isteriz ki, İsrail artık, kendi güvenliğini sağlayan bağlayıcı anlaşmalar temelinde 'geri çekilmeleri' gerçekleştirecektir. Böyle bir anlaşma sağlandığı takdirde, İsrail hükümeti Golan ile ilgili olarak gereken adımları atabilecek bir konuma erişecektir.
Saygılarımızla"


Kaynak: Milliyet