İsrail'in başındaki bela

İsrail’in insani yardım konvoyunu vuran insanlık dışı saldırısı tahmin edildiği gibi her şeyden çok bu ülkeyi vurmaya başlamıştır. Bu izansız ve vahşi saldırı İsrail’in on yıllardır alışkanlıklar sonucu edindiği öldürme imtiyazının da sonunu getirecektir. Dünya, daha önce çok daha vahşi ve çok daha kanlı eylemlerle göstermediği tepkiyi gösterdi ve bu ülkenin istediği yerde istediğini öldürdüğünü fark etti... Fark etmekle kalmadı tepki gösterdi, daha önce soruna duyarsız kalan devletler peşpeşe başlarını kumdan çıkarmaya başladılar.

Bugüne kadar İsrail’in herhangi bir sorunu öngörememesi kendisine fatura çıkarmamıştı. Muhtemelen bu kez de saldırırken ortaya çıkabilecek sorunları öngöremedi. Öngörmemenin de bir maliyeti yoktu çünkü çıkabilecek her türlü olumsuzluğu kendi adına nasılsa ABD’nin göğüsleyeceği gerçeği vardı.

Ezber belliydi: İsrail vurur, ABD korur; İsrail hukuku çiğner ABD kitabına uydurur.

İşte bu ezber, Gazze’ye yardım taşıyan gemilere inen özel komandolar, ellerindeki silahlarla önlerine gelene mermi yağdırdıkları andan itibaren yüksek sesle

sorgulanır hale geldi.

Yine böyle mi olacak?

Türkiye’nin sert başlangıcı, dünyanın gösterdiği uyanış belirtisi böyle olmayacağını gösteriyor. İki açıdan...

1) Artık Washington’un eskisi kadar cesaretle İsrail’in arkasında durabilmesi mümkün değildir. Dursa da kesinlikle “eski” İsrail’in değil.

2) Bununla birlikte İsrail’e sadece ABD dostluğunun yeterli olmadığı bir döneme de giriliyor. Ki, asıl önemli nokta burasıdır.

Sadece Beyaz Saray’ın himayesi Ortadoğu’nun kalbine hançer gibi saplanan bu korsanlığın istikbalini teminat altına almaya yeterli olmayacaktır.

Eli kana bulaşmış bir ülkenin sonsuza kadar kefili olabilmek bir süper güç için bile mümkün olamayacaktır. Bunda ısrar eden bir ülkenin dünya barışı adına söyleyeceklerine kim inanır?

Türkiye, bütün bölgesel ve küresel sorunlarda legalite prensibini korudu. İran nükleer krizinden Balkanlar’daki siyasi problemlere kadar taraf olduğu her dosyada ısrarla diplomasi önerdi. Şimdi, konu kendisi olduğunda başka türlü davranması beklenemez. Ankara, legalist çizgisini koruyacak ama o çizgide de ısrar edecek. Uluslararası hukuk ve diplomasi içinde sonuç alınabildiğini dünyaya göstermek için enerjik ve ısrarcı olacak.

Saldırı ve sonrasında Türkiye’nin ustalıklı bir şekilde örgütlediği küresel reaksiyon Başbakan’ın “Bu bir milattır” tespitinin içini fazlasıyla doldurmuştur. Bir milat çünkü dünyanın bütün başkentlerinde İsrail lanetlenirken Türk

bayrakları sallanıyor...

Şımarık ve sorumsuz bir yönetimin şimdiye kadar duymadıklarını duymaya başlaması bir milattır. Türkiye Başbakanı’nın İsrail halkına “Düşürün bu hükümeti” mealinde mesaj göndermesi de bir milattır.

Türkiye, bu sinsi saldırı karşısında “uzun ve acılı” bir cevabı tercih ederek doğru politikayı seçmiştir. İsrail bundan sonra her fırsatta başta Türkiye olmak üzere bu konuya duyarlı ülkeler tarafından yakından takip edilecek, zorlanacak, köşeye sıkıştırılacaktır. Başbakan’ın önceki gün yaptığı konuşma dünya kamuoyuna bu perspektifi çizmiştir. Türkiye, dünya adına savaşmayacak, bir maceraya atılmayacak ama daha etkili olan bu yolu izleyecek. Amansız diplomatik takip...

Dışişleri Bakanı’nın başta ABD olmak üzere bütün muhataplarına verdiği mesaj da bu politikanın erken uyarılarını içeriyor. Türkiye için bu konunun yatışması ancak, İsrail’in haddini bileceğine dair kesin ve güçlü delillerin ortaya çıkmasıyla mümkündür. 

Kaynak: Star