İsrail ve ABD, İsrail'le yanyana yaşayacak bir Filistin devletinin kurulması hususunda köklü bir anlaşmazlık içindeler. Başkan Obama iki devletli bir çözümden yana iken İsrail Başbakanı Netanyahu, yıllardır olduğu gibi yine bu çözüme muhalefet ediyor. Netanyahu, Washington'la doğrudan karşı karşıya kalmamak için muhtemelen söylemini değiştirecek ve iki devletli çözüm lehinde sözler sarfedecektir. Ne ki İsrail'in hareketlerini etkilemeyecek bu. Nihayete ermek nedir bilmeyen barış süreci ilerleyecek, İsrail, yerleşim birimleri inşasını sürdürecek ve Filistinliler Gazze ve Batı Şeria'daki yoksullaştırılmış, dışa kapalı bölgede kilitli kalmaya devam edecekler. Bu sonucu sezen Obama, Kongre'ye İsrail'le çatışmanın söz konusu olabileceğini söyledi.
Birleşik Devletler, İsrail'den daha güçlü olmasına sağmen, Amerikalıların büyük bir çoğunluğu Filistin devletinin kurulması ve İsrail-Filistin çatışmasının sona ermesi lehinde tavır sergilemelerine rağmen Obama'nın kazanması muhtemel bir savaş değil bu.
Tarihi kayıtlara bakın. İşgal altındaki topraklarda yerleşim birimleri inşa edilmesine 1967 yılından beri her Amerikan başkanı karşı çıkmıştır. Yerleşim birimleri inşasını durdurması için israil üzerinde anlamlı bir baskı kurmayı hiçbir Amerikan başkanı başaramamıştır, nerde kaldı bu yerleşimlerin kaldırılması. Amerikanın acziyetine en iyi örnek herhalde 1990'lardaki Oslo barış sürecinde yaşananlardır. İsrail, 161.874 dönümlük araziye el koydu, 402 km'lik yan yol ve bağlantı yolları inşa etti, yerleşimcilerin sayısını ikiye katladı ve 30 yeni yerleşim birimi inşa etti. Başkan Clinton bu yayılmayı durdurmak için pek bir şey yapmadı.
İsrail'in işgal altındaki toprakları kolonileştirmesine hiçbir Amerikan başkanının dur diyememesinin sebebi, İsrail lobisidir. İzak Rabin'in "modern tarihte emsâli yoktur" dediği İsrail'le "özel bir ilişki" tesis etmek için Amerikan yönetimini iteleyen güçlü bir çıkar grubudur bu
Özel ilişkilerin anlamı, Washington'ın sürekli, handiyse şartsız diplomatik destek vermesi ve diğer ülkelere yaptığından daha fazla dış yardım sağlamasıdır. Başka bir ifadeyle, yerleşim birimleri inşası gibi Amerika'nın muhalefet ettiği şeyleri yapsa bile bu yardımı alacaktır. Dahası, İsrail, Amerikalı yetkililer tarafından nâdiren eleştiri alır ve eleştirenler de yüksek mevkilerde gözü olan kişiler değildir. Bu yılın başlarında Charles Freeman'ın başına geleni hatırlayın; Ulusal İstihbarat Konseyi Başkanlığına aday olarak gösterilen Freeman, belirli bazı İsrail politikalarını eleştirdiği ve özel ilişkilerin değerini sorguladığı için çekilmeye zorlanmıştı.
Pek çokları Obama'nın, seleflerinden farklı olacağını ve lobiye karşı duracağını ümit ediyor. Şimdiye kadar görülenler yüreklendirici değil. 2008 başkanlık seçim kampanyası sırasında İsrail'e karşı "yumuşak" davrandığı şeklindeki suçlamalara lobiyi tatmin edercesine tepki verdi ve özel ilişkileri alenen yüceltti. Son Gazze savaşı sırasında sessizdi – İsrail, nüfusu yoğun o dışa kapalı bölgeye yaptığı vahşi saldırı yüzünden tüm dünyada eleştirilirken – ve Freeman, yönetiminden uzaklaşmaya zorlanırken hiçbir şey söylemedi. Selefleri gibi Obama da lobinin dengi değil.
İsrail'in ABD'deki destekçileri, özel ilişkilerin lobinin nüfuzundan kaynaklanmadığını sıksık iddia ederler. Amerikan halkı, kendilerini İsrail'le özdeşleştirmekte, cömert ve şartsız bir destek vermeleri için liderlerine bahse değer baskı uygulamaktadır diye savunurlar. Bunun doğru olmadığını gösteren mebzul miktarda delil vardır. Yapılan son kamuoyu araştırmaları göstermektedir ki Amerikan halkının yüzde 70'i, İsrail-Filistin ihtilafında Amerika'nın taraf tutmaması gerektiği düşünmektedir ve İsrail'in dünyadaki nüfuzunu "çoğunlukla olumlu" bulanların oranı ise sadece yüzde 47'dir. Bundan başka, Amerikalıların yüzde 60'ı, Filistinlilerle barış antlaşmasına varması için yapılan baskıya direndiği takdirde, ABD'nin İsrail'e yaptığı yardımları durdurması gerektiğini düşünüyor.
Kısaca, Amerikalıların büyük bir çoğunluğu özel ilişkilere teveccüh göstermiyor ve bir Filistin devletini kabul etmesi için İsrail'i sıkıştırdığı takdirde Obama'ya destek verecekler. Lobi ise muhakkak ki İsrail'den yana tavır alacak ve geri çekilmesi için Beyaz Saray'a baskı yapacaktır. Lobinin – ve de Obama'nın - geçmiş performansına bakınca, Obama'nın göçertilmeyeceğini tahayyül etmek güç bir şeydir.
İsrail destekçileri özel ilişkileri destekliyorlar çünkü her iki ülke adına kesinkes hayırlı olduğuna inanıyorlar. Esas itibariyle, her iki ülkenin çıkarlarının eşanlamlı olduğunu, İsrail kendi adına bir şeyin iyi olduğuna hükmettiği vakit, aynı şeyin ABD için de iyi olduğunu düşünüyorlar. Onların bakış açısına göre başlıca politik meselelerin herhangi biri üzerinde, bilhassa da Filistinlilerle ilgili politikaları üzerinde, İsrail'in hareketlerini değiştirmesine gerek yok
Fakat hatadalar. Tıpkı diğer devletlerin çıkarları gibi İsrail'in çıkarları da Amerika'nın çıkarlarıyla her daim aynı olacak diye bir şey yok. Dolayısıyla İsrail her ne yaparsa yapsın Washington'ın ona arka çıkması pek bir anlam ifade etmiyor zira an gelecek, iki ülkenin çıkarlarının çatıştığı durumlar olacaktır. Mesela İsrail'in 1960'larda nükleer silahlara sahip olması kendi adına iyi bir anlam taşımış olabilir. Nitekim tehlikeli bir muhitte yaşıyor ve nükleer bir cephanelik nihâi caydırıcıdır. Ne ki nükleer silahlı bir İsrail, Amerika'nın ulusal çıkarlarına uygun değildi.
Obama yönetimi, İngiltere, Fransa, Almanya ve Hindistan gibi diğer demokrasilere davrandığı şekilde İsrail'e de davranırsa her iki ülke için daha hayırlı olacaktır. Bunun uygulamadaki anlamı, hareketleri Amerikan çıkarlarıyla tutarlı olduğu zamanlarda İsrail'e destek çıkılmasıdır; uygun olmadığı zamanlarda, Washington'ın İsrail'le arasına mesafe koyması ve İsrail'in davranışını değiştirmek için kaydadeğer bir manivela gücünü kullanmasıdır.
Birleşik Devletler, Ortadoğu'da vahim bir durum içerisinde ve İsrail'in, işgal altındaki topraklarda yürüttüğü politikalara kayıtsız şartsız destek vermesi yüzünden ciddi bir terörizm sorunu var. Neredeyse her fırsatta İsrail'i sırtlamak, İran gibi müşterek tehditler söz konusu olduğunda bile Washington'ın ılımlı Arap ülkelerinin açıktan desteğini kazanmasını zorlaştırmaktadır.
İsrail destekçileri, Amerikanın İsrail'e verdiği destekle 11 Eylül saldırısı arasında hiçbir ilginin olmadığını sıksık söylerler ancak bu iddia doğru değildir. 11 Eylül Komisyonu'nun "saldırının mimârı" olarak tanımladığı Halid Şeyh Muhammed'i hareket geçiren güdüleri düşünün; Komisyona göre Halid Şeyh Muhammed'in Amerika'ya duyduğu kin, bir öğrenci olarak bulunduğu Amerika'daki tecrübelerinden değil İsrail yanlısı Amerikan dış politikasına karşı düştüğü şiddetli anlaşmazlıktan kaynaklanmıştı. Usame bin Ladin'in Filistin'in içinde bulunduğu durumuna karşı gençliğinden beri derin bir kaygı beslediği bağımsız çeşitli raporlarla belgelenmiştir; 11 Eylül Komisyonu, Usame bin Ladin'in saldırganlardan Kongre'yi vurmalarını istediğini zira İsrail'e verilen Amerikan desteğinin en önemli kaynağı olarak Kongre'yi gördüğünü kaydettiler. Komisyon, İsrail'le ilgili olaylar yüzünden bin Ladin'in saldırı tarihini iki kez ileri bir tarihe ertelemek istediğini de söylüyorlar – böyle bir şey başarısızlık riskini artırmasına rağmen hem de.
Kısacası, İsrail-Filistin çatışması çözülmediği takdirde Amerika'nın terörizm probleminin sona ermesi ve Amerika'nın Ortadoğu'daki durumunun iyileşmesi yönünde pek bir ümit yok. Ancak iki devletli bir çözüm hayata geçirildiği takdirde ümit olacaktır; iki devletli bir çözüm ise ancak ABD'nin İsrail'e baskı uygulamasıyla söz konusu olabilecektir.
Özel ilişkiler, İsrail'e de külfet olmaya başladı. Hiçbir ülke kusursuz bir dış politika takip etmiş değildir ama İsrail lobisi, budalaca şeyler yaptığında İsrail'i eleştirmelerini Amerikalı liderler için yine de imkansızlaştırmaktadır. 2006 Lübnan savaşını düşünün, çoğu İsraillinin bugün mankafalılık olarak gördüğü bir strateji izlemesine rağmen, Washington İsrail'i sonuna kadar desteklemişti. Daha akıllı bir tepki vermesi veya çabucak ateşkese varması yönünde İsrail'e baskı uygulasaydı daha iyi bir iş çıkarmış olacaktı ABD. Ne ki özel ilişkiler böyle işlemiyor. Bu durumun İsrail için iyi bir anlam ifade ettiğini görmek pek de zor.
O halde Obama yönetimi, Netanyahu'nun bir Filistin devletine muhalefet etmesine nasıl tepki vermelidir? İki soru üzerinde kafa yormak, bu can alıcı meseleyi anlamanın kilididir. İlki, iki devletli çözüm söz konusu olmadığı takdirde İsrail'in geleceği neye benzer? Başka bir deyişle, Netanyahu yolunda devam ederse İsrail nereye varır? İkincisi, Amerika'nın, İsrail'in ve Filistinlilerin âkıbetleri ne olur?
Mevcut şartlara bakınca, Filistinliler kendi devletlerine sahip olmadıkları takdirde üç seçenek vardır ki her biri "büyük İsrail" yaratmayı içermektedir – Batı Şeria ve Gazze'yi yahut bir zamanlar "İngiliz Mandası altındaki Filistin" [Mandatory Palestine] denilen bölgenin tümünü etkin bir şekilde denetimi altında bulunduran bir İsrail.
İlk senaryoya göre büyük İsrail, Filistinliler ve de Yahudilerin eşit siyasi haklara sahip olduğu demokratik, iki uluslu bir devlet olacaktır. Bu çözüm bir avuç yahudi tarafından teklif edilmiştir ve destekleyen Filistinlilerin sayısı gittikçe artmaktadır. Siyonizmin Yahudi devleti vizyonundan vazgeçmek demektir zira büyük İsrail'deki Filistinlilerin sayısı er ya da geç yahudilerin sayısını geçecektir. İsrail'li gazeteci ve barış eylemcisi Uri Avnery "Arapların egemen olacağı bir devlette azınlık olarak yaşamaya Yahudi kamuoyunun razı olması gibi bir şans, bu yahut bir sonraki nesil içerisinde, asla söz konusu değildir" derken doğru söylemişti. İsrail'in Amerika'daki destekçilerinin de böyle bir sonuçta çıkarları fiilen yoktur.
İkincisi, İsrail Filistinlilerin çoğunu büyük İsrail'den kovabilir ve aleni bir etnik temizlikle devletin yahudi vasfını korur. Sadece insanlığa karşı bir suç olduğundan dolayı değil Ürdün Nehri ve Akdeniz arasında 5.5 milyon Filistinli olmasından dolayı da ihtimal dışı görünüyor bu; İsrail onları evlerinden kovmaya çalıştığında sert bir direniş göstereceklerdir.
Ancak üzülmek için iyi nedenler var, demografik denge değiştiği ve Yahudi devletinin bekâsı hakkında endişeler yoğunlaştığı için İsrail bu seçeneği benimseyebilir. Kamuoyu yoklamalarından ve İsraillilerin gündelik söylemlerinden belli, pek çok İsrailli Filistinlilere karşı ırkçı görüşlere sahip ve son Gazze Savaşı göstermiştir ki Filistinli sivillerin öldürülmesinden çok az rahatsızlık duyuyorlar. Bir asırlık çatışma, kırk yıllık işgal bir halkı bu hale getirir. Bundan başka, İsrailli yahudilerin kaydadeğer bir kesimi – yüzde 40'tan fazlası – İsrail'deki Arap vatandaşların ülkeden ayrılmak için devlet tarafından "yüreklendirilmeleri" gerektiğine inanıyor. Geçenlerde eski dışişleri bakanı Tzipi Livni, iki devletli çözüm söz konusu olsa, İsrail'in Filistinli vatandaşlarının buradan ayrılıp yeni Filistin devletine yerleşmelerini umduğunu söyledi.
Son ve en muhtemel seçenek, İsrail'in işgal altındaki topraklarda denetimi artırdığı fakat birbirinden kopuk ve ekonomik bakımdan kötürüm, dışa kapalı bir dizi toprak parçasında Filistinlilere sınırlı bir özerklik tanıdığı ırk ayrımcısı bir formdur. İsrail ve Amerikalı destekçileri, Güney Afrika'daki beyaz hâkimiyetiyle kıyaslandığında her zaman sinirlenirler fakat yahudi nüfusunu kısa bir süre içinde geçecek Arap nüfusun bütün siyasi haklarını inkar edip dururken büyük İsrail'i kurarlarsa onları bekleyen bu. Eski başbakan Ehud Olmert, "iki devletli çözüm suya düşerse, İsrail Güney Afrika tarzı bir mücadeleyle yüzyüze gelecektir" diye beyanda bulunurken benzer şeyi ifade etmişti. "İsrail devleti, [iki devletli çözümün suya düşmesinden] hemen sonra biter" diyecek kadar ileri gitmişti. Diğer İsrailliler, Jimm Carter ve Piskopos Desmond Tutu, işgalin sürmesinin, İsrail'i ırk ayrımcısı bir devlete dönüştereceğine dair uyarıda bulundular.
İki devletli çözümün alternatifi işte bu üç neticedir ve her biri deYahudi devlet için felâket olacaktır. Irk ayrımcılığı yaşayabilir uzun vadeli bir çözüm değildir çünkü Filistinliler, bağımsızlıklarını kazanana dek direnişe devam edeceklerdir. Sergiledikleri direniş, çoktandır bir hayli can ve mal kaybına zaten yol açmış olan o aynı baskıcı politikaları uygulaması için İsrail'i zorlayacak, siyasi yolsuzluğu yüreklendirecek ve ulusun küresel imajını fena halde lekeleyecektir. Daha önemlisi, ırk ayrımcısı devlete, demokrasinin yüceltildiği, ırk ayrımının kınandığı Batı'da özellikle de Amerika'da çok az destek ve fakat çok fazla muhalefet sergilenecektir. Olmert'in, ırk ayrımcılığının İsrail'in intihar etmesi anlamına geldiğini söylemesinin sebebi buydu.
Büyük İsrail'e demokrasiyi getirmek de Yahudi devletinin sonu demektir zira bu devletin politikasına çok daha fazla sayıda Filistinli egemen olacaktır. İsrail'in yahudi vasfını kesinlikle koruyacak olan etnik temizlikten vazgeçmektir. Câni bir strateji olan etnik temizlik ise İsrail'in mânevi dokusunda, diaspora yahudileriyle ilişkilerinde ve uluslararası saygınlığında devasa bir gedik açacaktır. İsrail ve onun destekçileri, tarih önünde haşin bir muamele göreceklerdir. İsrail'in gerçek dostları böylesi çirkin bir hareket tarzına destek veremez.
Bu tatsız duruma bakınca, İsraillilerin kaydadeğer bir kesiminin yurt dışına yerleşmesinde ve yapabilecek durumda olsalar, diğer pek çoklarının da ülkeyi terk etmesinde şaşılacak bir şey yok. 700.000 ila 1 milyon arasında İsrailli yahudi ülke dışında yaşıyor, çoğunun geri gelmesi muhtemel değil. 2007 yılından bu yana dış göç, İsrail'e doğru göçü geride bıraktı. John Mueller ve Ian Lustick'in belirttikleri kadarıyla "yapılan son bir kamuoyu araştırmasına göre İsrail'de kalmak isteyen İsrailli yahudilerin oranı yüzde 69; ve 2007 yılında yapılmış bir başka araştırma, İsraillilerin yüzde 25'nin ülkeyi terk etmeyi düşündüklerini, bunların yarısını gençlerin oluşturduğunu bulgulamıştı; bir başka anket çalışmasına göre İsraillilerin yüzde 44'ü, başka bir yerde daha iyi bir hayat standardı bulabilecek olsalar, ülkeyi terk etmeye hazırlar; ve 100.000'den fazla İsrailli Avrupa pasaportu edindi." Bu sayılar İsrail için hayra alâmet değil.
İsrail'in nereye doğru seyrettiği hakkında yapılan bu tartışma, bâriz bir soruyu gerekli kılar: İki devletli bir çözümde mutabık olmaları için Başkan Obama'nın hem İsrail ve hem de Filistin üzerine baskı uygulaması İsrail'in çıkarları adına en iyisi olmayacak mı? Şayet ABD, İsrail'i uzun zaman önce yerleşim birimleri inşa etmekten uzak tutsaydı, Filistin devleti kurulması için yardım etseydi İsrail için daha iyi olmaz mıydı? İki devletli çözüme muhalefet edenlerin Büyük İsrail adına neyi tasavvur ettikleri merak konusudur zira Filistinliler kendi devletlerine sahip olmadıkları takdirde tatminkar bir sonuca ulaşılması hayli zor. Yanyana yaşayan iki devletin ideal sonucu temsil ettiğini söylediğimiz anlamına gelmez bu; sadece diğer seçeneklerden daha iyidir.
Son olarak, Filistinlilerin devlet hakkını inkar etmek lobinin de menfaatine değildir; söz konusu olan sadece İsrail'in katlanacağı sonuçlar değildir nitekim. Son yirmi yıldır, her ne yaparsa yapsın İsrail'e destek verme meselesi Amerika'da özellikle de Kolej kampüslerinde hemen alıcı bulmuyor. Genç yahudiler, büyüklerine nazaran İsrail'i eleştirmeye daha bir istekli görünüyorlar. Tüm inançlardan Amerikalılar, İsrail'in 1948'de ne yaptığının ve işgal altındaki topraklarda 1967'den beri ne yapmakta olduğunun daha bir farkına varıyorlar. Sonuç itibariyle, İsrail artık kurban edilen tarafa benzemiyor; kurban eden tarafa benziyor, kalpsizinden. Dünyanın gözü önünde kendisini ırk ayrımcısı bir devlete dönüştürdüğü takdirde bu durum daha da kötüleşecektir.
Lobi, İsrail'in Filistinlilere muamelesini savunmak gitgide zorlaşağından dolayı tehdit ve gözdağına daha bir bel bağlayacaktır. Gerçekler ve akıl, ırk ayrımcısı bir devleti haklı kılmaya çalışırken kullanılacak etkin silahlar değildir. Lobinin faaliyetlerine dönük farkındalığın artışına bakınca – özellikle internete minnettarız – hareketleri geçmişte söz konusu bile olmamış şekillerde dikkatle izlenmektedir. Başka bir deyişle, ayak izlerini bırakmaksızın nüfuzunu kullanması lobi için artık çok daha zordur ve oynadığı rolün daha iyi bilinmesi, duyulan kızgınlığı daha da artıracaktır. Freeman'ın atanmasını engellemeleri blog dünyasında ve nihayet medyada tartışıldı; bu çok iyi bir örnektir. Lobinin davranışları daha sakar ve daha şeffaf bir seyir izleyecek ki yahudiler dâhil çok daha fazla sayıda Amerikalıyı kızdırma tehlikesi vardır. Bir Filistin devletiyle yanyana yaşamış olsaydı İsrail devletini savunması çok daha kolaylaşırdı.
Başkan Obama durumu değiştirmek istiyor zira iki devletli bir çözümün Amerika için, İsrail için ve de Filistinliler için iyi olduğunu görüyor. Ancak Netanyahu, görünüşe bakılırsa Obama'nın çabalarını kösteklemeye azimli. Bu savaşın galibi kim olabilir?
Bu şartlar altında Obama'nın baskın çıkma şansı çok düşüktür çünkü lobinin kilit kurumları İsrail'in tarafını tutacak, Amerikan Başkanı lobiyle boy ölçüşmeye istekli olduğunun işaretlerini vermeyecektir. Diğer etkenlerde Obama'nın karşısındaki kefede. Yaklaşık 480.000 yerleşimci, dev bir yol altyapısı ve yerleşimler var Batı Şeria'da. İsrail'de politik ağırlık merkezi zaman içerisinde sağa doğru kaydı, bu devasa müessesenin hatırı sayılır bir kısmını kaldırma kabiliyeti şöyle dursun, bu yönde siyasi iradeye sahip bir İsrail hükümetini tahayyül edebilmek çok güçtür. 2009 yılında yapılan bir anket çalışmasına göre İsraillilerin yüzde 59'u bir Filistin devletinin kurulmasına karşı çıkıyor; sadece yüzde 32'si destek veriyor.
Amerikan yahudi cemaati içerisinde iki devletli bir çözüme sıcak bakılmıyor. 2007 yılında yapılan bir anket çalışması, bu ülkedeki yahudilerin sadece yüzde 47'sinin Filistin devleti kurulmasından yana olduklarını gösterdi; bunun nedeni, anket katılımcılarının yüzde 82'sinin "Arapların gâyesi işgal altındaki toprakları almak değil İsrail'i imha etmek" diye inandıkları içindir muhtemelen. J Street'in 2008 yılında gerçekleştirdiği bir anket çalışması ise iki devletli çözüm lehine daha büyük bir destek olduğunu gösterdi (yüzde 78) fakat aynı çalışma, yerleşim birimlerinin kaldırılmasına ve Doğu Kudüs'ün Filistine bırakılmasına karşı hatırı sayılır bir muhalefet olduğunu da açığa çıkarttı. Filistinlilerin niyetlerine dair derinlerdeki korkuyla katmerleşen bu çekinceler, lobinin sertlik yanlılarının kendilerini ortaya koymalarına yardım edecektir. Hıristiyan Siyonistler de iki devletli çözüme karşı çıkacaklar elbette: Filistin'de her milimetre kareyi İsrail'in kontrol etmesini istiyorlar çünkü bu durumun, Mesih'in İkinci Gelişini hızlandıracağına inanıyorlar.
Obama'nın tek ümidi – hayli zayıf bir ümittir bu – Amerikan yahudi cemaatinin önemli bir kesiminin, iki devletli bir çözüm olmadığı takdirde İsrail, beyaz hâkimiyetindeki Güney Afrika olacak diyen Olmert'in bu ikazını anlamalarıdır. İsrail'in ciddi bir tehlikede olduğunu, durumun daha iyiye değil, daha kötüye gideceğini anlayan Amerikalı yahudilerin sayısı daha fazla olmalı. Anlaşmaya varmaları için Obama'nın her iki tarafa baskı yapması, İsrail'in dostu olarak hareket etmesi demektir. Anlaşma olmadığı takdirde İsrail'i amansız bir gelecek beklemektedir ve İsrail'i savunmak çok zor olacaktır. Kısaca söylemek gerekirse, iki devletli bir çözümün kendi çıkarlarına olduğunu takdir eden Amerikalı yahudilerin sayısı daha fazla olmalıdır.
Bu gerçekleşmediğinde, Obama İsrail'e karşı çetin ceviz olamayacaktır. Bu sûretle İsrail'in, ABD'nin ve bilhassa da Filistinlilerin önünde daha çok bela olacaktır.
Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın